Kazakistan’lı Prof.Dr. Dosay KENJETAY’ın “Hoca Ahmet Yesevi’nin Düşünce Sistemi” adlı (Hoca Ahmet Yesevi Ocağı Yayınları, Ankara 2003) kitabından çıkarttığım özete ve alıntılara bağlı kalarak yazımıza devam edelim.
“Tarihte, insandan Tanrıya doğru yükselmeyen, manevi veya mistik bir bağı olmayan bir din sistemi görülmemiştir.
Kamlıktaki mistik boyut veya sezgisel düşünce tarzı insanın fıtratından gelen özelliktir. Kamlık, eski Türk dininin mistik tecrübe boyutunun gelişimini gösteren müessesedir. Eski Türk Düşünce sistemi ve dininin özünde bir gizemlilik (mistisizm) mevcuttur.
Kaşgarlı Mahmut, ‘Divan-ı Lügati’t Türk’ adlı eserinde, kam sözü dört yerde geçmektedir. Eserde kam kavramı, kâhinlik olarak açıklanmaktadır. Kamın yaptığı işi ‘ır, ırklamak’ olarak niteler ve ‘ır’ sözünün de, ‘iyi kader, geleceği tahmin etmek, sihirli söz’ manalarını ihtiva ettiğini kaydetmektedir.
Kamlık müessesesinin, yani Eski Türk mistik düşüncesinin temsilcisi; tahminen VII-VIII. yüzyıllar arasında yaşayan, Türk Kültür tarihinde büyük Türk Ozanı Dede Korkut olarak tanınan ‘Kamların kamı’ Korkut Ata’dır.
Korkut Ata’nın Göktürk sülalesinden geldiği, devlet işlerinde de bir nüfuz sahibi, kam olduğu bilinmektedir. Kam olmak kolay iş değildir, herkes kam olamıyor. Kamlık bir çeşit kalıtımsal ve psikolojik yollarla Tanrı tarafından verilen bir derttir. Korkut Ata’da kamlık derdine maruz kalır. Türk mistik düşüncesinde Kamlık’ı kabullenip kabullenmemesinde insanın hiçbir iradesi yoktur. Bu bir çeşit determinizmdir ve kam olmak kalıtımsal zorunluluktur. Ayrıca bu unsurlar, Eski Türk düşünce sisteminin mitolojik ve sembolik düşünce tarzını ortaya koymaktadır.
Eski Türk Düşünce sisteminde insanın hürriyeti, insanın kültürel, dünya görüşsel ve sosyo-değer bilimsel (aksiyolojik) idelerinin içerisindeki uyumu demektir. Korkutun hürriyet alanı, onun kamlık derdi kabullenmesi ve Tanrı iradesiyle uyumuyla belirlenmektedir. Sonuçta, Eski Türk Düşünce sistemindeki kam olmak, ulusuna hizmet etmek, töre ile Tanrı iradesi arasındaki uyumu gerçekleştirmek, halkını mutlu ve kutlu kılmaktır.
Eski Türk Dininde Tanrı, iradesini Kağan ve elçileri (kam) aracılığıyla bildirmektedir. Tanrı’nın iradesi de zaman içerisinde değişmektedir. Eski Türk dini inancında Tanrı’nın vahyi her yeni elçileriyle beraber tazelenmektedir ve canlı bağlantı sağlanmaktadır. İslam düşüncesinde ise, Tanrı iradesi, erki sabittir, değişmemektedir. Allah, iradesini Kutsal Sözü (Kelamullah) olan Kur’an’ı Kerim ile bildirmiştir. Bu ilahi irade, kelam değişmemektedir. Allah, ebedi ve ezelidir ve değişmez Mutlak Hakikattir.
Korkut dönemi, Türkler için sosyo-psikolojik zorluklara karşı gelen bir iç dağılım ve parçalanma devriydi. Böyle bir durumda, Korkut gibi bir şahsiyetin Tanrının iradesini üstlenmesinden doğru bir şeyin düşünülmesi imkânsızdır. Çünkü Tarihi Korkut, Gök Türkler sülalesinin müdavimlerindendir.
