Prof.Dr. Halil İnalcık’ın, “Rönesans Avrupası” adlı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 2011) kitabından alıntılar yapmaya devam edelim.
“Charlemagne (Şarlman) tarafından Pirene Dağları’nın güneyinde İslâm halifeliğine karşı iki askeri sınır eyaleti oluşturulmuştu: İspanya ve Gaskonya askeri sınır bölgeleri. İslâm Hilafetinin kuzeyinde üçüncü bir Hıristiyan devleti de Leon Krallığı idi ve İspanya’nın Müslümanlar tarafından ele geçmesinden sonra Gaskonya Körfezi’nin dağlık bölgesinde kurulmuştu. Leon Krallığı, Müslümanlara karşı daimi bir mücadele yapıyordu. 11.yüzyıl başlarında Kurtuba Halifeliği bir iç buhran sonucunda bir çok beyliklere bölününce (1031) kuzeydeki Hıristiyan devletler ilerleme olanağı buldular. Bu tarihte iki yeni krallık daha kuruldu: Merkezi Toledo’da Kastilya Krallığı, Akdeniz kıyılarında Aragon Krallığı. Çok geçmeden eski Leon Krallığı ile Kastilya Krallığı’nın batı kısmı 1037’de ayrı bir krallık, Portekiz Krallığı halinde ayrıldı.
(Las Navas Savaşı) Bu büyük yenilgi, İspanya’da Müslüman egemenliğine kesin bir darbe indirdi. Artık İslâm Devleti güneyde Gırnata’da Beni Nasr devletiyle sınırlı kalmıştı. Ancak 10 yıl süren uzun bir mücadelenin ardından 1492’de Gırnata’nın teslim olmasıyla, bu devlet de ortadan kalkmıştır. Gırnata’nın alınmasıyla Reconquista tamamlanmış, İspanya’dan İslâm egemenliği tamamıyla kaldırılmış oldu. Son günlerinde Gırnata, dönemin en büyük gücü olan ve Hıristiyan dünyasına göz açtırmayan Osmanlı Devleti’ne, II.Bayezid’e başvurarak yardım istediyse de, Osmanlılar bu uzak ülkeye gerçek bir yardımda bulunamamışlardır.
Böylece 16.yüzyıl başında İspanya yarımadasında İspanya Krallığı ile Portekiz Krallığı kalmıştı. O, genç Isabella’yı oğlu Ferdinand’a almak ve bu suretle Kastilya mirasını elde etmek istiyordu. Soylular, Isabella’ya karşı ayaklanmışlardı. Bir yıl sonra da Isabella, Aragon veliahtı Ferdinand’la evlendi. (1469) Esasen bu sırada ölen kralın gayri meşru sayılan kızı ile evlenen Portekiz kralı Kastilya’ya ordusu ile girmiş ve Fransız kralından da yardımcı kuvvet almıştı.
Fakat İspanya’yı birleşmiş bir devlet haline getirmek için yarım adanın güney kenarına sıkışmış bulunan Gırnata Müslüman devletini ortadan kaldırmak gerekiyordu. İç ayrılıklar ve ayaklanmalar Gırnata devletini zaten parçalamıştı. Fakat Gırnata’ya sığınan Ebu Abdullah bir buçuk yıl kuşatmaya dayandıktan sonra çaresiz teslim oldu. (25 Kasım 1492) …teslim sırasında Müslüman halkın dinlerine, dillerine ve adetlerine karışmayacaklarına söz verdiler. Bununla beraber yüzyıllarca süren kin ve düşmanlık, bu sözleri geçerli kılmadı. Çok geçmeden İspanyollar, Müslümanları Hıristiyan yaparak temizlemeye çalıştılar.
Avrupalılar, antik Yunan’ın dünyanın şekli hakkındaki fikirlerini Araplar aracılığıyla öğrenmişlerdi. Yunan coğrafyacısı Eratostenes (MÖ 276-194), dünyanın yuvarlaklığını söylemiş ve İberya’dan (yani İspanya’dan) Hindistan’a deniz yoluyla gidilebileceğini yazmıştı. Portekizliler Afrika’yı dolaşarak Hind’e varacaklar, İspanyollar ise Kristof Kolomb ile Batı’dan yine Hind’e varmak için bir yol arayarak Amerika’yı bulacaklardır.
