Geçen hafta Amerika’da faaliyet gösteren bir vakıf tarafından “2018 İslâmilik Endeksi” başlıklı bir araştırma sonucu yayınlandı.
Basında yer alan bu araştırmaya göre; Türkiye, bir önceki yıla göre 14 sıra birden düşerek 153 ülke arasından 95’inciliğe gerilemiş. Endekse göre ekonomide 70, uluslararası ilişkilerde 148, insan hakları ve siyasi haklar sıralamasında da 100.sırada bulunuyormuşuz.
Listenin başında, Cuma günü (15/03/2019 tarihinde) iki camiye düzenlenen saldırıda 51 kişinin hayatını kaybettiği Yeni Zelanda varmış. İlk 10 sıranın içinde İsveç, Hollanda, İzlanda, İsviçre, İrlanda, Danimarka, Kanada, Avustralya ve Norveç yer alıyormuş. İlk 20’de Kuzey Avrupa ülkelerinin haricinde Malta ve Japonya bulunuyormuş.
Müslüman ülkeler olarak; ilk 50 içinde Birleşik Arap Emirlikleri 45.sırada, ardından Arnavutluk 46, Malezya 47, Katar 48.sıradaymış. 60.sıradaki Bosna-Hersek’i Umman, Endonezya, Kuveyt, Bahreyn ve Ürdün izliyormuş. Kısaca haber böyle…
Endeksle ilgili süreç
Endeksi, George Washington Üniversitesi’nden Prof. Scheherazade S. Rehman ve İran’lı Prof. Hossein Askari isimli iki akademisyen yürütmektedir. İlk kez 2010 yılında yayınladıkları iki makale ile başlamışlar ve her yıl tekrarlamışlar. Daha sonra “İslâmilik Vakfı”nı kurmuşlar. Yapacakları çalışmalarla “İslâm'ı anlaşılır bir hale getirmeyi, güçlü kurumlar için referans noktası oluşturmayı ve devletlerin gelişimini takip etmeyi” hedefliyorlarmış.
Çalışmalarında, Kuran ayetleri ile Peygamberin yaşamını, uygulamalarını ve sözlerini; “İslâmî öğretilere bağlılığın” referansı olarak kabul etmişler. Çeşitli göstergeler kullanarak ekonomi, hukuk ve yönetişim (adalet ve yönetim), insan hakları ve siyasi haklar ile uluslararası ilişkiler olmak üzere dört alt dal oluşturup, “ülkelerin İslâmî kriterlerle (değerlerle) ne kadar uyumlu olduğunu kıyaslıyor ve ne kadar İslâmî yaşandığının” sorusuna cevap arıyorlarmış.
Eleştiriler
Merakımdan dolayı “İslâmilik Endeksi”ni internette araştırdım. Daha çok İngilizce metinler gördüm. Haberlerin dışında en çok Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Muhammet Altaytaş’ın makalesi dikkatimi çekti. Makalenin bu araştırmayı tenkit amacıyla yazıldığı anlaşılıyor. Bu uzun makaleyi, okunmaya değer bulduğumu belirtmek isterim.
Makaleden bazı bölümler aktaracağım: “… Yazarlar, “doğrudan Kur’an’a müracaat” yöntemine göre yaptıkları çalışma neticesinde İslâm’ın, ahlaki değerleri temel alan, eşitliğe dayalı liberal bir sistem öngördüğü sonucuna ulaşmışlar… hâlihazırda yürürlükte olan Batı merkezli hâkim küresel medeniyetin “gelişmiş ekonominin göstergeleri” olarak sunduğu ölçüler ile diğer siyasi ve hukuki değerleri Kur’an-ı Kerim’in iktisadî ve idari ilkeleri diye takdim etmişler…
Küresel ekonomi ve finans sisteminin tam da merkezinde bulunan bu iki isim, … misyonlarını özetle şöyle tanımlıyorlar: Müslüman ülkelerde bilhassa ekonomi ve finans alanında etkili kurumları cesaretlendirerek barışçıl bir reformun önünü açmak, Müslüman toplumlarının kendi kaderine sahip çıkmak suretiyle yönetimlerini değişime zorlayarak (küresel sisteme uyum) yönünde kurumlar ve politikalar geliştirmeye teşvik etmek. …
Her şeyden evvel yazarların otobiyografilerine göz atıldığında hem konumlandıkları yer hem aldıkları eğitim hem de uzmanlık alanları itibariyle şer’î kaynaklardan İslâm’ın temel ilkelerini sıhhatli olarak tespit edecek ehliyete sahip olmadıkları anlaşılıyor. Kaldı ki serbest (görünümlü) piyasa ekonomisinin ilkelerini, neredeyse aynısıyla İslâmî iktisadın ilkeleri diye takdim etmeleri de zaten bu yargımızın isabetine işaret ediyor… Sonuç olarak kanaatimiz odur ki adı geçen İndeks, kimlik olarak Müslüman isimlere ait olsa da İslâmî bir zihniyetin ürünü değildir.”
Değerlendirmeler
Endeksi uygulayan akademisyenler hakkında herhangi bir bilgim yok: Nasıl insanlardır? İdeolog veya misyoner midirler? Herhangi bir örgüt bağlantıları var mıdır? Küresel bir projenin parçası mıdırlar? Algı oluşturmayı mı amaçlıyorlar? Bilemem. Ancak, özellikle son yıllarda Ülkemizin içinde bulunduğu sorunlar sebebiyle Batı kaynaklı açıklamalara ve yaşanan olaylara; hep dış güçlerin oyunu, komplo, algı operasyonu diye bakmayı alışkanlık haline getirdik. Nedense, Batı’dan gelen her haber veya araştırmayı şüpheyle, hatta tepkiyle karşılıyoruz. Veya hemen ret etme yoluna gidiyoruz.
