HEP ANADOLU’DAYDIK
Her yıl 26 Ağustos’da “Malazgirt Savaşı”nın yıldönümünü kutlarız. Her Türk gibi ben de bu kutlamalardan gurur duyarım. Ancak, törenlerde söylenilen sözler, atılan nutuklar, yazılanlar-çizilenler dikkatimi çeker. Mesela: “Türkler, Anadolu’ya ilk bu savaşla girmişlerdir” veya “Türkler, Anadolu’yu bu savaşla kendilerine yurt edinmişlerdir” gibi…
Şimdi bazılarınız: “Malazgirt savaşı ile Anadolu’ya ‘Müslüman Türkler’ girdi” diyecektir, haklısınız. Öyle de baksak; “Türklerin Anadolu’ya ilk girişi…”, Büyük Selçuklu Ordusu’nun 16 Ağustos 1064’de Kars’ı fethetmesiyle olmuş ve Anadolu’nun kapısı açılmıştır. Yani Malazgirt Savaşı’ndan tam yedi yıl önce Kars, Türk yurdu olmuştur.
Konuya, inanç açısından değil de Türk olarak baktım. Dahası, Oğuzlar Anadolu’ya geldiklerinde aynı dili konuşan pek çok Türk grubuyla karşılaştılar. Dolayısıyla bu yazımla, sizi daha gerilere, milattan önceye götürmek istiyorum.
Alman Prof. Fritz Neumark diyor ki: “Tarihten Türk’ü çıkarırsanız ortada tarih diye bir şey kalmaz.” Avusturya’lı Prof. Erich Feigl ise, Nisan 2005’de İTÜ’de verdiği konferansta: “Bu topraklar sadece size ait. Siz Anadolu’ya Malazgirt Zaferi ile yerleşmediniz. Çatalhöyük’teki arkeolojik bulgular, sizin 10.000 yıldan daha uzun süredir burada bulunduğunuzu kanıtlamaktadır.” Benzer başka sözler de bulmak mümkün.
Batılı bilim insanlarının bir çoğunun bu gerçekleri bildiklerine, ancak bu bilgileri bizden ve dünya kamuoyundan gizlediklerine inanıyorum. Devamlı önümüze Bizans, Yunan veya Batı medeniyeti konulmaktadır; oysa bir “Türk Medeniyeti” vardır. Bize düşen; batılıların sözlerine kanıp kendimize göçebe, barbar yakıştırması yapmamak, kendimizi kaba ve yabani görmemektir. Herkes kendi tarihine baksın. Ayrıca; öncelikle tarihimizi okumak, gerçekleri araştırmak ve öğrenmektir; tabii ki, “titreyip kendimize gelmektir.”
19/07/2016 tarihinde kaybettiğimiz Prof.Dr. Kazım Mirşan, hayatının büyük kısmını “Ön Türkler Tarihi” ile ilgili araştırmalara adamıştır. Ona göre; yazı, M.Ö.16.000 yılında Türkler tarafından icat edilmiştir. Anadolu’da “Ön Türkçe Yazıtlar” bulunmaktadır. Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüskçe, Ön-Türkçe kökenlidir. (İtalya’daki Etrüsk yazıtları ilk defa 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından okunmuştur) Bizans, ilk kurulduğu dönemlerde Ön-Türkçe konuşmuştur (kanıtı Trabzon’daki Rum Kilisesi’nde sadece Ön-Türkçe okunabilen yazılardır). İskandinavya dahil tüm Avrupa’da 5.000’den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır. Norveç, İsveç, Portekiz ve Fransa’daki mağara yazıları Türk damgaları (harfleri) ile okunduğunda anlamlaşmaktadır.
Etrüsk, Truva, Sümer, Hitit, Frig ve Mısır’ın dip kültüründe Türk uygarlığının olduğu ileri sürülmektedir. Bugün Çin sınırları içerisinde 300 metre boyunda piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır’dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Kazım Mirşan; Mısır/Sina’da piramitlerdeki yazıtlarda Ön-Türkçe kartuşlar bulmuştur. Japon ve Çin medeniyetinin dip kültüründe de M.Ö.4.000 yıllarında Orta Asya’dan Çin'e ve Japonya’ya göçen Türkler vardır.
Kazım Mirşan hocanın tezleri, bilim dünyasında çok tartışılmıştır; halen de tartışılmaktadır. Sosyal Bilimler alanında dünyanın sayılı organizasyonlarından “Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi (ICANAS)” tarafından önemli 12 Türk tarihçisinin bulunduğu bir heyete davet edilmiş ve bilim dünyasına yaptıkları katkılardan dolayı onur ödülü verilmiştir. Avrupa’da tarih kongresinde “Ön Türk Tarihi”ni ve kanıtlarını açıklamıştır.
