Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 2007 yılında bastırılan Dr. Tahsin PARLAK’ın “Tûr-An Yolunda ARAL’IN SIRLARI” adlı kitaptan alıntılar yaparak yazımıza devam edelim.
“Hangi dönemde olursa olsun halka güç, kuvvet veren asıl nokta, kendisinin kim olduğunu, nereden geldiğini, ata babalarının kim olduğunu bilmek ve hissetmektir. Milletinin tarihini, geçmişini bilen için geleceğini yorumlamak kolay olur.
Yaklaşık 100, 200 veya 500 bin yıl önce “düşünen adam” anlamına gelen Homo Sapiens Sepiens yaratılmıştır. Benzer türleri arasında en büyük beyne sahip olan Homo Sapiens Sepiens’in en büyük özelliği, gelişmiş zekâ yapısı ve aklı sayesinde üstün düşünme ve bilim üretme yeteneğine sahip oluşudur. Homo Sapiens Sepiens tarih sahnesine 100-200 bin yıl önce Doğu Afrika, Ortadoğu ve Asya’da çıkmıştır.
Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde, göçebe kültürüne ait binlerce neolitik kaya resimleri keşfedilirken, diğer taraftan çok eski kurgan ve şehir kültürlerinin kalıntıları bulunmuştur.
İlk insanların Turan Ovası’nda dünyaya geldiği ve bunlara Türi-ilk diye isim verildiği efsanede anlatılmaktadır: Ondan sonra Nuh’un torunlarından Türi-ilk Ata tekrar gemiyle gelerek Kazıgurt’a inmiş ve burada kalan Türi-ilkler’i toparlayarak hayatı öğretmiştir. Bugün Türk Ata’nın mezarının, Kırgızistan’ın Oş vilayeti Türk-Ata ilçesinde olduğu söylenmektedir. Sovyet döneminde Türk Ata’da yaşayanların pasaportlarında Türi-ilk diye yazılıdır.
Bahsedilen ilk insanlar, yani Türi-ilkler, Turan İç Denizi’nin etrafında Kafkasya Pamir’i, Aladağ, Karadağ, Tanrı Dağları, kuzeyde Ural ile Torgay adlı yerlerde yaşamışlardır. Dolayısıyla ilk insanların kemikleri Özbekistan’daki “Tesik Tas (Deşik Taş)” mağarasında ve Kafkasya etrafında bulunmuştur. Belki de Orta Asya’da yaşayan bu Türü-ilk kavme, Tur-An ismini bundan dolayı koydular.
Aral 2000 kazılarında elde edilen buluntular; Türkler’in Anadolu’ya göçlerinde, o devirdeki kuraklıkların değil de Aral’ın sularının yükselmesinin etkili olduğu, görüşünün yaygınlık kazanmasına neden olmuştur.
Türkler’in çok eski bir millet oluşu tarihçileri, Türk adını çok eski tarihi kaynaklarda aramaya sevk etmiştir. Herodot’un M.Ö. V.yüzyılda doğu kavimleri arasında zikrettiği Targitalar’ın, Türk isminin ilk şekli olabileceği ileri sürülmüştür. İskit topraklarında oturdukları söylenen Tyrkaeler, kutsal kitap Tevrat’ta adı geçen Yasef’in torunu Togharma, eski Hind kaynaklarında bildirilen Turukhalar, Thraklar ve hatta Troialılar, Türk adını ilk defa taşıyan kavimler sanılmışlardır. Doğu Anadolu Bölgesi’nde ilk defa TURKİ adıyla bir site devleti kurulmuştur.
Haluk Tarcan ise, Türk adını Ateş ve Güneş kültlerinde “Tanrıdan geliş”, “ Tanrıyla özdeşleşme” olarak görmektedir. Tümü ile bu “Tinsel” kavramları ve Ön-Türk adının Rabbani Türk anlamına TÜR-ÖK’ten geldiğini savunmaktadır. Türk adının kökenini, Macarca’da, Rusça’da değil Türkçe’de, Ön-Türk kültüründe aramaktadır.
Prof. Talat TEKİN’e göre de, Türk adının bildiğimiz en eski biçimi Türük, eski Rusça’daki biçimi Tork’tur. Bu veriler Türk etnik adının aslının iki heceli Törük ya da bunun kısaltılmış biçimi Törk olduğu yolundaki görüşü desteklemektedir. Bu verilere göre Törük adı, büyük bir olasılıkla doğmak, yaratılmak, türemek anlamındaki eski Türkçe “törü” eyleminden (k) eki ile türetilmiş bir sözcüktür ve “halkedilmiş, yaratılmış, türemiş” anlamına gelir.
