14/06/2020 tarihli “Dizilerle Tarih Şuuru” başlıklı yazımda; “Anadolu’da çok zulüm yaptıkları, yaktıkları, yıktıkları doğru olmakla birlikte dizilerde Moğollara haksızlık yapıldığı düşüncesindeyim” diyerek, gelecek yazıda Moğollar konusuna gireceğimi belirtmiştim.
30/09/2019 tarihli “Cengiz Han’ın Karakteri” başlıklı yazımda da Fransız tarihçi Rene Grousset’in “Stepler İmparatorluğu (Tercüme: Prof. Dr. Halil İnalcık, TTK yayını, 2011)” adlı eserinden şu alıntıları yapmıştım: “Onun zalimliği, tabiatında mevcut bir vahşetten değil, daha ziyade son Türk-Moğol göçebelerinin en kaba ve ilkel olan çevresinin sert ve acımasızlığından ileri geliyordu. ...Doğu İran’ı ve Kuzey Çin’i fethettikten sonra şehirleri yerle yeksan ederek, tarlaları harap ederek bu memleketleri step haline getirmeyi çok tabii buluyordu. Zira Moğolların barbarlığı bilhassa cehaletten gelmekte idi.
Marko Polo: “Onun ölmesi büyük bir kayıp teşkil etti. Zira o hâkim ve doğru bir adamdı.”
Joinville: “O halkı sulh ve asayiş içinde tuttu. …Hakikatte bütün Türk-Moğol kavimlerini bir tek imparatorluk halinde birleştirmekle, Pekin’den Hazar Denizi’ne kadar demir bir disiplin tatbik etmekle kabileler arasındaki harpleri kaldırdı ve kervanlar için o zamana kadar bilinmeyen bir asayiş temin etti.”
Ebulgazi’nin ifadesine göre, “zamanında İran ile Turan arasında bütün memleket, o kadar büyük bir sükun ve asayiş içinde bulunuyordu ki, insan kimsenin tecavüzüne uğramadan başı üzerinde bir altın tepsi ile doğudan batıya gidebilirdi.”
Ortak coğrafya ve akrabalık
Moğollar’la olan ilişkilerimizi, çeşitli kaynaklara dayanarak ve alıntılar yaparak anlatmaya çalışacağım.
Yukarıda bahsettiğim “Stepler İmparatorluğu” adlı kitapta; “Stepin dahili tarihi, Türk-Moğol kabilelerinin tarihidir. Yukarı Moğolistan’da Orhon membalarında adeta imparatorlara mahsus bir mıntıka teşkil eden Karabalgasun ve Karakurum sahasında, diğer göçebeleri hakimiyeti altına almak isteyen bütün göçebe kabilelerin, milattan evvel Türk ırkından Hiyong-nu’lar, milattan sonra III. asırda Moğol ırkından Sien-peiler, V. asırda keza Moğol olan Juan-juanlar, VI. asırda Tukyu Türkleri, VIII. asırda Uygur Türkleri, IX. asırda Kırgız Türkleri, X. asırda Moğol ırkından K’i-tanlar, XII. asırda şüphesiz Türk ırkından olan Kerayitler veya Naymanlar, nihayet XIII. asırda Cengiz Han Moğollarının, hep burada birbirine halef oldukları görülür.
Fakat diğerlerine hakimiyetini kabul ettiren, sıra ile Türk veya Moğol, bu kabilelerin aslını biliyorsak da menşede, Türkler, Moğollar, Tunguzlar gibi birbirleriyle akraba büyük grupların karşılıklı yayılış sahalarının neden ibaret olduğu hakkında bilgimiz yoktur. Moğollar, tarihi Moğolistan’da, Türkler, Batı Sibirya’da ve iki Türkistan’da toplanmışlardır. Türklerin bu son mıntıkaya sonradan geldikleri, Türkleşmenin Altaylar’da ancak miladi I. asra, Kaşgarya’da muhakkak surette ancak IX. asra ve Maveraünnehir’de XI. asra kadar çıktığı ve Kaşgar’da olduğu gibi, Semerkant’ta da şehir halkının esasını hâlâ Türkleşmiş bir İranlı kütlesinin teşkil ettiği malumdur.
Fakat bir taraftan da tarihen biliyoruz ki, asıl Moğolistan’da da Cengiz Han’ın halefleri, büyük ihtimal ile Türk olan Altaylar’daki Naymanlar, Gobi’deki Kerayitler, Tohar’daki Öngutlar gibi bir çok kabileleri Moğollaştırdılar. Bütün bu kabileleri, Moğolların mavi bayrağı altına alan Cengiz Han’ın birleştirme hareketinden evvel şimdiki Moğolistan’ın bir kısmı Türk idi ve bundan başka bugünde bir Türk kavmi, Yakutlar, Tunguzların kuzeyinde Lena, İndigirka ve Kolyma havzalarında Sibirya’nın kuzeydoğusunu işgal etmektedirler. Moğolların hatta Tunguzların kuzeyinde Bering Boğazı istikametinde kalmış bu Türk kütlesinin mevcudiyeti, bizi “ilk” Türkler, Moğollar ve Tunguzların mütekabil vaziyetleri hususunda büyük bir ihtiyata davet etmektedir.
