'Bu manzara en vahşiyi bile ağlatır'

Çanakkale Savaşı'ndaki ilk ateşkes sırasında İngiliz subayla siperler arasında dolaşan Yüzbaşı Nazım'ın 'Bu görüntü karşısında en kibar bile vahşi hissetmeli; en vahşi bile ağlamalı!' sözleri İngiliz arşivlerinde tarihe geçti.

Reklam
Reklam

Çanakkale’de 25 Nisan’da başlayan çıkarmanın ardından Mayıs ayına gelindiğinde savaş tüm şiddetiyle devam ediyor, siperler arasındaki ölü ve yaralıların sayısı da artıyordu. Anzak güçleri bütün imkânlarıyla kıyılara yüklenmesine rağmen aradan geçen bir aya rağmen herhangi bir ciddi ilerleme kaydedemediler. Ancak savaşın bu kadar süre içinde bile geride bıraktığı manzara yeterince korkunçtu. Kimi günlerce açıkta kalan ve çürümeye başlayan cesetler, yaralıların acı inlemeleri iki taraf için de tahammül edilemez bir boyuta ulaşmıştı.

Yaralıların toplanması, ölülerin de gömülmesi için geçici bir ateşkes zemini aranıyordu. Ancak müttefik kuvvetlerin başkomutanı General Hamilton, ateşkes talebinin Türk tarafından gelmesinde ısrar ediyordu. Çünkü Türk tarafının bunu İngilizlerin zayıfladığı yönünde bir propaganda malzemesine dönüştürmesinden endişeliydi. Ama Türklerin böyle bir derdi yoktu, sadece ölülerini toplamak ve gömmek istiyorlardı.

Mayıs ayı başında başlayan süreç sonunda talebin kimden geldiği muğlak kalsa da 21 Mayıs’ta geçici ateşkes için görüşmeler başlamıştı. Görüşmeleri yapmak üzere bir Türk subayı (Yüzbaşı Ohrili Kemal) gözleri bağlı halde Anzak hatlarına geçti. Görüşmeler üç gün sürdü ve sonunda 24 Mayıs’ta 9 saatlik bir ateşkes ilan edildi. Cesetler toplandı ve yaralılar tedaviye alındı.

‘Ceset yığınları arasında’

İngiliz istihbarat subayı Aubrey Herbert ile Türk Yüzbaşı Mehmet Nazım, 24 Mayıs Ateşkesi’nde kanlı savaşların cereyan ettiği siperler arasında dolaşıyorlardı.

Herbert, ‘Mons, Anzac and Kut’ adlı kitabında binlerce şehidin arasında dolaşan Mehmet Nazım’ın şu sözleri söylediğini aktarır: ‘Bu görüntü karşısında en kibar bile vahşi hissetmeli; en vahşi bile ağlamalı!” Milli Mücadele esnasında 4. Fırka kumandanı olarak görev yaptığı Eskişehir-Kütahya Muharebesi’nde 15 Temmuz 1921 günü şehit düşen Yüzbaşı Nazım’ın bu sözleri Çanakkale’deki savaşın dehşetini anlatan en veciz ifadelerden biri olarak tarihe geçti... 24 Mayıs ateşkesi sırasında siperler arasında Türk ve Anzak subaylarıyla birlikte dolaşan ve yaşanan dehşet şahitlik eden Avustralyalı Vaiz William Dexter gördüklerini şöyle anlatır: “Bu sabah ortalık daha sakin. Yağmur yağıyor ve her şey içler acısı. Sabah 07.30’da ölülerin gömülmesi için ateşkes başladı. Koku korkunç.

Bazı cesetler dört haftadır güneşin altında yatıyor ve şüphesiz hepsi tanınmayacak halde. Cesetler sadece künyelerinden tanınıyor. Toprak, farklı noktalardaki siperler arasında ölülerle kaplanmıştı ve defin gününün ardından yapılan tahmine göre 12 bin Türk ölmüş olabilirdi...

Türk cesetlerinden oluşan bu korkunç yığının arasında birinci ve ikinci günkü çarpışmalarda öldürülen bizim çocuklar da vardı ve o günden beri orada yatıyorlardı. Cesetler kapkara olduğundan bakılamayacak kadar korkunçlardı ve giysilerinden fırlayacak gibi şişmişlerdi, dokunulduklarında pek çoğu parçalara ayrılıyordu... İnsana garip geliyordu.”

Teğmen Kemal’in ‘çuval’ talebi

Savaş bütün şiddetiyle devam ederken Teğmen Ahmet Kemal’in, kumandanı Şefik Bey’e yazdığı nottaki talep savaşın harbin hangi zor şartlar altında devam ettirildiğinin de belgesidir:

“Sol Cenah Kumandanlığı’na;

Efendim, topun üzerinde yapılacak koruma bölümünde kullanılmak üzere (atış anında titremeden dolayı topun üzerine toprak yağmasını önlemek için) cenazelerden kaput tedarik etmek için bir iki adam çıkardıysam da bulamadılar. Şayet var ise 5 adet çuvalın bu yazıyı getiren ile gönderilmesi için yardımlarınızı rica ederim efendim.

Dağ Şnayderi Teğmeni Ahmet Kemal...”

Damlayla patlayan silah

Göğüs göğüse kanlı muharebelerin yanı sıra ince taktikler de siperler arasındaki mücadelenin en etkili unsurlarından biriydi. Arıburnu’nda ‘damla’ mekanizmalı kendi kendine ateş alan bir tüfek. Üstteki tenekeden damlayan sular alttaki

tenekeyi doldurduğunda tüfek patlıyordu.

 

Siper savaşlarında taarruz emri alan Türk askerleri hiç tereddüt etmeden öne atılıyor, saflar halinde düşman üzerine akın ediyordu. Buna karşılık korunaklı mevzilerden dönemin en etkili makineli tüfeklerine maruz kalıyor, yine saflar halinde şehit düşüyorlardı... Fotoğrafta İngiliz makineli tüfekleriyle taranarak şehit edilmiş Türk askerleri görülüyor...

 

21 Mayıs’ta 9 saatlik bir ateşkes için görüşmeler başlamıştı. Bu ateşkes görüşmelerini yapmak üzere bir Türk subayı (Yüzbaşı Ohrili Kemal) Anzak hatlarına götürülüyor. Yüzbaşı Kemal’in gözleri bağlı; çünkü İngilizler Türk subayının karargâhı ve etrafındaki düzeni görmesini istemiyorlar. Görüşmeler üç gün sürdü ve sonunda 9 saatlik bir ateşkes ilan edildi. İki taraf da kendi tarafında kalan ölülerini ve silahlarını alabilecekti. İki cephe arasında bir hat çekildi ve bir Türk bir Anzak olmak üzere askerlerden bir zincir oluşturuldu. Bu sürede ölüler toplanarak gömüldü, yaralılar tedavi edildi.