06/08/2013’de kalp krizi sonucu -en verimli çağında- vefat eden Servet Somuncuoğlu’nun, TRT’de yayınlanan belgeselleri de çok önemlidir. Bazen Youtube’de seyrediyorum. Çünkü o; Rusya, Çin, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kosova, Macaristan ve Avusturya’da çekimler yaparak, Türk Tarihi’nin kaynaklarına inmiştir; bizi kadim tarihimize götürmüştür. Türk Tarihi’nin antik döneminin belgeleri sayılan kaya resimleriyle ilgili “Karlı Dağlardaki Sır” belgeseli, “Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler” kitabı, “Damgaların Göçü Kurgan”, “Saymalı Taş: Gökyüzü Atları (Kaya resimlerinden damgalara, damgalardan alfabeye geçişin belge kitabı. Türk Tarihi’nin mitolojik dönemleri), “Orhun Anıtları Seti 1-2” ve diğer eserleri önemlidir.
Dr. Tahsin Parlak’ın “Tûr-An Yolunda ARAL’IN SIRLARI (Atatürk Üniversitesi, 2007 baskısı)” adlı kitap da çok önemlidir: “Turan ovası ve çevresinde ortaya konulan kültüre Kara Tau/Kara Dağ Kültürü denilmektedir. İnsanlar yapmış oldukları sembol şekillerle, hayvan resimleriyle, yaşamlarını konu alan çizgisel üslupta kompozisyonlarla kültür ve sanatın oluşumuna ilk adımlarını atmışlardır. Bu resimlerden esinlenerek yapılan ve tamga (damga) adı verilen semboller zamanla yazının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Orta Asya medeniyet abidelerinin üzerinde bulunan çok sayıda kaya resmi, işaret ve damga, yüzyıllardan günümüze ulaşmıştır.”
Ön Türklerle ilgili bir çok Türk ve Batılı bilim insanı çalışmalar yapmaktadır. Son olarak 20 Eylül 2019 tarihli Yeniçağ Gazetesi kültür sayfasında, Erzurum Atatürk Üniversitesi Eski Çağ Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Alpaslan Ceylan’ın: “Anadolu’da M.Ö.2.000’den itibaren Türkler var. Anadolu ve İran yaylasında Kimmerler ve İskitler olmak üzere iki Türk Devletinin M.Ö. kurulduğunu ve bu topraklarda yaşadıklarını belirlediklerini, …Anadolu’da tespit ettiğimiz kaya resimleri, kurganlar, koyun ve koç heykeli dahil olmak üzere yeniden değerlendirmek gerekti. Böylece Türklerin Anadolu’da varlıklarının 1071’de başlamadığı kesinleşmiş oldu...” ifadelerini okudum.
Bugün, bazı küçük topluluklar; kendilerine kök arayıp “millet olmaya” çabalarken; bizler, nedense çok eski tarihimize uzak duruyoruz. Özellikle Orta Asya (Türkistan) tarihimizi -Göktürkler hariç- hiç bilmiyoruz. “Gizli bir el mi var?” diye düşünmeden edemiyorum. Varsa-yoksa Osmanlı… Evet, bizim tarihimiz… Osmanlılar; verdikleri büyük mücadele ile Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da bir çok yeri fethettiler: Tâ ki 1683 yılına kadar… Bu yıldan itibaren kayıplar başladı ve geriye döndük. “Şark Meselesi”ni savunan düşmanlar; belki bizi Orta Asya’ya süremediler, ama İç Anadolu’ya hapsettiler. Her yer işgal altındaydı. Neyse ki, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde “Millî Mücadele”yi yaptık ve bugün ki vatanımızla yetindik. “İleride ne olur?” sorusuna, “Allah bilir” diyerek geçiştirmeden; “Türk Milleti’nin aklını ve ferasetini” etkileyecek çalışmalar yapmalı ve “Türk Birliği” için çabalamalıyız.
Yazımızı Atatürk’ün “Hakikat Nerede” adlı şiiri ile tamamlayalım:
Gafil! hangi üç asır, hangi on asır, / Tuna ezelden Türk diyarıdır. / Bilinen tarihler söylememiş bunu.
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, / Dinleyin sesini doğan tarihin. / Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak, / Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, / Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları, / Doğudan çıkan biz, batıdan yine biz; / Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendini bilseler, / Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil, / Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar, / Ey yığın yığın insan gafletleri! / Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, / Dünya o zaman görecek hakikat nerede,
Hakikat nerede?
Hakikat, “Türk Tarihi”ni yeniden yazmada…