Kazakistan’lı Prof. Dr. Dosay KENJETAY’ın “Hoca Ahmet Yesevi’nin Düşünce Sistemi” adlı (Hoca Ahmet Yesevi Ocağı Yayınları, Ankara 2003) kitabından çıkarttığım özete ve alıntılara bağlı kalarak yazımıza devam edelim.
“Yesevi düşüncesinde; toplumun ahlaki normlarının bozulması, imanın zayıflığı ile nefsin üstünlüğünü göstermekte ve bu kaosu yeniden düzenlemenin yolu da aşktan geçmektedir. Aşksızların imanı da canı da yoktur, Onlar hayvandırlar.
Ancak, Yesevi’de insan aklıyla gayip alemine geçmesi zordur. Akıl, Allah’ı tanımada çaresizdir. Yesevi düşüncesinde insanın amacı faal akıl aracılığıyla Mutlaktan bilgi edinmek değildir. Aksine faal aklın yaratıcısı ve tüm bilgilerin kaynağı olan Hakk’ın kendisiyle hemhal olmaktır. Allah’ın varlığında kendi varlığını eritmektir. Fenafillah makamında Mutlak ile vahdet-i vücut olmaktır. Bu makam gerçek saadetin, tam ubudiyetin ve hürriyetin zirvesidir.
Yesevi düşüncesinde Allah’ı tanımanın merkezi objesi kalb, dil, sır (cevher)’dır. Yesevi düşüncesi kalb, zevk ve ilham yoluyla marifet ve batine önem vermektedir. Yesevi düşüncesinde insan, her iki dünya uğruna Allah’ın Cemali’ni ve O’nunla birliği tercih etmektedir. Bu amaca ulaştırıcı kuvveti de aşktan almaktadır.
Yesevi düşüncesinde Allah bu dünyayı aşkla yaratmıştır. …alem aşkla anlam kazanmaktadır. Aşksız insan, Allah tarafından verilmiş kuttan, yani ilahi hibeden yoksun, kendi değerini de kavrayamayan, insani fazilete erişmek için çabalamayan, çevresine, aleme, insanlara, tabiata ve Allah’a önem vermeyen, anlamsız (nihilist) dünyanın yapmacık canlısıdır.
Yesevi, ruhun bedenden önce yaratıldığını ve bedenden önce ‘misal aleminde’ olduğu kanaatindedir. Yesevi’de ruhun olgunluğu, Hak ile kavuşmakla gerçekleşmektedir.
Yesevi düşüncesinde de mana, sözde, işte, halde, hayatta ve tüm diğer varlıklarda mevcuttur. Mana bir hakikattir. Yesevi düşüncesinde, hakikatin perdenin arkasındaki manada olmasındandır. Yesevi’ye göre, kendi varlığından habersiz veya kendini bilmeyen, nefsindeki cevheri, manayı tanımayan insan, insan değildir.
İnsanda zerre kadar olsun mana yoksa,
Siz onu insan sanıp, insan demeyin.’
Yesevi’nin mana öğretisi, Türk tasavvuf felsefesindeki ‘Vahdet-i vücud’ teorisine temel olmuştur. Allah, ‘sahibü’l mani ve’l cevahirdir.’, yani Allah mana ve cevherin sahibidir. İnsan bu manayı hâl ilmi aracılığıyla bulmaktadır. Yesevi Hakikati, sözde veya teoride incelemeden ziyade, O’nu kendi ruhunda bulmayı gerçek ilim olarak tanımaktadır. Yesevi’ye göre, ilim kitap satırlarında değil de insanın sadrında olmalıdır.
Hoca Ahmet Yesevi böylece, Kur’an’a dayanarak, ‘manalı ömür’ ve ‘manasız ömür’ türlerini ortaya koymaktadır. Yesevi’ye göre, ilahi mana ile insanı mana arasındaki hakikati; yani, karanlık ile aydınlık arasındaki farkı gösterecek ‘nur, ilm-i hikmettir.’ Ve ikisi arasında bağdaştırıcı ve uzlaştırıcı kuvvet ise bu hikmetten kaynaklanan ‘nur-i imandır.’
