Beyin Göçü'nde ortaya çıkan korkunç gerçek! Yüzde 65'i geri dönmüyor

Beyin göçü… Son dönemde ülkemizde en çok tartışılan konulardan biri. Gençlerimiz gerçekten de ülkemizi terk mi ediyor? Neden?

Reklam
Reklam

 

Beyin göçü şu demek; çok iyi yetişmiş meslek ve bilim adamları ile uzmanların, bir başka ülkede yerleşip çalışmak amacıyla, kendi ülkelerini bırakıp gitmesi.

Peki, Türkiye’den öğrenim için yurtdışına giden gençlerin kaçta kaçı ülkemize dönüş yapıyor?

Çok konuşulması, masaya yatırılması, müzakere edilmesi gereken çok önemli gerçekler ve gelişmeler var, bu alanda.

Bu konuyu irdeleyen Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz’ün, “Beyin göçü raporu” başlıklı bugünkü yazısı şöyle;

“Çalışmalarını takip ettiğim İLKE Vakfı Eğitim Çalışma Grubu’nun kısa süre önce gerçekleştirdiği, “Beyin Göçü” paneli bu alanda önemli ipuçları veriyor.

Panelin davetli katılımcıları; Anadolu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aypay, Aarhus Üniversitesi’nden (Danimarka) Doç. Dr. Sedat Gümüş ve Londra Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Tugay Durak. İLKE Vakfı Eğitim Çalışma Grubu koordinatörü Doç. Dr. İbrahim Hakan Karataş’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde “beyin göçü” olgusu; yükseköğretim politikaları, nitelikli insan kaynağı, kamu ve sivil toplum kuruluşları fonları ve kurumsallaşma çerçevesinde değerlendirildi.

Bu değerlendirmelerden bir özet sunmak istiyorum.

* Tugay Durak hâlihazırda İngiltere’de eğitim gören birisi olarak beyin göçünü Türkiye’de iken fark etmekle İngiltere’de iken hissetmenin farklılığının altını çizdi. Beyin göçü olgusunun ilk olarak 1963 yılında İngiliz Kraliyet Akademisi’nin raporunda İngiliz akademisyenlerin ABD’ye kaptırılmasını tanımlarken kullanıldığını vurguladı. Bu olgunun aslında bugünkü anlamda sadece gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için sorun olmadığına işaret etti. Fakat günümüzde bu anlam kaymasının gerekçesi olarak gelişmiş ülkelerin beyin göçü hareketliliğini giden kişilerle etkileşimi koparmayarak korumayı başarmaları gösterildi.

* Sedat Gümüş, ilginç bir bakış açısı olarak, ‘konunun niçin sorun olarak görülmeyebileceğini açıklayan’ bir katkı sundu. Gümüş’e göre ‘beyin göçü eğer iyi bir iletişim bağı içerisinde kullanılırsa giden akademisyenin kendi ülkesi için ciddi bir network demektir’. Bir başka ifade ile giden kişi elde ettiği farklı nitelikleri projeler, seminerler, yayınlarla kendi ülkesi için de katkı olarak sunabilmekte. Göç eden hocalar kendi ülkelerindeki öğrenciler için doktora imkânlarını iyileştiren, post doc imkânını zenginleştiren isimler olabiliyor, aynı zamanda. Sonuç olarak, “beyin göçü bir sorun değil bir fayda” denebilir.

* ‘Beyin göçünde sorunlu olan kısım, akademisyen tabanından ziyade diğer meslek grupları ile ilgili’ görüşü de yine Sedat Gümüş’e ait. Buna göre örneğin, ülkemizde nitelikli tıp eğitimi ya da mühendislik eğitim alan kişilerin bu birikimi bir başka ülkede sunuyor olması bir “sorun”. Ülkemizin bu noktada ciddi problemleri var.

* Günümüzde en çok tartışılan konulardan biri şu; “gençler ülkemizi terk etmek istiyor mu, gerçekten?” Günümüzde beyin göçü olgusu aslında lise sonrası dönemde giderek artıyor. Bu durumu değerlendiren Prof. Dr. Ahmet Aypay, nitelikli liselerden mezun öğrencilere vurgu yaparak bu öğrenciler için nitelikli eğitim imkânları ortaya çıkarılamadığı takdirde erken dönemde bir hareketliliği başlatan süreç yaşanabiliyor.

GENÇLER NEDEN GÖÇ ETMEK İSTİYOR?

Gençler neden göç etmek istiyor? Bunun sebebi ne?

