18 Mart 1915. Bu yıl Çanakkale zaferinin 102.yıldönümünü gururla kutluyoruz.
Bu gün; İstanbul’u işgal etmek için gelen “ittifak devletleri” donanmasını boğazın sularına gömdüğümüz bir gün. 250 bin şehidimizi rahmetle ve minnetle andığımız bir gün. Sadece savaşın en başarılı kurmayı Mustafa Kemal’i değil, 276 kiloluk top mermisini sırtlayarak namluya yerleştiren ve düşmanın en önemli zırhlı gemisini sulara gömen Seyit Onbaşı’ları andığımız bir gün. Bu büyük zaferi destanlaştıran Mehmet Akif’i ve “Çanakkale Şehitlerine” şiirini hatırladığımız ve bu şiiri hüzünle, ancak severek okuduğumuz bir gün.
Topraklarını bir bir kaybeden, geri çekilen, yorgun-bitkin, moral olarak çökmüş Türk Milleti; bu savaş sonunda “Çanakkale Geçilmez” diyerek inancını ve güvenini yeniden kazanmıştır. “Çanakkale Geçilmez” sözünü yıllarca gururla söyledik, her yerde -yeri geldikçe- tekrar ettik. Bu sözle ruhumuzu yıkadık, aydınlattık. Çanakkale ruhu dedik…
Düşmanlara karşı söylenen “Çanakkale Geçilmez” özdeyişini basitleştiren ve sıradanlaştıran bir ifade beni çok üzdü. Sanki başımdan kaynar sular döküldü. O günlerde yazmayı düşündüğüm bu yazıyı, Çanakkale zaferinin yıldönümüne getirmeyi uygun buldum.
Başbakan; Çanakkale’ye yapılacak köprünün maliyetini ve geçiş ücretini açıkladığı 25 Ekim 2016 tarihindeki basın toplantısında: “Çanakkale geçilmez, tarihte kaldı artık. Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi karadan da geçilmiş olacak.” dedi. Hepimizin millî ve manevî değerimiz olarak gördüğümüz “Çanakkale Geçilmez” ruhunu, Başbakanın basitleştirmesi yakışmadı.
“Asım’ın nesli” olarak yetiştiklerini her vesile ile dile getirenler, törenlerde çocuklara okuttukları şiirleri gözyaşları içinde dinleyenler, nasıl böyle bir söz sarf edebilirler? Ancak 1980 öncesini yaşayanlar, bu ifadeleri kullanmalarını pek yadırgamazlar. Biliyorsunuz, o dönemin en meşhur sözcükleri “Kerhen”di veya “Takiye” yapmaktı.
Görünen o ki, ne “Çanakkale Ruhu”ndan ne de “Çanakkale Şehitlerine” şiirinden etkilenmişler. Zaten Mehmet Akif’i sevdikleri de pek söylenemez. Çünkü O’nu, şiirinde “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi” dediği için, “Bedir savaşına katılanlarla, yani sahabe ile eş tutuyor” diye eleştirirler.
Başbakanın bu sözü, Muharrem İnce’nin gözünden kaçar mı? 26 Şubat 2017’de yaptığı konuşmada: “Çanakkale geçilmez diyorlar, bakın geçtik diyor. Onu da yanlış anlamış, Çanakkale geçilmez diye sana demediler Yıldırım… İngiliz’lere, İtalyan’lara dediler.” diyor.
Her şeyimiz yüzeysel, özümseme, “içselleştirme” yok. “Tarih şuuru”muz yok. Bütün bunların sebebi, Türk Tarihi yeterince öğretilmiyor ve/veya bu şuur verilmiyor. Zaten okullarda Tarih dersi de pek sevdirilmez. Onun için de böyle “gaflar” yapılabiliyor.