Korkut Ata dünya görüşünde, Tanrının belirli bir mekânı söz konusudur. Tanrının mekânı sonsuz göktür. Kamın Tanrıya yükselmesi için bir çaba söz konusu değildir. Tanrı doğrudan insanı kendisi seçer ve insan Tanrının iradesine uymak mecburiyetindedir. Oysa Yesevi düşüncesinde, insanın kendine dönüşü, insanın kendi hür iradesiyle mümkün olmaktadır.
Eski Türk Düşünce sisteminde tabiat (evren, âlem) unsurları insanın tefekkür kaynağıdır. İnsan tabiatla iç içedir, onunla konuşur, danışır, sır ve sevincini de paylaşır. Bu evren içerisinde insan somut ve pratik düşünmeye ağırlık vermektedir. İnsan için tabiatın sertliği, katılığı, cömertliği, verimliliği, güzelliği, bolluğu, merhameti, kudreti öğreten öğretmendir.
Eski Türk toplumunun insanı, tabiatın ebedi olduğuna inanmaktadır. Ebedi hayatı da ebedi bir varlıkta aramanın bir çelişkili tarafı yoktur. Ölüm ve ömür anlayışları da âlemle ilintilidir. Orhun Enesay yazılarının taşa kazınmasında da tabiatın ebediliği inancı gizlenmektedir. Buna rağmen, emanetlerini taşa yazmasında bir çeşit kutsallık anlayışının tesiri olması muhtemeldir.
Korkut Ata ise, göçebe hayatın her bir sosyal yönünü düzenleyen bir ozan, kam ve beydir. Toplumun sosyal meselelerinin çözümünde şeriat veya dini kurallar değil, töre ve yargı zeminindeki yasalar hâkimdir. Eski Türk Düşünce sistemi bir dönüşümsel düşünce tarzı olduğu için, Korkut şahsı ile değerler sistemi arasında bir bütünlük ve uyum söz konusudur. Bu olgu, daha sonra İslami ilkeler ve Kur’anî esasa dayalı değerlerle ‘tabii sohbet (doğal uyum)’ sonucu bütünleşmiştir.
Ancak burada, Eski Türk Düşünce sistemindeki cesaret, alplık, şecaat vs. gibi temel değerlerin, Yesevilik kültüründe de en önemli değerler sırasında yer aldığını hatırlatmakta yarar vardır. Sonuçta, Eski Türk Düşünce sistemindeki mezkûr faziletlerin Yesevilik kültürü ile zenginleştirildiğini veya tamamlandığını söylemek mümkündür. Bir insanın toplum ile hür sohbet düzeyini yakalaması için ilk önce onun kendi ruhuyla olan uyumun verdiği güven (iman), sorumluluk ve cesaretinin olması gerekmektedir.
Eski Türk Düşünce sistemindeki insan için tabiatın tüm unsurları özel bir kutsallık objesi olarak algılanıyor, Yesevi düşüncesinde tüm kutsallık ve manaların aynası insandır. Tabiatın kendisi insan için yaratılmış ve ona secde etmektedir. Tüm mahlûkatın yaradılış amacı insan ve onun iyiliği içindir. Yesevi düşüncesinde tabiat kendi yaradılış amacı ve mahiyetinin şuurundadır. Tabiat bu görevi Tanrıdan almaktadır. Dolayısıyla onun erki de Tanrı’dadır. İnsanın erki ise, kendindedir. İnsan hür iradesini kullandığı için Tanrı karşısında mesuliyet sahibidir.
Korkut Ata ile Hoca Ahmet Yesevi, Türk Düşünce tarihinde bir birini tamamlayan iki ayrı dönemi temsil etmektedir. Esas, ahlaki ve insani değerler her iki dünya görüşü için de çok önemlidir. Korkut Ata dünya görüşünde, Eski Türk Düşünce sistemi değerleri çok canlı ve toplumsal hayattaki işlevi de etkilidir. Yesevi zamanında ise, medeniyet değişimiyle beraber, eski Türk değerleri zayıf kalmaktadır. Bu olgu, Türkler için bir kaos, sosyo-psikolojik zorlukları da beraberinde getirmektedir. Burada, Korkut Ata, toplumun dengesinin sağlanması için eski değerleri ve düşünce düzenini muhafaza etmenin Türkler için tek yol olduğunu savunmaktadır. Buna karşın Yesevi, kendi toplumuna yeni değerlerle bütünleşen bir sosyal hayat tarzı ve nizamı için bir doktrin (öğreti) sunmaktadır.”
Haftaya devam…