Bazen annemle şakalaştığımızda; “Ben belediye reisi kızıyım” derdi. Babası, yani dedem Mustafa Güneş; Cumhuriyet öncesi Afşin (Efsus)’de nahiye (bucak) müdürlüğü ve Göksun’da belediye başkanlığı yapmış.
Bir elinde küçük bir parmağı daha olduğundan halk arasında kendisine “Altıparmak” dendiğini, bu parmağın ameliyatla alınmasına rağmen -eskiden soyadı da olmadığı için- “Altıparmak Mustafa Efendi” lakabıyla bilindiğini anlatırdı.
Soranlara, dedemden dolayı annemin Göksun’lu olduğunu söylerdim. Çünkü annem Göksun’dan gelin gelmişti. Ama, şu soru hep aklıma takılırdı: “Mustafa dedemi nereden biliyorlar da babama kız istemeye Göksun’a gidiyorlar?”
Annem 1913 doğumlu olup okuması-yazması yoktu. Dedemin kökeniyle ilgili pek bir şey anlatmadı. Açıkçası, biz de çok üstünde durmadık.
12 yıl kadar önce küçük bir araştırma yapmıştım ama önemli bir bilgiye ulaşamamıştım. Dedem Mustafa Güneş’i hiç tanımadığımız gibi elimizde bir fotoğrafı dahi yoktu. Ne zaman ki “Yeniçerioğulları Sülalesi” ile ilgili araştırma yapmaya başladım, hiç tanımamış olsam da bir vefa borcu olarak dedemi araştırma ihtiyacı duydum.
Kendi “alt üst soy belge”mde; Mustafa Güneş’in, Elbistan-1884 doğumlu ve kütüğünün Göksun Köprübaşı Mahallesi olduğu görülüyordu. Ölüm tarihi yazmamaktaydı (Göksun kayıtlarında ölümü 1935 geçmektedir). Aslen Elbistan’lıydı ve kayıtlarda Güneşli Mahallesi’nden babası Hüseyin Altıok, annesi Ayşe Altıok’tu.
Bir süre önce hem baba hem de anne tarafından akrabam olan emekli tarih öğretmeni Ali Önder Yeniçeri, aileye ait eski evrakı karıştırırken dedemizin (kendisin de annesinin dedesi) fotoğrafını bulmuş, gönderdi. Bunun üzerine araştırmayı biraz derinleştirdim.
Nahiye Müdürleri ve Belediye Başkanları
Bu arada Afşin ve Göksun’un kısaca tarihlerini okudum: Göksun, bir süre Elbistan’a bir süre de Andırın’a bağlı nahiye iken 21 Kasım 1907’de kazâ (ilçe)’ya dönüştürülmüş. Efsus ise, Elbistan’a bağlı bir nahiye iken 1944 yılında kazâ olmuş ve Afşin adını almış.
Araştırmam sırasında; 15/08/2014 ve 21/04/2018 tarihli Yeşil Afşin Gazetesi’nde, Afşin (Efsus)’de görev yapan nahiye müdürlerinin isimleri vardı. Gazetede “1907 yılı Efsus Nahiye Müdürü Mustafa Efendi” yazıyordu.
Göksun Belediye Başkanlığı sitesine girdim (daha önce de girmiştim ama bu bilgiyi görmemiştim ya da dikkatimden kaçmış olabilir); eski belediye başkanları yer alıyordu. Listenin başında fotoğrafsız olarak 1908 - 1920 yılları arasında Mustafa Rahmi Güneş ismi vardı. Rahmi diye ikinci bir isminin olduğunu hiç duymamıştım ama adı ve soyadı ile tarihler uyuyordu.
Demek ki dedem Mustafa Güneş’in, önce Efsus (Afşin) Nahiye Müdürlüğü ve ardından da -1907’de Göksun ilçe olunca- Göksun Belediye Başkanlığı yaptığına dair anlatımlar doğruydu. Annem, Cumhuriyet yıllarında da Göksun Belediye Başkanlığı yaptığını söylerdi ama bu hususta bir bilgiye ulaşamadım. Belki bilgi ve tecrübesi sebebiyle yardımcı olarak belediyede görev almış olabilir.
Osmanlı’da nahiye müdürü ve belediye başkanı ataması
Yılmaz Öztuna’nın “Büyük Türkiye Tarihi” isimli eserinde (1978, cilt:11, sayfa 467); “Her kazânın mülkî ve adlî âmiri, aynı zamanda belediye reisi kadı idi. …kadı, bugün ki kaymakamın salahiyetlerini gölgede bırakan -mutlağa çok yakın- salahiyetlerle donatılmıştı. Mülki âmir olarak sancak beyine, hâkim olarak kazaskerlerden birine karşı sorumlu idi. Her kazâ, nahiyelere bölünmüştü. …Nahiye’nin mülki ve adli amiri ve belediye reisi “nâib” idi. Nâib, yüksek medrese öğrenimini yeni bitirmiş ilmiyye sınıfının elindeydi. Halbuki sancak ve eyalet idaresi, askeri sınıfın elinde bulunuyordu. Şu farkla ki, sancak beyi ve beylerbeyi, sadece mülki ve askeri amirdir. Nâib ve kadı gibi adlî ve beledi âmir değildir, hâkim hiç değildir.