Peki, batı da tarih şuuru veriliyor mu? Ben, önem verildiğine inanıyorum. Hatta bazı milletler öyle önem veriyorlar ki; tarihlerini öğretmeleri bir tarafa, tüm vatandaşlarını ülkelerinin bir “misyoner”i gibi yetiştiriyorlar. Geçmişi dahi olmayan bazı halklarsa, millet olabilmek için kendilerine tarih oluşturmaya çalışıyorlar. Diplomaside en başarılı sayılan İngilizlerdeki tarih şuurunu göstermek bakımından, yine Çanakkale Savaşları’nın 101.yıldönümü nedeniyle 26/03/2016 tarihinde kaleme aldığım “AGAMEMNON” başlıklı yazımdan kısaltarak aktarmak istiyorum.
“Agamemnon’u duyduğunuzu sanıyorum. Bu isim, dünya tarihinde -öğrendiğim kadarıyla- üç yerde geçmektedir. Birincisi Truva Savaşı’nda, ikincisi Çanakkale Savaşı’nda, üçüncüsü ise Mondros Antlaşması’nda… Bunları çok kısa olarak açıkladıktan sonra, esas varmak istediğim sonucu söyleyeceğim. Öncelikle bu üç hadiseye bakalım.
1.Hadise: Truva savaşını hepiniz bilirsiniz. Savaşın “Troy” adı ile filmi de çekilmişti. Truva’lı Paris’in, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması sonucu, Akhalıların Anadolu'daki Truva kentine saldırısını konu alan savaştır. Sparta Kralı Menelaos, ağabeyi Mykenai (Miken) Kralı Agamemnon’u yardıma çağırır. Agememnon, ordunun başında Truva (Troya)’ya gelerek, uzun kuşatmanın sonunda savaşı kazanır. Yani Agamemnon Truva'yı fetheden -bazı kayıtlarda Yunanlı- komutandır. (Hititoloji bulgularına göre, günümüzden 3.000 yıl önce Truva’da Hititlerin yaşamış olduğu ortaya çıkmıştır.)
2.Hadise: Agamemnon adlı savaş gemisi, Britanya (İngiltere) kraliyet donanması için inşa edilmiştir. I.Dünya Savaşı’nda Akdeniz’de görev yapmıştır. İngiliz Savaş Konseyi’nin boğazlara saldırı kararı ve İtilaf Devletleri’nin 28 Ocak 1915’de boğazları geçerek İstanbul’un işgaline karar vermesi üzerine Çanakkale Deniz Savaşı’na katılmıştır. Bütün ihtişamına rağmen Türk topçusunun yoğun ateşi sonucu aldığı yedi yara ile savaş dışı kalmıştır.
3.Hadise: Mondros Mütarekesi; I.Dünya Savaşı sonunda İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti arasında, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ateşkes antlaşmasıdır. Antlaşma; Çanakkale’ye yakın -Yunanistan himayesindeki- Limni adasının Mondros limanında Osmanlı delegasyonu tarafından imzalanmıştır. İngilizler, Çanakkale yenilgisini hazmedemedikleri için, anlaşmayı 3,5 yıl sonra Mondros Limanına demirleyen Agamemnon zırhlısında imzalatmışlardır.
Tekrar olması açısından Mondros Ateşkes Antlaşmasının sadece 3 maddesini buraya almak istiyorum. Bu maddelere dayanarak, daha sonra İtilaf Devletleri’nin ülkemizi nasıl işgal ettiklerini biliyorsunuz.
* Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
* Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.
* İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.
Bizden tarih şuuruna örnekse; farklı görüşler olmakla birlikte Fatih Sultan Mehmet’in Truva’yı gezdikten ve Atatürk’ün de Dumlupınar Savaşı’ndan sonra: “Troya’nın, Hector’un öcünü aldık.” dedikleri söylenir.
Evet… ÇANAKKALE GEÇİLDİ. 18 Mart 1915’de yedi düvele “Çanakkale Geçilmez” dedik. Dedik, ama çok fazla sürmedi. Çanakkale geçildi. Ne zaman? Mondros Mütarekesi ile birlikte İngiliz donanması, 9 Kasım 1918’de Çanakkale’yi ve 13 Kasım 1918’de de İstanbul’u işgal ederek Dolmabahçe Sarayı’nın önüne demir attı.”
Her şeye rağmen, Çanakkale de zafer yazan atalarımızla gurur duyuyoruz. “Çanakkale Geçilmez” demeye devam edeceğiz.