Meraklı olanlar, “Turan” teriminin 19.yüzyıldan itibaren kullanıldığını bilirler. Oysa, bu terim, tâ Milat’tan öncesine kadar gitmektedir.
Turan’ı, Türkler değil İranlılar vermiştir. İran coğrafyasında yaşayan eski halklarla burada hüküm süren devletler tarafından kullanılmıştır. İran’ın kuzeydoğusundaki topraklara “Turan” ve burada yaşayanlara da “Turanlılar” demişlerdir.
Türk edebiyatında, özellikle romanlarda ve son yıllarda çekilen sinema ve dizi filmlerinde kullanılan, savaş tarihimize geçmiş “Turan taktiği, Türk taktiği, Hilal taktiği” terimleri boşuna söylenmemiştir.
Özellikle tarih okurken bir gerçeğe dikkat etmemiz gerektiğini belirtmeliyim: Batılılar; genelde yazdıkları eserlerde Türkleri aşağılamaya ve horlamaya çabaladıkları gibi, yaptıkları güzel işleri, kurdukları devletleri de hep başka halklara mal etmeye çalışmaktadırlar. Günümüzde bazı kayıtlara ve kaynaklara ulaşıldıkça bu anlayış değişmektedir.
Ansiklopedik Bilgiler
Vikipedi’de: “Turan, Orta Asya’da tarihi bir bölgedir. Terim İran kökenlidir. İlk Turanlılar, Tur’un soyundan gelen İranlı bir kabileydi. Tarihî İran-Turan savaşlarında Efrasiyab'dan da Turan imparatoru diye bahsedilir. Turan sözü XIX. asırdan itibaren aynı zamanda ideoloji yönüne çevrildi. Bu ideoloji Türk tarihinde siyasi, askeri ve kültürel sahalarda kendi tesirini göstermiştir. Turan’da Türklerin atası olan ‘Alp Er Tonga’ adlı önder dünyaya gelmiştir. 6. yüzyıldan itibaren Turan sözcüğü, Türklerin (veya Turk ya da Tur halkının) mekân tuttuğu ülke anlamında kullanıla gelmiştir. Kaynaklarda İran halkı ve Turan halkının kıyasıya savaşlarından söz edilir. Karahanlılar devri eserlerde de geçer. Yusuf Balasagun’un eserinde geçer. Mahmud bin Vali’nin eserlerinde Tanrı dağı dolayına Turan adı verilmiştir. Bu Arap (veya İranlı) yazarın eserine göre Turan’da Türkler yaşamaktadır.”
İranlıların “Afrasyab” dedikleri “Alp Er Tunga”yı hepiniz bilirsiniz: Saka / İskit Türk İmparatorluğu’nun hakanıdır. Babası Peşeng Kağan’ın yerine geçmiştir. İranlılar Peşeng Kağan’a “Turanlıların hükümdarı” diyorlardı. Turan ile İran birbirine komşu ve düşman iki devletti. Alp Er Tunga, hile ile çağrıldığı bir ziyafette zehirlettirilerek öldürülmüştür. Bu olay M.Ö. 624 (625, 626) yılında meydana gelmiştir.
TDV. İslâm Ansiklopedisi (Cilt 41, sayfa 407-408)’nde; “Farsça kökenli bir kelime olan tûrân önceleri İranlılar’ın İran’ın kuzeydoğusundaki bölgelere verdikleri bir isimdi. Daha sonra Ural-Altay ve Fin-Macar halklarından oluşan ve Turan ırkı diye tanınan toplumların yaşadığı anayurdu tanımlamak için kullanılmıştır. Turancılık ise bu halkların birliğini savunan ideolojik ve siyasal bir terim halinde “uzak anayurt ideali” manasında Macaristan’da XIX. yüzyılın ilk yarısında doğmuştur. Kavram, daha çok Macar siyasî kimliğini tehdit eden pancermenizm ve panslavizme bir tepki şeklinde ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda 1910’da Turan Cemiyeti kurulmuş ve 1944 yılına kadar sürmüştür. Bu çerçevede XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macar bilim adamlarının yaptığı Türkoloji çalışmalarında Macaristan'da Türkler’le akrabalık tezleri dahi geliştirilmiştir.
