13.yüzyıl: Türkçe’nin, Farsça’nın etkisinde olduğu yıllar. Saraylar da, medreseler de ağırlıklı olarak Farsça konuşuluyor ve yazılıyor. 13 Mayıs 1277 tarihinde Karamanoğlu Mehmet Bey, bundan böyle her yerde “Türkçe” konuşulacağına dair ferman yayınlıyor. Bu yıl fermanın yayınlanmasının 740.yıldönümünüdür, kutlu olsun.
İhtiyaç duydukça Türk Dil Kurumu sitesine girer; kelimelerin, deyimlerin veya atasözlerinin doğruluğunu, anlamını veya karşılığını araştırırım. Geçenlerde, yine TDK sitesine girmiştim: 15 Mart 2017 tarihinde “2017 Türk Dili Yılı: Dilimiz Kimliğimizdir” konulu tanıtma toplantısı yapıldığını gördüm. Toplantıda konuşan Başbakan Yardımcısı Y.Tuğrul Türkeş;
- Dünyada konuşulmakta olan binlerce dilin… sadece bir kaçının kültür ve medeniyet dili olarak başka diller ve kültürler üzerinde etki bıraktığını ve geleceğe yön verdiğini,
- Türk dili, tarihî süreçte pek çok köklü değişimlere uğramış olmakla birlikte, Orhun Abideleri ile başlayan kesintisiz yolculuğunu, 21.yüzyılın ilk çeyreğine kadar ulaştırmayı başarmış büyük bir kültür ve medeniyet dili olduğunu,
- Son iki yüz yılda, bir yandan Türkçe kökenli kelimelerin ağırlık kazandığı çağdaş bir dil hâline gelen güzel Türkçemizin, bir yandan da çeşitli tehlikelere maruz kaldığını,
- Osmanlı Türkçesi’nin yüzyıllar boyu birlikte yoğrulduğu ve yüklediği yeni anlamlarla Türkçeleştirdiği çok sayıda Arapça ve Farsça kelimenin zamanla kullanımdan düşmesi ve bunların yerlerine Türkçe karşılıklarının süratle konulamaması sonucunda oluşan boşluk, Türkçenin Batı dilleri tarafından hızla istila edilmesine yol açtığını,
- Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” şeklindeki uyarıcı ifadesi, kendisinin ölümünden sonra… kimi dilcilerin ‘tabii Türkçe ile öz Türkçe’ arasında oluşturdukları yapay kavgaların arasında hatırlanmaz ve uygulanmaz olduğunu,
- Bugün gelinen noktada, Türk dilinin her zamankinden daha çok saldırı altında olduğunu, Türkçenin herhangi bir yabancı dilde bulunan herhangi bir kelimeye karşılık bulmaktan aciz olmadığını, tam aksine dünyanın pek çok büyük dilinin sahip olmadığı kelime türetme yollarına sahip olduğunu,
- Anlaşılır ve kurallı Türkçe karşılıkları olduğu hâlde, hemen her gün özellikle basın yayın kuruluşları tarafından dilimizin içine sokuşturulan Batı kökenli kelimeler, Türkçeye karşı özensiz, duyarsız ve bilinçsiz davranan bazı kişiler ve kurumlar tarafından çabucak benimsendiğini ve yaygınlık kazandığını,
- Türkçe karşılıkları bulunduğu hâlde, sadece özentiyle ve dikkatsizlikle veya açıklanamayacak bilinçsiz bir tutumla… aynı kelimelerin, aktive etmek, minimize etmek, konsensüs sağlamak, online olmak, selfie çekmek, lansman yapmak örneklerinde olduğu gibi bir de Türkçe fiillerle birlikte kullanılması işi büsbütün içinden çıkılmaz bir hâle soktuğunu,
- Türk Dil Kurumu’nun çeşitli bilim dallarına özgü olarak hazırladığı onlarca terim sözlüğü, …Türkçenin kurallarına göre türetilen bu terimlerin ve kavramların ilgili meslek topluluklarınca kullanılmaması hatta çok zaman dikkate bile alınmaması olduğunu,
- Günümüzde başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, basın yayın kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, çeşitli meslek topluluklarının, Türk aydınlarının, Türkçe konusunda yeterli duyarlılığa, özene ve bilince sahip olması gerektiğini, belirtmiştir.
