7 Ekim 2017 tarihinde yazdığım “Ortak Türk Tarihi” başlıklı yazımda; Türk Keneşi Eğitim Bakanlarının Bakü’de yapılan 3.Toplantısı’nda, “Ortak Türk Tarihi” kitabının programının onaylandığı ve 1500'lü yıllara kadar gelen ortak tarihimizin önce seçmeli, sonra zorunlu okutulması şeklinde ilke kararı alındığını,
Yine, Astana’da düzenlenen Türk Keneşi 5.Zirvesinde Devlet Başkanlarının, üye ülkelerdeki ilköğretim 8.sınıf öğrencileri için hazırlanan ve 7 bölümden oluşan 15.yüzyıla kadar ki dönemi anlatan ders kitabında gerekli düzeltmelerin yapılarak kitabın son hali üzerinde anlaşma sağlandığını (18/09/2015 Türk Keneşi sitesi),
Ortak Türk Tarihi Kitabında; 1- Dünya tarihi çerçevesinde Türk Dünyası, 2- Hun İmparatorluğu ve onu müteakip Türk hanedanları, 3- Türk Kağanlıkları, 4- İlk Türk-İslam devletleri: Karahanlılar ve İdil-Bulgar Devleti, 5- Orta Çağ Türk Devletleri, 6- Türk-Moğol imparatorlukları, 7- Timurlular devleti, 8- Güney ve Ön Asya’daki Türk hanedanları, 9- Osmanlı İmparatorluğu, 10- Türk Dünyasının manevi ve kültürel ortak miraslarının yer aldığını,
belirterek kutlu olmasını dilemiştim.
Ortak tarih çalışmaları
“Ortak Türk Tarihi” ders kitabının içeriğini tam olarak bilmiyordum. Ancak daha sonra sayın Prof.Dr. Mehmet Saray’ın yazısını (Türk dünyasında birlik böyle sağlanamaz, 06/07/2019, Yeniçağ) okuyunca karamsarlığa düştüm. Kısaca hocanın yazısından bahsetmek isterim:
1991 yılında Türk devletleri bağımsızlıklarını ilân edince devlet başkanları arasında da toplantılar yapılmaya başlandı. Bir toplantıda Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev: “Madem biz kardeşiz, bu kardeşliğimizi gençlerimizin de öğrenmesi gerekir. Bunun için de Ortak Tarihimizi, Ortak Edebiyatımızı ve Ortak Sözlüğümüzü hazırlatalım ve bunları okullarımızda ders kitabı olarak okutalım” teklifinde bulunmuş ve Kerimov da “Ortak Alfabemiz de olsun” teklifini getirmişti.
Çalışmalarla ilgili görev “Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı”na verilmiş ve TİKA da hocayı görevlendirmiş. Türk Cumhuriyetlerinden gelen 56 akademisyen, Ankara’da iki yıla yakın “Orta Türk Tarihi, Ortak Türk Edebiyatı, Ortak Türk Sözlüğü ve Ortak Türk Alfabesi” üzerinde çalışma yapmış ve çalışmalar CD’leriyle birlikte TİKA Başkanı Umut Arık Bey’e teslim edilmiş, ancak devamı gelmemiş.
3 Ekim 2009’da Nahcivan Anlaşması çerçevesinde Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin üyeliğinde “Türk Keneşi” oluşturuldu. Özbekistan ve Türkmenistan toplantıya katılmadığı için teşkilatta yer almadılar.
Bu defa “Ortak Türk Tarihi” ders programının ve kitabının hazırlanması görevi Türk Akademisi Başkanı Darkhan Hıdırali’ye verildi. Hoca; “Görüşmeme rağmen kendisine doktora yaptırdığım Darkhan Bey, bazı arkadaşlarıyla ortak tarih kitabının metinlerini yazmış ve ders kitabı olarak basılmasını istemiş. Türkmenlerden ve Özbeklerden bahsetmeyen, Türk halklarının … nasıl ortaya çıktıklarından bahsetmeyen, …eksikliklerle dolu bir “Ortak Türk Tarihi” ders kitabı yazılamaz ve bütün Türk dünyasına hitap edilemez. … Türk birliği ne kadar gerçekçi ve sağlam temeller üzerine oturtulursa, kardeş cumhuriyetlerin geleceği de her alanda o kadar emniyetli olur.” demektedir.
Hocanın bu yazısını okuduktan sonra, ben de araştırma yapmaya başladım. “Ortak Türk Tarihi” ders kitabını bir kaç kitapçıya ve tanıdığım tarih öğretmenlerine sordum: “Böyle bir kitabın olmadığını” söylediler. MEB’nda tanıdıklara sordum: “Kitabın hazırlandığını ve yoğun eleştiriler üzerine basılmasından vazgeçildiğini” öğrendim. Sadece Temel Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından “işlenecek konularla ilgili” bir genelge gönderilmiş.