(sayfa 489) Gerçekte en küçük mülkî ünite, nahiye idi. Başında ilmiyye sınıfının ilk basamağına mensup, medresenin yüksek kısmını yeni bitirmiş genç “nâib”ler bulunuyordu. Nâib, aynı zamanda kasabanın belediye reisi ve bütün nahiyenin hâkimi idi. Bütün adlî selahiyetlerle donatılmıştı.
Birkaç nahiye, bir kazâ’yı meydana getiriyordu. Kazâ merkezleri, orta büyüklükte yahut büyük kasabalardı. Kazânın başında mutlaka bir kadı vardı (zaten “kazâ”nın Türkçe’si “kadılık”tır). Nâibler, bu kadıya bağlıydı. Kadı kazanın mülkî, beledî ve adlî hâkimi idi. Hem merkez kasabanın belediye reisi, hem kaymakam, hem hâkimi bulunuyordu.” II.Mahmud döneminde, idarî yapıdaki değişiklikler sonucu belediye yönetimi ayrılmıştır.
Dedemin medrese eğitimi alıp almadığını bilmiyorum; sadece Osmanlı dönemindeki atama / görevlendirme şekline bakılınca böyle bir eğitim aldığını tahmin ediyorum.
Güneşoğulları
Elbistan’ın Sesi Gazetesi köşe yazarı emekli öğretmen Arif Bilgin’in “Terk Eden Elbistan-4 (Şecereler 1)” adlı kitabında (sayfa 51); “Güneşzadeler ya da Güneşoğulları” ile ilgili bilgi verirken; “Güneşzadeler, Oğuz Kağan’ın Bozok kolunu oluşturan Yıldız Han isimli oğlunun soyundan Beydili boyuna bağlı 40 obadan biri ve Bayrak obası olarak ünlenmiş Güneşler (Güneçler, Gündeşler, Gündeşliler) obasındandır… Güneşoğulları kabilesi 16.asrın başında geniş bir kabile olarak Elbistan’a gelerek mahalleye yerleşmiştir. Mahallenin adı Hacı Hamza, mahalledeki viran olan caminin adı da “Debbağhane Camii” iken; Güneşzadelerin gayret ve bağışlarıyla yeniden inşa edilen caminin adı “Güneşli Mahallesi Camii”, mahalleninse “Güneşoğulları Mahallesi, Güneşlilerin Mahallesi ve Güneşli Mahallesi” olarak anılır oldu. Mesela, 17.asır yazışmalarında “Güneşzade Mahallesi” diye zikredilmektedir. Şimdiki adı “Güneşli Mahallesi”dir.” diye açıklamaktadır.
Yeniçeriler sülalesinin de nüfus kütüğü Güneşli Mahallesi’dir ve bu mahallede oturmaktaydılar.
Göksun'da ikamet
Dedem Mustafa Güneş, belediye başkanlığından sonra Göksun’a yerleşmiştir. 21 Haziran 1926 tarihli 2525 sayılı “Soy Adı Kanunu” çıkınca Elbistan’daki ailesi, çocuklar da dahil “Altıok” soyadını almışlar ve kayıtlarda dedemin soyadı da “Altıok” yazılıdır.
Elbistan ve Göksun nüfus kayıtları karşılaştırıldığında soyadı farklı olsa da T.C. Kimlik No, doğum yeri ve doğum tarihi aynıdır. Göksun’da yerleşmesi ve kaydının orada olması sebebiyle “Güneş” soyadını almış ve Elbistan’daki nüfus kaydı kapatılmıştır.
Ancak, Elbistan’daki “Güneşoğulları” ile bir bağlantısına henüz ulaşamadım. Sülalelerin farklı kollarının değişik soy adlar aldıkları ve zaman içerisinde birlikteliklerinin koptuğu malûmunuzdur.
Dedem, herkes tarafından sevilen ve saygı gören biriymiş. Göksun ile Elbistan - Afşin arasında atla veya arabayla yolculuk yaparken uğradıkları köylerde, kasabalarda ağırlanır; yolda karşılaştıkları kişilerce “Altıparmak Mustafa Efendi” diye saygı gösterilir, bir emrinin/isteğinin olup olmadığını sorarlarmış.