Prof. Dr. Refet YİNANÇ’ı 16 Haziran 2019 tarihinde 80 yaşında kaybettik. 1939 yılında Elbistan (Kahramanmaraş)’da doğan Refet YİNANÇ, “Türk Tarihi” açısından önemli bir bilim insanımızdı. Refet Hoca, yine Elbistan’ın yetiştirdiği ünlü tarihçilerimizden Ordinaryüs Prof. Mükremin Halil YİNANÇ’ın da yeğeni ve evlatlığıydı. Kendisi ile Gazi Üniversitesi’nde birkaç defa görüşmüştüm. Ancak, emekli olduktan sonra hiç görmedim. 18 Haziran Salı günü Ankara Kocatepe Camisi’nde yapılan cenaze törenine katılarak son görevimizi yerine getirdik.
Refet YİNANÇ’ın;
* Malatya Tahrir Defteri (M. Elibüyük ile), Ankara Gazi Üniversitesi, 1983.
* Maraş Tahrir Defteri (M. Elibüyük ile), Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1988.
* Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988.
* Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye (ekip çalışması), Ankara, 1992.
* Türk Tarihinde Ermeniler (Azmi Süslü, Fahrettin Kırzıoğlu ve Yusuf Hallaçoğlu ile birlikte), Kafkas Üniversitesi, Yayın No: 2, Kars, 1995.
* Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye (Hakan Taşdemir ile birlikte), Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2002.
* Selçukname (İbn Bibi), Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2007, adlı eserleri bulunmaktadır.
Hakkında 2019 yılında “Uluslararası İlişkilere Tarihsel Bakış - Prof. Dr. Refet Yinanç’a Armağan” adlı bir kitap da yayınlanmıştır.
Refet YİNANÇ Hoca’nın “Dulkadir Beyliği” isimli kitabını çok önceden okumuş ve ileride lâzım olabileceği düşüncesiyle özet çıkarmıştım. Hatta, daha önce yazdığım birkaç yazımda bu özetten yararlanmıştım. Bu yazımda da bir Türkmen Beyliği olan “Dulkadir Beyliği”ni tanımak açısından bazı bilgileri paylaşacağım.
Kitapta, beyliğin “Dulkadir” adını alması şu şekilde açıklanmaktadır: “Faruk Sümer ise, Türkmenlerin İlhanlı hükümdarı Ebu Said’e kısaca Busad dediklerini hatırlatarak, Dulkadir’in Abdülkadir veya buna benzer bir adın Türkmen telaffuzuna uydurulmuş şekli olabileceği görüşündedir. Akla en yatkın izah tarzı olduğu için Prof. Sümer’in görüşünü kabul etmekteyiz.”
Beyliğin kuruluşu, kurucusu ve kurucu unsurları da şöyle belirtilmektedir: “… Memluk Devleti, XIII. yüzyıl sonlarında Moğollar önünden kaçan mülteci Türkmenleri Güney Anadolu ile Kuzey Suriye’yi içine alan bölgelere yerleştirmişti. Halep’ten başlayarak Amanosların doğusundan Elbistan’a kadar uzanan bölgeye yerleşen bu Türkmenler, Oğuzlar’ın Bozok koluna mensup idiler. Dulkadirli halkını teşkil eden cemaatler çoğunlukla Bayat, Avşar ve Beydili boylarından idiler.
Bozok ve Ağaçeri Türkmenlerinin bir kısmı, Anadolu’da Moğol hakimiyeti çökerken Zeyneddin Karaca adlı beylerinin etrafında toplanmaya başladılar. …Rakibi ile aynı anda Kahire’ye ulaşmış olan Karaca, Memluk Sultanı tarafından tercih edilerek kendisine Türkmenler’in emiri olarak kabul edildiğine dair bir menşur verdi. Böylece 1337 yılında Memluklar’ın himayesi altında Maraş ve Elbistan bölgelerinde yaklaşık iki asır kadar devam edecek olan bir beyliğin temeli atılmış oluyordu.”
Dulkadir Beyliği; Anadolu’da kurulu olan diğer beyliklerle, özellikle Karaman Beyliği ile mücadelenin yanı sıra, Anadolu’yu hakimiyetleri altına almak isteyen Memluk, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri ile de mücadele ediyordu. Çoğu zaman bu devletler arasında tampon bir beylik olarak denge politikası güdüyordu. Mevcut devletler; bazen Dulkadir Beyliği ile ittifak yapıyorlar, bazen bozuşuyorlar, bazen de birbirlerine karşı Dulkadir Beyliği’ni himaye etmeye çalışıyorlardı. (Daha sonra bu devletler arasına Safevi Devleti de katılacaktır.)