Nasıl “Bir” olacağız?
Günümüzde Türk milletinin birçok derdi ve sıkıntısı vardır. Türklerin bir kısmı başka devletlerin boyunduruğu altındadır. Millî varlıklarını tabii bir şekilde sürdüremedikleri gibi çeşitli eziyet ve işkencelere maruz kalmaktadırlar.
Bağımsız devletlerin çatısı altında bulunan Türklerin de her bakımdan bağımsız oldukları söylenemez. Güçlü devletlere şu veya bu şekilde bağımlılıkları söz konusudur.
Türkçüler, bütün bu dert ve sıkıntılarla ilgilenmek, uğraşmak zorundadırlar. Dert ve sıkıntıları gidermenin yollarını arayıp bulmaya çalışmalıdırlar. Olumsuzlukları sıraya koymak şart değildir. Önce şu sıkıntıyı halledelim, sonra diğerine geçelim gibi bir tutumun mantığı yoktur. İmkân ve fırsatlara göre davranmak en doğrusudur. (Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Türk Birliği, 26/01/2020, Yeniçağ)
Her şeyden önce gerçekçi olmak zorundayız ve aceleci davranmamalıyız. Bugün bizim Türk dediğimiz topluluklardan ve bu topluluklar içindeki insanlardan birçoğunun kendilerini Türk bilmedikleri, dillerini de Türkçe olarak adlandırmadıkları malûmunuzdur. Kendilerinin ve dillerinin bizimle aynı kökten geldiğini biliyorlar, fakat artık ayrı olduklarını düşünüyorlar. …durumun başka devletlerin bağımlılığı altına girdikten sonra değiştiğini onlara tarihî delillere dayanarak ve sabırla anlatmamız gerekir.
Bugün söylenilen “Özbek, Türkmen, Kazak, Kırgız, Tatar, Başkurt” kimlikleri uydurma kimlikler değildir. Bu kimlikleri kullanmakta sorun yoktur. Önemli olan, Türk üst kimliğinin unutulmuş veya hâkim güçler tarafından unutturulmuş olmasıdır. Onlara hatırlatmamız gereken, üst kimlik adlarının Türk olduğudur.
Tabii ki usul ve üslup çok önemlidir. Hiç kimseye zorla bir şeyi kabul ettirmek yetkisine sahip değiliz. Yumuşak bir üslupla, delilleri ortaya koyarak karşımızdakini ikna etmeye çalışmalıyız.
Zaman da önemlidir. Yüz yılların tortusu, on yılda, yirmi yılda giderilemez. 20-25 yılda olmadı diye ‘bu iş olmaz’ yargısına varmak da doğru değildir. (Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Türk birliği için çalışmak, 28/06/2020, Yeniçağ)
Geçmişimiz
Bir ara sosyal medyada, Atatürk döneminde yazılan tarih kitaplarıyla ilgili haberler yer aldı: Birinci kitabın başında; “İnsan, bugünü anlamak için dünü bilmeğe, dünkü işleri kavramak için daha evvel geçmiş günlerin, nihayet uzak zamanların, vak’alarını hatırlamağa mecbur oluyor. Bu suretle; insan, içinde bulunduğu vaziyetin, işlerin, hakiki başlangıcını anlamak istedikçe geriye doğru çekildiğini duyar; Asya’nın merkez yaylalarına ve oralarda eski zamanlarda yaşamış insanlara kadar gider. Fakat bu da kâfi gelmez; daha geriye, ilk insanlara ve nihayet ilk hayata ve bunun ilk belirdiği yere kadar gider.” diyordu.
T.C.vatandaşları, artık Osmanlı’ya takılıp kalmamalıdır. “Türk olduğunu” unutup / unutturulup “Osmanlı torunuyum” laflarından vazgeçmelidir. Osmanlı diye bir millet olmadığı gibi Osmanlı gökten zembille inmedi, o da bir Türk (Oğuz) boyu olan Kayı’dır.
Ne yapıp-edip “Ortak Türk Tarihi” kitabı bir an önce okutulmaya başlanmalıdır. Hatta seçmeli yerine zorunlu olmalıdır. Çocuklarımız on binlerce yıllık geçmişi olan bir milletin evlatları olduklarını öğrenmelidir.
Bu çalışmalarda Atatürk’ün “Türk Tarihi” ile ilgili çalışmalarından yararlanılmalıdır. O, elbette bir Osmanlı subayıydı ama Türklüğünü unutmamıştı; yaptığı işler, kurduğu devletin adı bunun en önemli kanıtıdır.
Atatürk’ün: “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözünü unutma ve unutturma!..