Yesevi hayatın anlamı ve manasını ilahi, hayvani ve şeytani olarak tasarlamıştır. Manasız hayat sahiplerinde, aklın yerini havâ, ahret anlayışının yerini masiva alır ve geçici şeyler değerli sayılır, ebedi şeyler ise değersizleşir. Sonuçta insan, kendini Tanrı sanır. Toplum hayatında insanın şeytanlaşmasına bazen din, bazen ticaret ve bazen de siyaset sebep olabilir. Hoca Ahmet Yesevi, daha çok insanın din yolunda şeytanlaşmasından kaygılanmaktadır ve dini kullanarak, ilmi ve makamını satanlardan, sahte şeyhlik yapanlardan yakınmaktadır.
Yesevi düşüncesinin özü, insanın kendisini ve Hakk’ı bilmesinden ibarettir. Yesevi’nin de kendini tanı, mana bul veya mana ol, dediği şey kalb, gönül olarak bilinen ilahi cevherde başlayıp ve onda son bulmaktadır. Eğer insan, Yesevi’nin deyimiyle, ‘içine mana dolsun der ise’, ‘ilm-i hal’i kavraması gerekmektedir.
Yesevi’nin amacı, korku ve ölüm olgusunun dışındaki alemdir. Bu alem, bir anlamda sonsuzluk, ölümsüzlük ve ebedi hayatın teminatı olan Hak’ta var olmaktır. Yesevi düşüncesinde ise insanın ölüm tehdidinden kurtulmak için bu dünyada, doğal ölümden önce onu tanıması ve tatması, yani ‘ölmeden önce ölmesi’ gerekmektedir. Yesevi düşüncesinde insan ruhu ebedidir. Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ölüm ebedi ömrün başlangıcı olarak anlatıldığı için insan yok olma korkusunu ahret inancıyla dengelemektedir.
Yesevi düşüncesinde, insanın ebediliğe kavuşması onun nefsinden arınmasıyla ilişkilidir. Yesevi için, aşkın olduğu yerde her zaman ölümsüzlük ve ebedilik mevcuttur. Aşk ile ‘ölmeden önce ölmek’ anlayışı, Yesevi’de insanın yüksek fazilet ve olgunluk düzeyini gösterecek ölçüdür.
Yesevi düşüncesinde ölüm ile zaman kavramları arasında sıkı bir bağ vardır. Zaman, insanın bu dünyadaki iradi ölümü ile kölelik ölümü arasındaki farkı gösteren ölçüdür. Zamanın manasız, boşa harcanması veya insanın Hakk’ı unutması gaflettir. Ömrünü gafletle geçiren insan bir defa değil her deminde ölmektedir. Eğer insan kendisini gafletten kurtarır ise, hürriyete kavuşur ve bir defa ölür. Bu iradi ölümdür.
Yesevi düşüncesinde insan her gün, her dem, her sözde, her hal ve işte ölümle yüzleşmektedir. Ölüm ile ömür bir bütündür. Bu insanın halidir. Ölüm ile yüzleşmeyecek veya karşılaşmayacak tek varlık vardır o da Allah’tır. Yesevi ruhun ebediliğini iman-ı nur ile aydınlanmasına bağlamaktadır. İnsan ancak, ‘imanlı ölüm ve imansız ölüm’ arasındaki farkı kavradığında, Allah’ın gerçek kulu olabilir.
Yesevi düşüncesindeki ölüm anlayışı açısından insanları ‘ölüler ve diriler’ olarak iki grupta değerlendirmek mümkündür. Buradaki ölüler ve diriler kategorisi, ruhla ilgilidir. Ölüler kategorisindekiler, bu dünyada nefsin kölesi olarak yaşayanlardır. Onlar diri olsalar bile birer ölüdürler. Diriler kategorisindekiler ise, nefislerini eğiterek ruhuna ömür bağışlayanlardır. Yesevi düşüncesi, ölümü saadetin, hürriyetin kaynağı olarak tanımakta ve tanıtmaktadır. Yesevi düşüncesinde ölüm, insana iyimserlik duygu ve inancını sağlamaktadır.
Yesevi düşüncesinde nefsi arıtma ve eğitme sistemi, insanın ruhundaki ardı arkası kesilmeyen ve dinmek bilmeyen hayalleri, gayeleri yok etmek değildir; kendisini aşağılamak, rezil etmek değildir; insanı ruhi olgunlaştırmaya yönelik bir disiplindir. Yesevi düşüncesi, ancak, nefsine hâkim olabilen insanın, insani manaya ve insani zihniyete layık olabileceği konusunda uyarmaktadır.”
Haftaya devam…