Bu ara Hoca Ahmet Yesevi’nin hayatını ve hikmetlerini anlatan kitaplar okuyorum. Prof. Dr. Kemal ERASLAN tarafından hazırlanan, “Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler” adlı kitabı (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Mayıs-1983) okurken, başlıktaki “Hilfü’l Fudûl” kelimesine rast geldim. Biraz araştırmam sonucu, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in gençliğinde üye olduğu bir cemiyet olduğunu anladım.
“Hilfü’l Fudûl Örgütü” hakkında, öncelikle TDV İslâm Ansiklopedisi (cilt:18, sayfa:32)’nden yararlanacağım: “İslâmiyet’ten önce Mekke’de bu adla anılan iki ayrı antlaşmanın yapıldığı bilinmektedir. Bunların birincisi, şehrin ilk sakinleri olan Cürhümlüler’den Fazl (çoğulu fuzûl/fudûl) adlı üç kişinin kendi aralarında, yerli veya yabancı kimsesiz birine zulüm yapıldığında, zalimden hakkını geri alıncaya kadar kabileleriyle birlikte ona yardım edeceklerine dair ahitleşmeleridir…
İkinci antlaşma hicretten 33 yıl (bazı rivayetlerde 28 veya 18 yıl) önce yapılmıştır ve diğerinden daha ünlüdür. Mekke’de kabileler arasında zaman zaman çekişme ve çatışmalar oluyor, ayrıca dışarıdan hac ve ticaret için şehre gelen zayıf ve güçsüz kimselere haksızlık ve zulüm yapılıyordu. Haram aylardan zilkadede vuku bulan böyle bir olayın Hilfü’l-fudûl’e yol açtığı rivayet edilmektedir.
Zübeyd kabilesinden bir kişi umre için Yemen’den Mekke’ye geldi ve bir alıcı ile âdet olduğu üzere yanında getirdiği malların pazarlığını yaptı. Fakat alıcı malların parasını yapılan pazarlık üzerinden ödemek istemedi. Yemenli satıcı istediği parayı alamayınca Hilfü’l-ahlâf’a dâhil kabilelerin bazı ileri gelenlerine gidip durumu anlattı; …kendisine yardım etmediler. Bunun üzerine Yemenli tacir, ertesi gün Ebûkubeys tepesine çıkıp yüksek sesle mağduriyetini dile getiren bir şiir okudu.
Nihayet son Ficâr savaşının çıkmasına yol açan, bu savaşta faal rol oynayan ve bundan pişman olduğu anlaşılan Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b.Abdülmuttalib şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi durumundaki Abdullah b.Cüd‘ân et-Teymî’ye başvurarak onu bu işin görüşülmesi için bir toplantı yapmaya ikna etti. Toplantıda hazır bulunanlar uzun tartışmalardan sonra haksızlığı önlemek için yemin ettiler ve gönüllülerden oluşacak bir grup kurmayı kararlaştırdılar. Yeminleşen kabileler şunlardır: Benî Hâşim, Benî Muttalib, Benî Zühre, Benî Teym ve Benî Esed. Toplantıya …o sırada 20 veya 35 yaşında bulunan Hz. Muhammed de katıldı.
Antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyle ifade edilmektedir: “Allah’a and olsun ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman, hepimiz; o kimse ister iyi ister kötü, ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz, deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr Dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize malî yardımda bulunacağız. “Hilfü’l-fudûl mensupları, ayrıca ahitleşmenin ardından Hacerülesved’i yıkadıkları mukaddes suyu içmişlerdi.
Hilfü’l-fudûl’ün daha sonraki tarihlerde devam edememesinin en önemli sebebi, bu antlaşmaya yeni katılmaların imkânsız oluşuydu. Bundan dolayı Emevî hilâfetinin başında son mensubunun ölmesi üzerine bu antlaşma sona ermiştir.
İslâm’dan önce ve İslâmî dönemde Hilfü’l-fudûl’ün nasıl çalıştığını gösteren bazı olaylar nakledilmektedir:
* Sümâle kabilesine mensup bir tâcir Mekke’nin ileri gelenlerinden Übey b.Halef’e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tâcir Hilfü’l-fudûl’e başvurdu. Teşkilât mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey parayı hemen ödedi.
* Has‘am kabilesinden Yemenli bir tâcir kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şehrin güçlü kişilerinden Nübeyh b.Haccâc’ın kızını zorla elinden alması üzerine, tacir Hilfü’I-fudûl’e gitti. Hilf mensupları hemen Nübeyh’in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler.
* Erâş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebû Cehil parasını ödemedi. Ebû Cehil’in Hz. Peygamber’e düşmanlığını bilen bir müşrik alay etmek amacıyla mağdur tacire, o sırada Kâbe’de bulunan Hz. Muhammed’i göstererek ona başvurduğu takdirde parasını alıp kendisine verebileceğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e giden tacir olayı anlatıp yardım istedi. Hz. Muhammed onunla birlikte Ebû Cehil’in evine gitti ve herhangi bir güçlükle karşılaşmadan parayı aldı.
* Zübeyd kabilesinden bir tacir mallarını satmak için Mekke’ye geldi. Ebû Cehil diğer tüccarların ondan alışveriş yapmasına engel oldu ve malına düşük bir fiyat biçti. Kimsenin daha fazla fiyat vermemesi üzerine sıkıntıya düşen tacirin durumunu öğrenen Hz. Peygamber üç deve yükü malı onun istediği fiyattan satın aldı; Ebû Cehil yanına gelince de Hilfü’I-fudûl’ü hatırlatarak aynı şeyi bir daha yapmaması için kendisini uyardı.
* Muâviye’nin hilâfeti sırasında, yeğeni Medine Valisi Velîd b.Utbe ile Hz. Hüseyin arasında bir mal hususunda anlaşmazlık çıktı. Hz. Hüseyin’in; kendisine baskı yapmak isteyen Velîd’e, hakkının verilmemesi durumunda Hilfü’l-fudûl’e başvuracağını söylemesi üzerine Velîd haksız tutumundan vazgeçti.
Bütün kaynaklarda Hz. Peygamber’in bi‘setten (Hz. Muhammed’in peygamberlikle görevlendirilmesi) sonra da bu ittifaktan övgüyle bahsettiği, İslâmiyet’in onu daha da pekiştirdiğine inandığı ve bu yemini kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa asla değişmeyeceğini, tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icâbet edeceğini söylediği kaydedilmektedir.”
İslâmiyet’ten önce Arap kabileleri arasında uzun süre devam eden savaşlar olurmuş. Haram aylarında yapılan savaşlara ise Ficâr savaşları denilirmiş. Bu savaşlarda Araplar ve civar kabileler hayli zarar görür, yabancılar ve güçsüzler her türlü saldırının muhatapları olurmuş. Kadınlarını, kızlarını bile koruyamazlarmış. Yağma ve çapulculuk âdet haline gelmiş. Zengin ve güçlü aileler adam tutarak kendilerini koruyabilirken, zayıflar ise ezilir ve horlanırmış. Kanun ve nizamın olmadığı bir ortammış.
Vikipedide: Hılful Fudul/Hilful Füdul (Erdemliler İttifakı), “580'li yıllarda Arap kabileleri arasında süregelen başta Ficâr savaşları sonrasında ortaya çıkan anarşi ortamında; can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla toplumda sözü geçen saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan ve Muhammed'in de bir ara toplantılarına katıldığı barış cemiyeti” olarak tarif edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.), bu cemiyetin içinde fiilen bulundu. Peygamberliğinden önce içinde yer aldığı tek oluşum budur diyebiliriz.