…Gobi’nin kuzeyindeki steplerde, Altay ırkının Türk, Moğol ve Tunguz, üç koluna mensup pek çok göçebe kabileler kaynaşmakta idi. Türk-Moğol kavimlerinin belli başlılarından biri, Naymanlar , … İsimlerinin Moğol olmasına rağmen (Nayman Moğolca’da sekiz demektir) unvanları Türkçe idi. Her halde Moğollaşmış Türk olmalıdırlar. …asıl Moğollar -ki aralarından Cengiz Han çıkacaktır- bugünkü Dış Moğolistan'ın kuzeydoğusunda, Onon ve Kerulen arasında göçebelikle dolaşmakta idiler.”
Yılmaz Öztuna (Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, 1977, c.1): “Gene bu çağda Türkler’in en yakın akrabası sayılan Moğol ve Tunguzlar’ın prototipleri de daha kuzeydoğuda Baykal Gölü civarında yaşamakta ve daha geç bir kültürü temsil etmektedirler. Bu bölgede güneyde Çin tesirinin yanında batıda Türk tesiri de gittikçe bariz bir şekil göstermekte, Türk ve Moğol kavimleri arasında bir yakınlaşma sezilmektedir. Güney Yenisey kıyılarına, muhtemelen Baykal Gölü civarından Moğol kavimleri gelmiş, bunlar Türkler’le karışmıştır. Bu suretle bir kısım Türkler’de mongoloid melezlik başlamıştır.
Türklerle Moğollar, binlerce seneden beri birbirleriyle karışmışlar ve Kuzeydoğu Asya’da iyice ihtilât etmişlerdir. Orta Asya Türklerindeki mutedil mongoloid tip en kuvvetli görüşlere göre bu karışmadan mütevellittir; Oğuzlar gibi Moğollar’la daha az karışan veya hiç karışmayan Türk gruplarında bu mongoloidlik yani elmacık kemiklerinin çıkıklığı ve gözlerin hafif çekikliği yoktur.”
Dr. Arslan Tekin (Türk’ün Tarihi); “Türklerin tarih boyunca en sıkı temasları yakın komşuları Moğollarla olmuş, kalabalık Moğol kütlesi Türk idaresine alınmış ve on binlerce Moğol, Türklerle birlikte uzun göçlere katılmıştır. Temaslar sonucu bazı ırkî karışımı da göz ardı edemeyiz. …Çin kaynaklarında M.Ö. 4.yüzyıldan itibaren Türklerle birlikte Moğol, Tunguz soyundan bazı grupları da ifade etmek üzere “kuzey barbarları hanedanı” anlamında olarak Hiung-nu (Hsiung-nu) diye anılan bu kütlenin mensubiyeti hakkında türlü görüşler ileri sürülmüştür. Öyle ki Türk tarihi ile Moğol tarihi çok zaman iç içe anılmıştır.”
Son olarak Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun (Tarihe Nasıl Bakmalıyız? Yeniçağ, 22/09/2019)’dan alıntı yapalım: “Bugünkü Türk Dünyası'nı bir bütün kabul ediyorsak, bu dünyanın her köşesinde yaşayan insanların geçmişlerini de kabul etmek, hepsinin tarihini Türk tarihinin parçası saymak zorundayız. "Kırım ve Kazan Tatarları, Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar Türk Dünyası'nın parçasıdırlar ama Cengiz bizim tarihimize girmez" dersek onların geçmişlerini reddetmiş oluruz. Çünkü bu Türk boylarını yüzyıllarca, hatta bir kısmını 20. yüzyılın başlarına kadar Çengizoğulları yönetmiştir. Şiban Han, Gazi Giray Han, Canıbek Han, Abılay Han… Bunların hepsi de Çengizoğulları’ndandı. Şecere-i Türk ve Şecere-i Terâkime'yi yazan Ebulgazi Bahadır Han da bir Çengizoğlu idi. Oğuzname, İlhanlı veziri Reşideddin'in Câmiü't-Tevârîh adlı dünya tarihinde yer aldığı içindir ki bir kutsal metin gibi bütün Oğuz dünyasına yayılmış ve benimsenmiştir.
Oğuznameler, Moğollar ile Türkleri birbirinden ayırmaz, Moğolları da Oğuz Han soyundan kabul ederdi. İlk Osmanlı tarihleri de Çengiz'e olumlu bakarlardı. Aslı ne olursa olsun Cengiz Han, bütün Türk ve Moğolları içine alan büyük bir imparatorluk kurmuştu. Ordusunun, ahalisinin en az % 70'ini Türkler oluşturuyordu.”
Bilindiği üzere; “Türk Tarihi”nin en önemli belgelerinden sayılan “Orhun Anıtları (abideleri / yazıtları / kitabeleri)”, bugün Moğolistan sınırları içerisindedir. Bu “bengütaşlar”, Türk Medeniyeti’nin en kıymetli hazineleridir.