Müslüman Araplar’ın tarih ve coğrafya kaynaklarında Turan hakkında çeşitli bilgi ve rivayetler yer alır. Taberî, Sâsânî Devleti’nin kurucusu Erdeşîr’in Part Hükümdarı V. Erdevân’ı (Ardavan/Artabarnus) yenilgiye uğratıp öldürdükten sonra “şâhânşâh” (şehinşah) unvanını aldığını, ardından fetihlere devam ettiğini ve kendisine Kuşan, Turan, Mekrân meliklerinin gelip itaat arzettiğini kaydeder (Târîḫ, II, 40-41). Yâkūt el-Hamevî, Mâverâünnehir ve çevresindeki topraklara Turan denildiğini belirtir. İran millî destan kahramanı Ferîdun’un ülkesini Selm, Tûc (Tûr) ve Îrec adlı oğulları arasında paylaştırdığını, Rum’u Selm’e, Türk ve Çin topraklarını kapsayan Tûrân’ı Tûc’a ve İran’ı da Îrec’e verdiğini, Türkler’in, hükümdarları Tûc’a nisbetle bu toprakları Tûrân diye andıklarını kaydeder (Muʿcemü’l-büldân, II, 57). Hârizmî, İranlılar’ın Ceyhun nehrinin öte yakasını “Türkler’in sınırı” anlamında Merz-i Tûrân diye isimlendirdiklerini söyler (Mefâtîḥu’l-ʿulûm, s. 114). İbn Fazlullah el-Ömerî de oldukça geniş bir alanı kapsadığını belirttiği Turan topraklarına müstakil bir bölüm ayırarak önemli şehirlerinden, bölgede yaşayan Türkler’den ve diğer milletlerden bahseder (Mesâlikü’l-ebṣâr, III, 139 vd., 193 vd.).
Turan kavramı Osmanlılar’da ilk defa, 1786’da Buhara hükümdarına gönderilen ve Ruslar’a karşı birlikte hareket edilmesi teklif edilen bir mektupta geçer. Ancak turancılık, Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan Türkçülük hareketinin bir sonucu olarak pantürkizm ile eş anlamlı, bütün Türkler’in birleşmesi şeklinde Türk siyasî ve edebî literatürüne girmiştir. Pantürkizm panslavizme karşı bir tepki halinde Rusya’daki Türk aydınları arasında doğmuş, özellikle Hüseyinzâde Ali (Turan) ve Akçuraoğlu Yusuf vasıtasıyla Osmanlı-Türk kamuoyunda tanıtılmıştır…”
Turan ve Turancılık
Arslan Tekin: “Turan” kavramı ilk önce 1876'da kullanıldı. Azerbaycanlı Dr. Hüseyinzade Ali 1898’de bir şiirinde Turan heyecanını aksettirdi. Sonra Ziya Gökalp bu kavramı yaygınlaştırdı.
İlk Turan Cemiyeti’ni kuranlar Macarlardır. İtiraz edenleri duyar gibiyim... ‘Macarlar Hristiyan, Turan Cemiyeti bizi ne alâkadar eder?!’
Öyle bir alâkadar eder ki... Kimse senin benim Müslümanlığımı geriye itmiyor. “Turan” kavramıyla birbirlerine yaklaşanlar, birbirlerine düşmanlık mı ederler yoksa “Lekum dinikum ve liye din” diyerek dayanışırlar mı?
Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban, “Biz Kıpçak Türküyüz, Attila’nın torunlarıyız, Türklerin Hıristiyan eliyiz.” diyor. Bu sözleri geçen yıl martta Macar Turan Vakfı’nın düzenlediği “Turan Kurultayı”nda söylüyor. Ve devam ediyor:
“Bizim dilimiz Macarca. Kendine özgü ve Türk diline akraba bir dildir. Hıristiyan bir ülkeyiz ancak Kıpçak-Türk ilkelerine bağlı olarak dik duruyoruz. Bizler Attila’nın torunları olmaktan onur duyuyoruz. Özümüz Türk’tür, geçmişte bize “Batı'nın en doğuluları” diyen Avrupalılar, Türk ülkeleri olarak düzenlediğimiz bu Turan kurultaylarından sonra bize saygı göstermeye başladılar.”
Bu sözlere kim itiraz edebilir?!” (03/12/2020, Yeniçağ)
Prof.Dr.Özcan Yeniçeri ise: “Tarih, Türk Dünyası’na yönelik olarak akmaktadır… Ermeni işgalinin sona erdirilmesiyle birlikte Azerbaycan’ın eli/kolu serbest kalmış, Türkiye de iki ayağını bir pabuçtan çıkarmıştır. Ankara ve Bakü’nün artık bir ayağı Balkanlarda bir ayağı da Kafkasya’dadır. Daha ileride Orta Asya vardır.” (15/12/2020, Yeniçağ) demektedir.
Turan; “Türk Milleti”nin, tarihi süreç içerisinde bugüne kadar taşıdığı büyük hayalidir; “cennet gibi olacak” büyük vatanıdır. Bugün “Turan”dan daha çok “Türk Dünyası” kavramı yaygın kullanılmaktadır.
Tabii ki, geçmişteki gibi Turan’ı “tüm Türkleri bir bayrak altında ve ortak coğrafyada toplamak” olarak düşünmemeliyiz.
“Turan (Türk) Birliği” hususunda, devletimiz hedefler koymalı, milletimizin her ferdi ve kuruluşlar gönüllü olarak bu hedefe yönlenmeli / yönlendirilmelidir.
Bizim; bundan böyle, bu büyük hedefe ulaşmak için daha akıllı, inançlı, gerçekçi, uzak görüşlü davranışlarla hareket etmemiz gerekmektedir.