Evet. Sadece Batı’dan değil nereden gelirse gelsin, ben de okuduklarıma, duyduklarıma kuşku ile bakıyorum: Ama okuduklarımı, duyduklarımı araştırıyorum, sorguluyorum, anlamaya çalışıyorum. Mümkünse haberin kaynağını araştırıyorum. Sorgulamadan hiçbir şeyi kabul etmiyorum. Ve bazen kendime şunları soruyorum: “Gerçekten Batılılar sürekli aleyhimize mi çalışıyorlar? Ülkemizi karıştırıyorlar mı? Hep komplo mu kuruyorlar? Hep algı mı oluşturuyorlar? Ya da siyasi veya bilim insanlarından hiç mi Ülkemize olumlu bakan yok?
Objektif ve tarafsız olarak baktığımda; her araştırmanın, her haberin aleyhimize olmadığını düşünüyorum. Çünkü benzer çalışmaları Birleşmiş Milletler Teşkilatı da yapmaktadır: İnsanî Kalkınma Endeksi, İnsanî Gelişmişlik Endeksi gibi… “Batıdan geldi” diye hemen tepki koyarken, farkında olmadan lehimize olanları da kaçırdığımızı görüyorum. Tümden ret etme yerine, olumlu ve yararlı taraflarını alsak iyi olmaz mı?
Aslında her şey meydanda… İslam dünyasının ve İslâm ülkelerinin durumu ortada… Endeks sonuçlarını doğrulamıyor mu?
Sorular, sorular, sorular
Biz, Müslümanların hiç mi suçu yok? Neden suçu ve suçluları kendi dışımızda arıyoruz? Bu tutumumuz; Müslüman olarak bizlerin kendimizi sorgulamamızı, özeleştiri yapmamızı önlüyor, kolaycılığa kaçmış oluyoruz. Suçu “başkasının üzerine at” veya her şeyi “Allah’a havale et.” Oh, ne âlâ dünya!.. Aslında Müslümanlar, kendi sorunlarına odaklanmak ve çözmek yerine, karşı düşman yaratarak sorunlarından kaçıyorlar. Böylece sorumluluktan kurtulduklarını sanıyorlar. Veya bir yere bağlanarak teslim oluyorlar. Mesela: Hangi Müslüman, “özgür yaratıldığı”nın veya “özgür birey olduğu”nun farkında? Farkındaysa, bu biat ve itaat niye? Niye“Allah’a kulluk” yerine “kula kulluk” yapılıyor?
Ya ülkelerin ve yöneticilerin durumu… İslâm ülkeleri arasında bir birliktelik var mı? Hangi konularda anlaşabiliyorlar? Yönetim şekilleri İslâm’a uygun mu? Halkla bütünleşebiliyorlar mı yoksa ayrışıyorlar mı? Ülkesi için mi, kendisi için mi çalışıyor? Ülkesini mi kendisini mi kalkındırıyor? Sanayi ve teknolojileri ne durumda, üretiyorlar mı satın mı alıyorlar? Halkı zenginlik ve refah içinde mi yaşıyor? Halkı mı koruyorlar yoksa kendi iktidarlarını mı? İslâm ülkelerinin Türkiye’ye karşı tavırları nasıl? Türkiye yerine İsrail’le mi içli-dışlılar?
Biz ne durumdayız: Ahlâksızlığın, haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, ilkesizliğin kol gezdiği bir ülke, endekslerde üstte olabilir mi? Fuhuşun % 800, cinsel tacizin % 450, çocuk istismarının % 400, uyuşturucunun % 700, cinayetlerin % 260 artmasını nasıl izah edeceğiz? En yetkili ağızlar, sabah / akşam -gözümüzün içine baka baka- yalan konuşmuyorlar mı? Vatandaşımızı kandırmak için, algı operasyonunu en çok kimler yürütüyor?..
Diğer yandan; Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan ve haramlardan kaçınıyor muyuz? Cemaatler, tarikatlar, vakıflar; İslâm’ı öğretmek yerine devleti ele geçirmek, kadrolaşmak, devlet imkânlarını kapmak yarışında değiller mi? İçeride - dışarıda güya İslâmî bir çok örgüt, “sadece kendisinin İslâm’a hizmet ettiğini” ileri sürerek diğerlerine karşı “cihat” ilan etmiyor mu? Daha ne çok sorular?.. Offf! Şu kutlu Ramazan ayında beynim nasıl da zonkluyor...
Açıkçası araştırmanın eleştirilecek bir yanını göremiyorum. Ülkemizin de İslâm ülkelerinin de içinde bulunduğu durum, araştırmanın sonucu ile benzeşiyor. “Görünen köy kılavuz istemez”, yaptığımız gözlem bile bunu doğrulamaya yeter. Yani, sebep-sonuç ilişkisi… Ben sonuca bakarım. Bu duruma, “Müslümanların tükenmişliği” demek istemiyorum: Çünkü imanımız; “Müslümana ümitsizliği de, karamsarlığı da yakıştırmaz.”
Bu arada Optimar’ın araştırmasına göre; artık Ülkemizde Müslümanların oranı % 99 değilmiş, 10 puan düşerek % 89,5 çıkmış. Ateist ve Deist oranımız artmış. Gözümüz aydın!..