Aklınıza “kim” sorusu geldi, değil mi?
Emekli olmadan önce, genel müdürlükte birlikte çalıştığım genç arkadaşlarla yaptığım sohbetlerde; “Bakanlığımızın son muamelat müdürüyüm” dediğimde gülüyorlardı. Herhalde kelimeyi bilmediklerinden olacak, bazıları: “Muamelat da neymiş, marmelat der gibi” diye dalga geçiyorlardı. Fransızca kökenli “marmelat”ı Tv. reklamlarından duymuş olmalılar ki, biliyorlar. Oysa, halen kullanılan “muamele” sözcüğünden hareketle “muamelat”ı da bilmeleri gerekirdi. “Muamelat” Arapça kökenli bir sözcük olup “muamele; iş, işlem, davranış, davranma” anlamına gelirken, çoğulu olan “muamelat” da; işler, işlemler, davranışlar”dır.
Nasıl “Muamelat Müdürü” olduğumu anlatacağım bu yazıyı okuduğunuz zaman, o dönemdeki amirlerin (bürokratların) kalitesini de fark edeceksiniz.
Liseden sonra Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı memurluk sınavını kazanarak 6 Eylül 1974 tarihinde göreve başladım. (Bu tarihlerde Bakanlıkta iki Müsteşar bulunuyordu: Biri genel eğitim-öğretime, diğeri mesleki ve teknik eğitim-öğretime bakıyordu. Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı; iki müsteşar muavini (yardımcısı) ile bu müsteşar yardımcılarına bağlı 12 civarında genel müdürlük, bağımsız daire başkanlığı ve Müdürlükten ibaretti.)
Bu müdürlüklerden biri de, ilk görev yerim olan “Mesleki ve Teknik Öğretim Muamelat Müdürlüğü” idi. Başımızda müdür olarak Kadri Ozan isimli lise mezunu, hizmetinin sonuna gelmiş bir amir bulunuyordu. Bu müdürlük; Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı’na bağlı tüm dairelerin -eğitimin dışında kalan- idari ve mali işlemlerini yürütüyordu. Bünyesinde bütçe, döner sermaye, tazminat, evrak, arşiv, ihtiyaç malzemeleri, aylık ödemeler gibi hizmet bölümleri vardı. Müdürlükte çalışan personel, genelde ilkokul ve ortaokul mezunu idiler; sadece son dönemde yeni işe girenler lise mezunuydu.
Yeni başlayan tüm memurlara; önce evrak, arşiv, desimal dosya sistemi (evrakın konusuna göre kodlama ve dosyalama) öğretilirdi. Beni, Ramazan Çayırpınar isimli ilkokul mezunu bir şefin yanına “arşiv” bölümüne verdiler. O zamanlar Bakanlık bugün ki kadar dağınık değildi: Dairemiz Kızılay’da ana binanın giriş katında A Blok’taydı. Arşivimiz ise girişin altında bodrum kattaydı (bugün mescidin olduğu yerin ilerisinde) ve çalışma yerimiz burasıydı. Arşiv’de, müsteşarlığımıza bağlı dairelerin eski ve yeni dosyaları vardı. Evrakları desimal dosya (kod) sistemine göre dosyalarına takıyor, diğer dairelerce dosya istendiğinde “teslim fişi” karşılığında ilgili personele veriyor ve geri getirdiğinde teslim alıyorduk.
Kendimi övmeyeyim (!) ama, görevimi layıkıyla yapıyor ve sorumluluklarımı yerine getiriyordum. Altı ay kadar sonraydı; döner sermaye bölümünden sorumlu Afyon’lu Şükrü Güzelöz’ün “kısa dönem askerlik hizmeti” çıkmıştı: Beni “yetişmem için” bu bölüme verdiler. Şükrü beyle çok kısa süre çalıştık. Döner sermaye ile ilgili genel bilgileri öğretti. Askere gidince kendi kendime kalmıştım. Herhangi bir yazı yazmam gerektiğinde, arşive inip önceden yazılmış benzer eski yazıları karıştırıyor, yazı ve dilekçelere cevaplar hazırlıyordum. Zorlandığım veya sıkıştığım durumlarda, yanımda veya karşımda oturan ablalar yardım ediyordu. Dairemizde çok güzel bir ortam vardı.
Bir süre sonra dairemizin adı “Mesleki ve Teknik Öğretim İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı” oldu ve Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü Şube Müdürü Mümin Çamlıbel, “Daire Başkanı” olarak atandı. Dairede şube müdürlükleri ve önceki adından kalan muamelat müdürlüğü kadrosu oluştu. (Talim ve Terbiye Kurulu’nda da “muamelat müdürü” unvanlı kadronun olduğunu duymuştum, ama doğrulatamadım.) Bu kadro “unvan” olarak vardı, ancak kadronun derece karşılığı yoktu. (Yine bu dönemde Bakanlıkta 1, 2, 3 ve 4.derece şu müdürlükleri -ki 1 ve 2.derecedekiler için “birim müdürü” denilirdi- bulunuyordu. Atanmak için belirli şartların oluşmasının yanı sıra “sicil puanı iyi olmak” zorunluluğu vardı.)