AYK Başkanı Prof. Dr. Derya ÖRS; “Ülkemizde dil bilincinin artırılması konusundaki yüksek ülkümüze ulaşabilmemiz için, paradan ve maddi imkânlardan çok manevi desteklere, olumlu ve yapıcı yaklaşımlara, duyarlı ve özenli eşgüdümlere, ortak anlayışlara ve emek yoğun çalışmalara ihtiyacımız var. Dilimizin, yabancı dillerin etkisinden korunması bağlamında böylesi sıkı ve etkili bir iş birliğine gitmeden, ortak ve kararlı bir tutum sergilemeden başarıya ulaşmamız mümkün değildir. Türk Dil Kurumu’nun yasal mevzuatı gereğince sorun olarak gördüğü çeşitli durumlarda, o konunun ilgililerine sadece tavsiyede bulunmaktan öte bir yaptırım gücü bulunmamaktadır.”
En garip konuşmayı da, bana göre TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa S.KAÇALİN yapmış: “… Avrupa liselerinde, Grekçe ve Latince okutulması, Roma’yı diriltmek hayallerine kaynaklık etmediği gibi, Türkiye liselerinde Arapça ve Osmanlı Türkçesi okutulması da Kızıl Elma emellerini beslemeyecektir. Turan ise hayalde kalmış bir mekândır” cümlelerinden, kafasının karışık olduğu anlaşılıyor. Ne Kızıl Elma’yı ne de Turan’ı pek anlayamamış. “Yeni giren kelimelere karşılıklar aranması gerekirken ve bu gereklilik uzaktan seyredilirken, eskiden beri kullandığımız ve dilimize girdiği ancak tapu kayıtlarında kalmış kelimelerle yazmamak, Türk dilini kökten kazımak projesidir. Hayat ve ömür yerine yaşam, zaruri ve mecburi yerine zorunlu, tabiat yerine doğa, şart yerine koşul, bu problemin ürünüdür” şeklindeki sözleri de, maalesef 1980 öncesi yaşanan dil kavgalarını hatırlatır gibi…
Her şeye rağmen; Türkçe’nin korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesine yönelik bu konuşmaları, sizlerin de okumasını tavsiye ederim. Türkçe’ye önem verilmesi güzel. Ama her dönemde bu tür göz boyama işleri yapılıyor. Bu sebeple tereddütteyim. Toplantının ve kampanyanın yazılı ve görsel basında (sosyal medyada) yer almaması da beni üzmüştür. Bir anlamda, bu işe önem verilmediğinin ve işin ciddiye alınmadığının göstergesi değil midir?
Bugün çevreme baktığımda; söylenenler ile gördüklerimin çelişkili olduğunu fark ediyorum. Şimdi de, Ülkemizdeki Suriyeliler sebebiyle her taraf Arapça tabelalarla doldu. 8 Nisan 2016 tarihinde “Şuubiyye” hareketini anlatan bir yazı kaleme almıştım. Okuyanlar hatırlayacaklardır: Arapça’yı üstün göstermek için o kadar hadis uydurulmuş ki, tabii karşılığında Farsların da Farsçayı üstün dil gösterme çabaları… Her biri uydurma hadislerle kendi dillerinin “Cennet Dili” olduğunu iddia ediyor. Sanki Allah (C.C) başka dil bilmiyor!..
Konuşmalarda dilimize giren bazı kelimelerden bahsediliyor. Ben de, şu son zamanlarda stadlara ve spor salonlarına “Arena” adının verilmesine bozuluyorum. Yine Batı taklidi… “Arena” kelimesi sizin zihninizde neyi çağrıştırıyor: Güzel, iyi, olumlu bir düşünce doğuruyor mu? Hayır. Antik Roma ve Yunan’daki spor müsabakalarından daha çok; gladyatörlerin birbirleri ile öldüresiye kavgaları veya zavallı insanların, suçluların, kölelerin vahşi hayvanlara parçalattırılması akla gelmiyor mu? Arena, Batı kültürünün bir parçası… Büyüklerimiz bunu bilmezler mi? Bu isimler devlet eliyle niye veriliyor?
Çağımız iletişim ve haberleşme çağı… Sosyal medya çocuklarımız tarafından alabildiğine kullanılıyor. Dolayısıyla yabancı kültürlerin ve dillerin etkisinde kalıyorlar. Bu problem; sosyal medyayı yasaklayarak değil, Türk kültür değerlerini öğreterek çözülebilir.
Türkçe ile ilgili konuşuyoruz, ama söz başka oluyor, icraat başka… Duyarlı değiliz, politikamız yok. Türkçe’nin önemini kavrayamadık, kavratamadık. Alınan kararlar uygulanmıyor, çünkü yaptırımı yok.
“Türk demek, Türkçe demektir” düsturuna inanan biri olarak; bütün bunlara rağmen, “2017 Türk Dili Yılı” ilan edilmesi beni ziyadesiyle sevindirmiştir. Hele hele “Dilimiz kimliğimizdir” gibi özlü ve çarpıcı söz (slogan) beni heyecanlandırmıştır.