Bu metodik keşif faaliyetleri özellikle Portekiz kralı Denizci Henri (Henri le Navarre) sayesinde başladı. (1394-1460) Bu parlak denizci, Portekiz’in en güneyindeki bir burnuna yerleşerek burada gerçek anlamda bir denizcilik okulu kurdu. …Başlangıçta onun amacı, Hıristiyanlığı kıyılarda yaymak ve mücadele halinde olduğu Fas Müslümanlarının gerisine çıkmaktı. …Afrika sahillerinden esir, altın tozu, vahşi hayvanlar getiriliyor ve burası için Avrupa limanlarından eşya götürülüyordu. …Bunlardan yalnız Bartholomeo Diaz, Fırtınalar Burnu’nu (sonra kral, Ümit Burnu adını koymuştur) geçebildi. …Vasco de Gama, Afrika’yı dolaşarak hareketinden on ay sonra Zengibar’a ulaştı. …Kral kendisine “Hindistan Denizi Amirali” unvanını verdi. Portekizliler bir yüzyıldan beri gösterdikleri çabaların ürünlerini almışlar, Hindistan’a varmışlardı. Artık Doğu ticareti, Venedik tekelinden kurtulmuştu.
İspanyollar Kolomb’un üç seyahatinden sonra artık Hind yolunu bulduklarını sanıyorlardı. …1500 tarihinde Pedro Alvares Cabral, 13 gemiden oluşan toplarla donatılmış bir donanma ile Calicut’a hareket etti. Fakat Yeşil Burun’dan sonra alize rüzgârlarına kendini kaptırarak Güney Amerika’da Brezilya kıyılarına düştü. Burasını Portekiz kralı adına yönetimi altına aldı. Bir rastlantı sonucu ele geçirilen bu kıta Portekizlilerin kolonileri içinde 19.yüzyıla kadar ellerinde kalacak tek koloni olacaktır.
1502’de Vasco de Gama, 21 gemiden oluşan kuvvetli bir donanma ile Hind denizlerinde ikinci yolculuğa çıktı. …Ateşli silahları ve gemilerinin manevra kabiliyeti sayesinde Müslüman gemilerini kolayca yendi ve bu gemilere el koydu. Çoğu Mekke’ye giden hacılardan oluşan insanların kulaklarını, ellerini kestikten sonra gemileriyle beraber onları yakıyordu. Kestiği burun ve kulakları alay için Müslüman hükümdarlarına hediye olarak gönderiyordu. …Vasco de Gama, bu vahşetleri din taassubu kadar Kızıldeniz ticaret yolunu kesmek için de yapıyordu.
Portekiz Koloni İmparatorluğu’nun gerçek kurucusu Albukerk (Albuquerque)’tir. Hind denizlerinde bütün yollar üzerinde Portekiz egemenliği kurulmuştur. …Böylece, Portekizliler girişimcilikleri ve üstün ateşli silahlarıyla, kısa zamanda Güney Asya deniz üstünlüğünü sağladılar. …Bu denizlerde Müslüman-Arap ticareti büyük bir gerileme yaşamıştır. Kızıldeniz üzerinden Mısır’a, oradan Venedik’e giden Akdeniz ticaret yolu çökerek, dünya ticareti Atlas Okyanusu’na taşınmış; bu olay da Doğu Akdeniz’deki memleketlerin çöküşünü hazırlamıştır.
Kolomb, 1502’de yaptığı bir seyahatten sonra 1506’da öldü. İkinci seyahatinden sonra güvenini çok kaybetmişti. Çünkü söz verdiği gibi Hindistan’ın zengin bölgelerine ve altın ülkesi Katay’a varılamamıştı. …Kolomb, zincire vurularak İspanya’ya gönderildi ve hayatının sonunu dramatik bir biçimde, acı içinde geçirdi. Kolomb’den sonra İspanyollar, Yeni Dünya’nın gittikçe daha içerilerine sızarak büyük bir sömürge imparatorluğu kurdular.
Bu uzak seyahatleri, bir takım teknolojik koşulların mümkün kıldığını unutmamalıyız. Coğrafi bilgilerin, ortaçağların sonlarında gelişmesi, uzak deniz seferlerine yol açan pusula ve usturlabın Avrupalılarca tanınması ve sonunda okyanuslarda seyahate elverişli caravella denilen yüksek bordalı hızlı gemilerin Yüzyıl Savaşları sonunda yapılabilmiş olması bunların başında gelir.
Modern Avrupa, ilim ve teknoloji, ekonomi ve askerî güç bakımından 16.yüzyıldaki gelişmelerle ortaya çıkmış, o yüzyıl sonunda Osmanlılar, Avrupa’ya karşı yaptığı uzun mücadeleyi (1593-1606 Savaşları) kaybetmiş, kargaşa ve çöküş dönemine girmiştir. Metalurji teknolojisi Avrupalılara yivli tüfek yapma imkânını vermiş, kaval-tüfekle savaşan Osmanlı askeri savaş meydanlarında 13 yıl süren bir mücadeleden sonra rakibi ile eşitliği kabul etmek zorunda kalmıştır. Denizde kuzey donanmalarının birçok topla mücehhez kalyonları karşısında antik kadırga ile karşı koymaya çabalayan Osmanlı, denizde egemenliği kesinlikle kaybetmiştir. (Lepanto (İnebahtı), 7 Ekim 1571)”