Daire Başkanımız Mümin Çamlıbel, çalışmalarım ve gayretlerim nedeniyle bana çok değer verir ve severdi. Bunun farkındaydım. Sicilim çok iyi olduğundan memurlukta bir yılım dolunca adaylığım kaldırıldı. (Anarşinin çok yoğun olduğu ve bütün kurumlara sıçradığı bir dönemdi) Başkanım, önce şube müdür muavini (yardımcısı) olmam için teklif yaptı ve 15 Şubat 1980 tarihinde şube müdür yardımcısı oldum.
Mart ayı başında “Muamelat Müdürlüğü” kadrosu boşalmıştı. Şube Müdürlüklerinde en az sekiz yıl çalışma şartı olduğu halde “Muamelat Müdürlüğü”nde bu şart yoktu. Altı yıllık devlet memuruydum. Mümin Çamlıbel, bu göreve beni getirmek istiyordu. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım da “senin hakkın” diyorlardı. (Ama o günlerde çoğumuzda “görev istenmez verilir” anlayışı hakimdi. Çünkü amirlerimize çok güvenirdik. “Ağlamayana meme yok” lafını çok sevmem ama, daire başkan yardımcılarımızın bu makama başkasını düşündüklerini duyunca, mücadele etmem ve istemem gerektiğini anladım. Başkan yardımcılarımız (isimlerini yazmayacağım) dairemiz dışından birini getirmek istiyorlardı.
Bir gün Daire Başkanım Mümin Çamlıbel, beni odasına çağırdı ve: “Yaşar. Ben Müsteşar Yardımcımız Ömer Gürses Beyle görüştüm, seni bekliyor. Git, bu konuyu kendisiyle konuş” dedi. Müsteşar yardımcımıza gittim, sekreter biliyormuş hemen içeri aldı.
Ömer Gürses Bey: “Yaşar Bey, gel, otur bakalım. Nedir bu konu? Mümin bey biraz anlattı ama bir de senden dinleyeyim” dedi.
Ben de: “Sayın hocam, dairemizde muamelat müdürlüğü kadrosu boşaldı. Ben talibim. Altı senedir bu dairede çalışıyorum. Verilen görevleri severek ve isteyerek yaptım. Sorumluluğumu biliyorum. Devlet memurluğu görevlerini kanun çerçevesinde layıkıyla yerine getiriyorum. Amirlerim de -gördüğüm ve bildiğim kadarıyla- benim çalışmalarımdan çok memnunlar. Zaten Başkanım Mümin Bey benim olmamı istiyor. Ancak, başkan yardımcılarımız Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nden bir arkadaşı getirmek istiyorlarmış. Bildiğim kadarıyla kooperatif işi ile ilgileniyorlar, büroları var. Mesai sonraları o arkadaşı da daktilograf olarak bürolarında çalıştırıyorlarmış. Zannediyorum arkadaşı muamelat müdürü yaparak hem onu memnun etmek istiyorlar hem de yakın çalışarak gerektiğinde dairede de kooperatif işlerini yürütmek istiyorlar” dedim.
Müsteşar yardımcımız Ömer Bey, beni dinledikten sonra: “Tamam. Bu anlattıklarını bir dilekçeye kısaca yaz ve bana getir” dedi. Daireme döndüm, hemen dilekçeyi yazdım ve tekrar kendisine gittim: 14/03/1980 tarihli dilekçemi verdim. 25/04/1980 tarihinde Özlük İşleri Genel Müdürlüğü (Personel Genel Müdürlüğü’nün eski adı)’ne “muamelat müdürlüğü”ne teklif yazım gönderildi. Bir süre sonra atama kararnamem geldi ve 20 Mayıs 1980 tarihinde “Muamelat Müdürü” kararnamemi tebellüğ ederek / imzalayarak göreve başladım.
Muamelat müdürü olunca; dairenin eski/yeni tüm personelinin şahsi (özlük) dosyaları benim sorumluluğumda olduğundan, kendi dosyama baktım. Müsteşar yardımcısı Ömer Bey; dilekçemin üstüne “Sayın Mümin Çamlıbel, gereği ricasıyla 14/03/1980” notunu düşerek aynı günün akşamı Başkanımıza göndermiş. Ancak, teklif yazımın gecikmesine, başkan yardımcılarının durumu kabulde zorlanmalarının ve yazıya paraf atmayı ağırdan almalarının sebep olduğunu anladım.
Başkanım Mümin Çamlıbel’in, bu husustaki çabasını biliyordum ve çevremden de duyuyordum. Müsteşar yardımcımızın dilekçem üzerine yazdığı talimatla bu sıkıntılı durumu çözmüş oldu. Bu şekilde hem teşkilatçılığını hem de yönetme kabiliyetini gösterdi. Gerçekten herkes tarafından sevilen, örnek ve çok iyi bir yöneticiydi. İcraatıyla hem başkan yardımcılarını kırmamış oldu hem de kendi isteğini yerine getirmiş oldu. Ancak, bir süre başkan yardımcıları bana soğuk davrandılar.
1984 yılında Özal iktidarında kadro kanunu değiştirildi, bazı “unvan”larla birlikte “muamelat müdürü” unvanı da kaldırıldı. Ayrıca, Bakanlıkta yeniden bir yapılanma oldu ve bizim daire kapatıldı. Ben de 14/08/1984’de 3.derece şube müdürü olarak başka daireye geçtim.
Anlayacağınız, Millî Eğitim Bakanlığı’nın son “Muamelat Müdürü” benim.