“Bu tarihlerde Anadolu, üç büyük devletin menfaatlerinin çatıştığı bir ülke haline gelmişti. Osmanlı, Memluk, Akkoyunlu Devletleri Anadolu’da hakimiyetlerini genişletmek için Türkmen Beylerinin dostluğunu kazanma yarışına girmişlerdi.1468”
Dulkadir Beyleri, bu devletler tarafından bazen dost, bazen düşman olarak görülüyor; anlaşmazlık veya beylerin taraf olması halinde diğer devletler tarafından ya fedailer gönderilerek öldürtülüyor (bazı beyler camide ibadet ederken öldürülmüştür) ya cinayete kurban gidiyor / katlediliyor ya yakalanıp hapse atılıyor ya da işkence yapılarak idam ediliyor.
Diğer yandan; bir çok Dulkadir Beyi kızlarını, bu devletlerle münasebeti geliştirmek için hükümdarların kendilerine veya şehzadelerine vermişler ve akraba olmuşlardır.
(Dulkadirli Beyi Nasreddin, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Çelebi Mehmed’i) “…geleceğin Osmanlı Padişahını zaferinden dolayı tebrik etmek için derhal bir elçilik heyetini (Tokat’a) gönderdi. Elçi teatisi ile başlayan dostluk münasebetini Çelebi Mehmed’in Nasreddin Bey’in kızı (Emine Hatun) ile evlenmesi takip etti.”
“Yusuf’tan sonra Memluk tahtına çıkan Sultan Çakmak, Canibeg Sufi’den dul kalan Nasreddin Mehmed Bey’in kızı Nefise Hatun ile evlenmek istedi. Nasreddin Mehmed Bey kızını Kahire’ye bizzat kendisi götürdü.”
“Osmanlı Padişahı II.Murad, oğlu şehzade Mehmed’i Dulkadir hanedanından bir kızla evlendirmeye karar vermişti. İçlerinden en güzeli olan Sitti Hatun’u geleceğin Fatih’i şehzade Mehmed’e verdi. …II.Murad (bu evliliği) Karamanoğulları ve Karakoyunlulara karşı Dulkadir Beyi’nin şahsında bir müttefik bulmak amacı ile arzu etmiştir.”
“Nasreddin Mehmed Bey’in kızı Memluk sultanı Çakmak’ın zevcesi Nefise Hatun 1449 Nisan’ında vebadan ölmüştü. (Dulkadir Beyi) Süleyman Bey kızlarından birisini de Sultan Çakmak’a verdi. Süleyman Bey böylece tesis edilen iki taraflı akrabalıkla batıda Karamanoğulları’ndan, doğuda da Akkoyunlu ve Karakoyunlular’dan gelecek tehlikeye karşı Dulkadirli ülkesini koruyacak olan devrin iki büyük güçlü devletinin dostluk ve ittifakını garanti etmişti.”
(Dulkadir Beyi) “Alaüddevle (Bozkurt) Bey, kızı Ayşe Hatun’u Şehzade Bayezid’e vermiş ve bu evlilikten 1467 yılında geleceğin padişahı Yavuz Selim dünyaya gelmişti. …Osmanlı-Memluk mücadelesinde iki tarafı da kollayan Alaüddevle Bey, Memluklar’ın galip geldiğini görünce kızını Memluk ordusu komutanı Özbey’in oğluna vererek Memluklar ile dostluk münasebetine girişti. Oysa Alaüddevle Bey de Osmanlı-Memluk ilişkilerinin gerginliğinden faydalanmak istiyordu.”
“…çökmekte olan Akkoyunlu Devleti’nin toprakları üzerinde kurulan “Safevi Devleti”nin gittikçe artan kuvvet ve kudreti Osmanlı Devleti kadar Dulkadir Beyliği’ni de tehdit ediyordu. Tam bu sırada Şah İsmail, Alaüddevle Bey’in kızı Benli Hatun’u istedi. Dulkadirli Beyi önce kızını Şah İsmail’e vermeyi vaad etti ise de daha sonra onun Şiiliğini bahane ederek bundan vazgeçti. …Alaüddevle Bey buna rağmen Murad (son Akkoyunlu şehzadesi)’a yardım etmekle kalmayıp Şah İsmail’e vermeyi vaad ettiği kızı Benli Hatun’u da onunla evlendirdi.”
Kitaptan yaptığım alıntılar, her halde merakınızı çekmiştir. Kitabı okumanızı tavsiye ederek yazımı sonlandırırken, tekrar Prof. Dr. Refet Yinanç’a rahmet diliyorum.