Bu konuyu, Yard. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER hocayla yapılan röportajla ilgili “115 Soruda Türk Alimi İmam Matüridi” isimli kitaptan alıntılar yaparak açıklayalım.
“Matüridi’nin anlayışına göre tefsir, bir ayete kesin bir ifade ile anlam vermektir. Bu husus ancak Hz. Peygamber ile vahyin gelişine şahit olan sahabeye ait olabilir. Te’vil ise ayeti ihtimal çerçevesinde açıklamaktan ibarettir veya ihtimallerden birini tercihten ibarettir.
Matüridi’nin akaid (inanç ilkeleri) ile ilgili en güvenilir eseri “Kitab üt-Tevhid” adlı kitabıdır. Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak vasıtalar iki olup, biri nakil diğer akıldır. Nakil’den maksat Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’tir. Matüridi, bilgi edinme yollarını sağlam duyu organları, doğru haber ve akıl olarak sıralar. Hal böyle olunca bu yolların dışında keşf, ilham, müşahade ve sezgi gibi, kalbe doğma gibi hususların bilgi kaynağı olarak görülmesini ve gösterilmesini kabul etmez.
Matüridi’ye göre dinin kaynağı olarak nakil (Kur’an) ve akıla aynı oranda itimat etmek gerekir. Kur’an’ı da, aklı da ihmal etmez ve dini insanlar için mutluluk kurumu olarak görür. Aklın ihmalini, akıl yürütmenin terk edilmesini istemez, akıl ve nakli değer bakımından dengede tutulmasını ister. Birinin diğerine tercihini uygun görmez.
Matüridi, kâinatın ve kâinattaki bütün varlıkların hadis, yani sonradan ve yoktan var olduklarını ispat eder. İspat keyfiyetinde takip ettiği, başvurduğu deliller üç gruptur: Haber (yani Kur’an ve hadisler), duyu organları ve akıl.
Kur’an Tanrı kelamıdır, mahluk (yaratılmış) değildir. Bir şey iyi olduğu için Tanrı tarafından emredilmiş, kötü olduğu için yasaklanmıştır. İlahi eylemler (Tanrının eylemleri) sebep ve hikmete dayalıdır. Kur’an ayetlerinin bazıları bazılarından daha azametli (a’zam) değildir. Müminin amelleri (uygulamaları, işleri) artar ve eksilir, fakat iman artmaz ve eksilmez, belki kuvvetlenir ve zayıflar. İman ile amel birbirinden ayrıdır.
Semavi dinlerde Allah, Kur’an’da belirtildiği üzere hiçbir şeye benzemez. Açık ifadesiyle Allah’ın yaratılmışlardan birini çağrıştıran bir isimle, bir kelimeyle anılması caiz değildir. Önemli olan kullanılan kelimenin yaratılmışlardan olan birini çağrıştırmaması ve Tevhid’e zarar vermemesidir.
Matüridi ahrette Allah’ın görülebilirliğini savunmaktadır. Allah vardır ve var olan, her var olan gibi O’nun da görülmesi gerekir. Allah’ın zaman-mekan, uzaklık-yakınlık, karanlık-aydınlık, hareket-durgunluk … gibi fiziki hususlarla ilgisi olmayan, keyfiyetsiz bir şekilde görülmesi mümkündür ve böyle bir hususa inanmak da caizdir. Bu itibarla Allah, ahrette keyfiyetsiz (niteliksiz) olarak gözle görülecektir. Matüridi’ye göre rü’yeti, Allah’ı görmeyi istemek günah değildir. Sonuç olarak müminler Allah’ı dünyada değil, ahrette göreceklerdir. Kâfirler Allah’ı göremeyeceklerdir.
Farklı görüşlere karşı herkesin kendi görüşünün “doğruluğunu ispat eden karşı durulmaz bir delile sahip” olması gerekir. …Akıl da bilgi elde etmede kılavuzluk eder. Bilgi edinme yollarını Matüridi duyular, haberler (nakiller) ve akıl olarak belirler. Matüridi’ye göre bilgi vehbi (kendiliğinden, doğuştan) oluşmaz, kesbidir (sonradan kazanılır).
Akıl itikadi alanda temel bir itikadi bilgi kaynağıdır. Ancak ameli yani özellikle ibadetle ilgili işlerde akıl bilgi kaynağı olmayıp naklin yardımına muhtaçtır. Daha açık ifadeyle, ibadetle ilgili eylemlerde bilginlerin belli bir ölçüde Kitap ve Sünnete ihtiyaçları vardır.
Matüridi’ye göre Allah’ın varlığının ve birliğinin bilinmesi insan aklının alamayacağı bir hakikat değildir. Akıl kendi başına O’nun varlığını ve birliğini bulabilir ve bu bilgiyi elde etmekten sorumludur.
Peygamberler inananların sakınmaları ve yapmaları gereken şeyleri (emir ve nehiyleri) yanında Tanrı’ya nasıl ibadet edeceklerini de bildirirler. Fıkıh kitaplarında bunlara “ameli hükümler” denilir. Bütün peygamberler tevhid inancında birleşmişler, ancak bildirdikleri ameli hükümlerde birbirinden ayrılmışlardır. Ayrıca “amel imana dahil değildir” kuralına binaen ibadet ayrı şeydir, iman ayrı şeydir.
Namazın Kur’an’daki ifadesi Salat’tır. Salat’ın kelime anlamı “dua” demektir. Ancak, terim olarak bedenle yapılan ibadetler arasında yer alır. …Bütün ibadetler Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır.
…Eş’ariye mezhebi akla ilk planda yer vermeyen, halka pasif kabullenme anlayışını telkin eden, gelenekçiliğin (taklitçiliğin) devam ettirilmesini sağlayan özellikleriyle İslam toplumunu aydınlanmadan ve çağdaşlaşmadan uzak tutmuştur. Eş’arilere göre akıl, hiçbir zaman mutlak hakikate ulaşamaz. Bu sebeple her şeyin güzellik ve çirkinliğini (hüsün-kubul oluşunu) aklımızla kestiremeyiz. Akıl dini emirleri (teklifleri) anlamak için bir araçtır. Peygamber gönderilmemiş ise Allah’ın varlığını ve birliğini bilmek ve onlara inanmak gerekmez.
Bu sebeple Matüridi’nin akılcı, ilimci, her türlü hurafeden uzak, çağlar üstü anlayış telkin eden din anlayışını hayatlarına katamamışlar, dini anlayışta da, sosyal ve ilmi yaşayışta da çağın gerisinde kalmışlardır. …Çünkü bir toplumun kültürel yaşayışında, estetik anlayışlarında, değer yargılarında dini inanışın önemli rolleri vardır. Zira din de dil gibi kültürün önemli elemanlarından biridir.
Akaidde olduğu kadar fıkıh konularında da Ebu Hanife’ye bağlılığı dikkati çeken Matüridi görüşleriyle ve çalışmalarıyla kendinden sonrakilerin ufkunu açmış, teori ile pratik ilişkisini sağlayarak getirdiği çözümlerle dinin yaşanmasını kolaylaştırmıştır.
Türkler tarih boyunca bir çok farklı kültür, din ve mezheplere hoşgörü ile bakmış, ama devamlı olarak ehl-i sünnet anlayışını benimsemiş ve savunmuştur. İslam dininin doğru yorumunu (ehl-i sünneti) sunan Matüridilik Türklerin İslam dinine dayalı kültürlerini oluşturmaktadır.”