Prof.Dr. Kazım Mirşan da, Kozmozdan geldikleri inancını taşıyan Ön-Türkler’in kendilerini bir kere daha Türük, yani Tür/Ök diye adlandırmalarını doğal görmektedir. Mirşan; cins= Tür Ök=Gök, Gök Tür’ü Gökten Gelen Tür… Gökten gelen cins, Rabbani Cins olarak kabul etmektedir. ON, BİR-OY, TÜR/ÖK sıfatlarını ve bu inancı taşımaları, Ön-Türkler’in ileri seviyede düşünce sahibi olduklarını, bu seviye ile TEK TANRI kavramına varmış olduklarını, kavram etrafında düşünerek felsefeye yöneldiklerini, iyilik, kötülük kavramlarını, “varoluş”u açıklama, algılama ve devamında değişik felsefe kavramlarının şuurunda oldukları gök bilime ilk adımlarını attıklarını belirtmektedir.
1911’de neşredilen Uygurlar’a ait bir vesikaya göre, Türk adının kuvvet ve güç manasına geldiği anlaşılmaktadır. Resmi devlet adı olarak ilk defa Kök-Türk Devleti tarafından kullanılan Türk kelimesinin, bundan önce (Türü-ilk), Törük veya Türük şekilleriyle kullanıldığı ve VI-VII.asırlardan sonra “Türk” şekline dönüştüğü kabul edilmektedir. Bize göre Tevrat’ta adı geçen ikinci Adem Nuh’un oğlu Yasef’in torunları, Türü-ilk ismiyle anılmışlar ve daha sonra Türk adını taşımışlardır. İslâmiyet’i kabulleriyle de, Türü-ilk Men veya Türkmen adını almışlardır.
M.Ö. 2000’lerde Bozkır kuşağının en büyük ve karakteristik göçebeleri, Aral Bölgesi’ndeki Türk kavimleridir. Orta-Asya’da çıkan bir takım karışıklıklar nedeniyle, eski Türkler’in bir kısmı Aral’ın doğusundaki Turan Ovası’ndan hareket edip, Karadeniz’in doğu sahilini takip ederek, Çoruh Vadisi’nden Anadolu’ya geçmişlerdir. Bir müddet Doğu Anadolu’da yaşadıktan sonra Batı Anadolu’ya göç etmişlerdir. Turlar, ilk yurtları Tur-an (Aral) Denizi ile Hazar denizi çevresinde ve Doğu Anadolu’da bulundukları zaman da sal taşımacılığını çok iyi bilmekteydiler.
Tur’lar (Turan), Batı Anadolu’da bir iki nesil yaşadıktan sonra deniz yolu ile İtalya’ya göç etmişlerdir. Turlar İtalya’ya gelince, orada daha önce yerleşmiş olan Sakalarla birleşerek Tursakalar’ı meydana getirmişlerdir. İki ayrı bölgeden gelen, fakat aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip olan iki ayrı Türk grubu İtalya’da kaynaşmışlardır.
Turlar ile Sakalar birleşerek “Tursakalar” adlı tek bir millet oluşturduktan sonra, Türk geleneklerine uygun 12 kabileden oluşan bir devlet kurmuşlardır. Tursakalar’a, “Tyrrhen- Turhan” diyen Yunanlılar, Akdeniz’in batı kısmına Turhan (Tiran) Denizi adını koymuşlardır. Kaynaklarda Roma’nın kurucularının da Tursaklar olduğu ileri sürülmektedir. M.Ö.753 ile 509 arasında Roma tahtında yer alan kralların hepsi Etrüsk, yani Tursakalar’dandı.
Unutmayalım ki, asıl adı Tursaka olan Etrüskler, İtalya’ya iki ayrı doğrultudan gelmişlerdir. Turlar; Kazakistan’ın Turan Çukurluğundan Doğu Anadolu’ya, Doğu Anadolu’dan da İtalya’ya ulaşmışlardır. Sakalar ise, Tuna’yı boyladıktan sonra Alpler’i aşarak Turlar ile aynı yerde buluşmuşlardır.
Haftaya devam…