* Gerekçenin sadece ekonomi kaynaklı olmadığı anlaşılıyor. Daha fazla para kazanmaktan ziyade “sosyal” ve “politik” unsurların daha belirleyici olduğu görüşü yaygın. Buna göre, sosyal kategorisinde nitelikli eğitime erişim öne çıkarken politik kategorisinde liyakat, adil bir yarış vurgusu öne çıkıyor. Ülkesinde liyakat ve adaletin uygulanmadığını gören gençler başka ülkelere gidiyor. Bu noktada Sedat Gümüş, gençlerin liyakat konusunda daha önceki nesillerde olmadığı kadar hassas olduklarını ve bu konuda ciddi rahatsızlık hissettiklerini de paylaştı.

* Beyin göçü alanında diğer ciddi soru(n)lardan bir diğeri de şu; “Gidenler geri dönüyor mu?” Tugay Durak bazı istatistikler paylaştı bu noktada. Buna göre, Türkiye’den yurtdışına giden öğrencilerin yaklaşık olarak %65’i gittiği ülkede kalıyor. Her ne kadar giderken bu öğrenciler geri dönme motivasyonu taşıyor olsalar da geçirilen sürenin ortalama 4-5 sene olması durumunda bu motivasyon yön değiştiriyor. Ülkelerin de uluslararası öğrencileri ülkelerinde kalmaya ciddi teşvikleri olduğu Durak tarafından aktarıldı.

* Aarhus Üniversitesi’nden (Danimarka) Sedat Gümüş, özellikle MEB Bursu (YLSY) ile gidenlerin geri dönme istekleri ağırlıkta. Ancak bu öğrencilerin de doktora sonrası kazandıkları araştırma becerilerini sergileyebilecekleri bir ortam bulamamaya endişeleri var. Bu bölümde kendi tecrübelerini de aktaran Gümüş, yurtdışından döndüğünde ciddi bir ders programı yükü ile karşılaştığını, araştırma yapmak yerine lisans düzeyinde ders anlatmakla üniversite hayatının geçtiğini ifade etti.

* Prof. Ahmet Aypay, konuyu kurumsallaşma ve özgürlükler konularıyla derinleştirdi. Buna göre, yurtdışında eğitim almış olanlar döndüklerinde 3-5 uluslararası ölçekte kurum(lar) bekliyor. Bu kurumlarda akademik özgürlük içerisinde istedikleri konuyu çalışabilme, eleştirel düşünebilme, proje geliştirmek için kaynak bulabilme arzuları var. Ayrıca bu kurumların dünyadan ve ülkemizden bağış alacak bir prestij yakalamaları lazım. Bunu yapan ülkelerden de bahseden Aypay, Kazakistan, Suudi Arabistan gibi ülkelerin bu yönde uzun vadeli yatırımlar yaptıklarını vurguladı.

İSTİFADE ETTİM, BİRAZ DA ŞAŞIRDIM!

Beyin göçü tartışılırken gündeme gelen konulardan bir diğeri de “Akademik diaspora politikaları”. Peki, bu ne anlama geliyordu?

* Tugay Durak, özellikle YTB, TİKA gibi kuruluşlarla geliştirilen politikaların akademik mecralar için de artırılmasının önemine işaret etti. Kore örneği üzerinden yurtdışındaki akademisyenlerimizin dönmeleri gibi dönmemeleri senaryosunda da işletilebilecek bir kalkınma stratejisinin ihtiyacını da… Uluslararası ilişkilerimizde yeni bir küme oluşturmamızın zor olduğunu ya da uzun vadede mümkün olduğunu belirten Durak, o zamana kadar “sahip olma, kullan” ilkesini mantıklı gördüğünü açıkladı. Bu kapsamda TÜBİTAK tarafından yürütülen “Lider Araştırmacılar Programı” önemli bir gelişme olarak zikredildi.

* ‘Beyin Göçü’ paneli her açıdan faydalıydı. Beni şaşırtan ise, beyin göçünün “bir sorun olmaktan öte yeni nesil yaklaşımlar içerisinde bir imkân olarak görülmesinin” tavsiye edilmiş olmasıydı! Ülkemizin bir ‘imkân’ olarak beyin göçü meselesini değerlendirmesinin talep edilmiş olması da…

İLKE Vakfı Eğitim Çalışma Grubu’nun Beyin Göçü Raporu’ndan hem istifade ettim, hem de yer yer şaşkınlığımı gizleyemedim… Yine de yararlıydı…

Hayırlısı…”