Prof.Dr. Halil İnalcık’ın, “Rönesans Avrupası” adlı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 2011) kitabından, zaman zaman özetler vermeye çalışacağım. Kitabın kendisini alıp okumanız, beni daha çok memnun edecektir. Çünkü gerçekten okunması gereken kitaplardan biri…
Batıda; “Rönesans-Reform” hareketleri, papaların ve kiliselerin durumları, mezhepçilik, hümanizm, bu dönemde yaşananlar, verilen mücadeleler ve bugün gelinen noktalarda bilgi sahibi olmamız açısından çok önemli bir kitap. Müslümanlar olarak bizlerin de alacağı çok büyük dersler var.
Yazıma, Hocanın kitabının başında anlattığı “Yeniçağ” ile başlamak istiyorum: “Tarih, insanın eseri olan gelişmeyi inceler. Bu gelişme, bir organizmanın büyüyüp gelişmesi gibi geçmişi daima içinde taşır, geçmişin izleri ile özgünlüğünü kazanır. Tarih, insanlığın özel kişiliğinin oluşumunu gösterir. Yani modern tarih tüm geçmişi içinde taşır.
Bu nedenle yeniçağdan bahsederken, ondan önceki çağlarla ilgisi bulunmayan, yepyeni bir yaşam aşaması anlaşılmamalıdır. …İkincisi, değişme yavaş yavaş bir gelişim olarak gerçekleşir. Büyük devrimler bile geçmişi bir anda tümüyle bir yana atamaz.
Din, bilim, sanat, siyaset alanında tamamıyla yeni gelişmeler olmuş ve bu etkenler zamanla üstün bir duruma gelmiştir. Böylece 15.yüzyıl sonlarına doğru Avrupa milletlerinin hayatında derin değişikliğin açıkça görüldüğü bu tarihe erişilmiştir. 15. yüzyıl sonlarını Avrupa tarihinde Yeniçağ’ın başlangıcı sayıyoruz.
Avrupa tarihinde bu derin değişiklik, her şeyden önce tinsel bir değişikliktir. Bireyselliğin ön plana çıkması, insanlığın özgürlüğü, bu değişikliğin derin nedenidir. Artık birey, bütün Ortaçağ boyunca kendisini bağlayan otoritelerin zincirini kırmakta, tam bir özgürlük içinde kendi yeteneklerini kullanmak istemektedir. Tanrı’yı kendi hür vicdanı ile bulmaya çalışıyor, kilisenin aracılığını reddediyordu. Bu yeni birey Reform’un, yeni büyük dinî hareketlerin de etkisiyle evreni hür aklı ile açıklamak, güzellik dünyasını insanî varlığının bütün hürriyeti ile duymak istemekte, skolastiği yıkmaktadır.
Modern bilim ve sanatın doğmasına yavaş yavaş zemin hazırlanmaktadır. Modern çağı özellikli kılan iki büyük hareket, yani Rönesans ve Reform işte bu şekilde meydana çıkmış ve bu tarihi çağa damgasını vurmuştur.
Siyasi alanda da Yeniçağ’ın derin değişiklikler getirdiğini görüyoruz. Yeniçağ’da, Hıristiyan Avrupa’da, birbirinden tamamıyla bağımsız, birbirine rakip ulus-devletler ortaya çıkıyor; bu devletler içeride tam bir mutlakiyet rejimine doğru gidiyordu. Artık tüm Hıristiyan dünyasını bir yönde harekete geçiren haçlı seferleri görülmüyordu.
Onun yerine, her ulus-devletin kendi çıkarları için yaptığı ulusal savaşlar gündeme geliyordu. Ulusların kendi kimliklerini bulması, yani milli dilin, milli edebiyatın, ulusal çıkarların ön plana çıkması, Yeniçağ’ı doğuran bireysellik ilkesinin bir göstergesi sayılabilir.
Avrupa ulus-devletleri arasında rekabetin doğması, milletlerin enerjilerini kamçılamıştır. Her millet, daha kuvvetli ve daha zengin olmak için bütün varlığıyla çalışmaya başlamıştır.
Yeni Avrupa’da sosyal bakımdan en önemli olay, burjuvazi sınıfının ve şehirlerde soylu olmayan kitlelerin daha güçlü hale gelerek toplumun en etkili sınıfına dönüşmesidir. Olağanüstü genişleyen sosyal ve ticari yaşam, kredi kurumlarının hızla artışı Yeniçağ’ın önemli karakterlerinden biridir.
Papalık, 1684’te Türklere karşı savaşa, bir tür haçlı seferi karakteri vermek için Kutsal Liga’yı kurabilecektir. …bazı tarihçiler, ortaçağları 1789 tarihine kadar uzatmışlardır. Fakat biz, 15. yüzyılın sonundan bu yana Avrupa’da yeni oluşumların o derece kuvvetli hale geldiğini görüyoruz ki, daha bu tarihte Avrupa’nın Yeniçağ’ının başladığını söyleyebiliriz.
Bir çok Avrupa tarihçisi bu tarihi (1453 yılını) Yeniçağ’ın başlangıcı sayar. Fakat tarih ancak uzun bir verim sürecinde değişir. Avrupa’da Yeniçağ’ı karakterlendiren olay ve akımlar bir anda meydana çıkmış değildir. Bu nedenle, Yeniçağ’a başlangıç için kesin bir tarih vermek gerçeğe uygun olmayabilir.
Kimi tarihçiler, Avrupa’da Yeniçağ’ın başlangıcı için Amerika’nın keşif tarihini, 1492 yılını öne sürerler, … 1453 tarihini önerenler de aynı ölçüde önemli olaylar sıralayabilirler: … Görülüyor ki, Yeniçağ için belirli bir yılı başlangıç olarak seçmek yapay bir ayrımdır. Bu zaman dilimini 15. yüzyılın ikinci yarısı olarak belirleyebiliriz.
Hümanizm ile Rönesans arasındaki bağ kuvvetleniyordu. Rönesans ihtişamının, ilmin yenilenmesinin, yani bireyin özgürlüğünün, kısaca modern kültürün klasik ilkçağın yeniden canlanmasına borçlu olduğu fikrine inanan hayli kalabalık bir aydın kitlesi ortaya çıktı.
Feodal soylular, yeni yükselen zengin burjuvazi sınıfı karşısında egemenlik ve baskılarını tamamıyla yitirmişlerdi.
Ortaçağdaki gelişmeler, yeni bir toplum, yeni bir ruh doğurmuş, fakat bu ruh kendisini ifade etmek, kendi yapısını kurmak için antikiteyi (ilkçağ, eskilik, çok eski zamanlar) örnek almıştı.
Burada Roma hukukunun rasyonel ve soyut kavramlarına göre yetişen hukukçular, feodal Avrupa’ya yeni bir devlet anlayışını getirmekteydiler.”
Vikipedide bu çağ şöyle tanımlanmaktadır: “Yeni Çağ veya Erken Çağdaş Dönem, tarih çağlarının üçüncüsüdür. Bu dönemin başlangıç ve bitiş tarihi kesin olmamakla beraber; çoğu tarihçi bu devrin 1450’lerde başlayıp, Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi sırasında bittiği konusunda uzlaşmıştır. Bu dönemi Yakın Çağ izlemektedir.”
Bu çağda yaşananlarla ilgili konuları, yine “Rönesans Avrupası” adlı kitaptan yararlanarak açıklamaya çalışacağız.
Haftaya devam…