Çanakkaleyi Zaferini Nasıl Anlamalı?



Çanakkale Savaşı, Haçlı zihniyetinin, 1071 Malazgirt’ten bu yana en güçlü ve en kararlı şekilde, İslam dünyasını yok etmek ve özellikle bu coğrafyanın on asırlık hamisi Müslüman Türk milletini Anadolu’dan silmek için bütün imkanlarıyla saldırdığı tarihin en çetin savaşıdır.

Çanakkale Savaşı, Müslüman Türklerin yakılmak üzere atıldığı tarihin en büyük ateşinden, Hz.İbrahim gibi yanmadan dimdik tekrar küffarın karşısında mertçe durmasıdır.

İngiliz ve Fransızların Çanakkale’yi geçmek için getirdikleri savaş gemilerinin isimlerine bakınca son Haçlı Seferi’nin niyetini anlarsınız. VENGEANCE : İntikam alan, INFLEXIBLE : Eğilmez, bükülmez, IRRESISTABLE : Karşı konulmaz, INDEFATIGABLE : Yorulmaz, INDOMITABLE : Boyun eğmez, MAJESTİK : Muhteşem, TRIUMP : Zafer, AGEMEMNON : Truva Savaşı'nı kazanan Yunan kralı…

İngiliz Agememnon Zırhlısı, özellikle Bolayır Köyü'ndeki Osmanlı’yı ilk defa Rumeli’ye taşıyan Orhan Gazi’nin muhteşem oğlu şehit Süleyman Paşa Türbesi'ni bombalamıştır. Bu Müslüman Türk’e verilmek istenen bir mesajdı. Tarih boyunca hiçbir millet, eli kalem tutan ciğerparesinin eline kına yakıp cephelere “vatana kurban” diye dönmemek üzere uğurlamamıştır. Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale Savaşı'nı anlatırken "Biz, Anafartalar'da bir Darülfünun (Üniversite) gömdük..." demiştir.

Çanakkale, Müslüman Türk askeri dehası ile Allah’ın inayetinin buluştuğu muhteşem zaferin adıdır. İngiliz hükümeti, mağlubiyetin ağır faturasından korkmuş, uydurdukları mucize türü hikayelerle Türklerin zaferini gölgelemeye çalışmışlardır. Ne yazık ki 1960 sonrası bu hikayeler belirli eller tarafından sinsice toplumumuza empoze edilmiş, birlik olarak kazanılan Çanakkale zaferi üzerinden, toplum arasına nifak sokulmuştur.

Çanakkale Zaferi’nin mimarları başta Padişah V.Mehmed Reşad, GKB Enver Paşa, Cephe Komutanı Cevat Paşa, Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa, Güney Grubu Komutanı Vehip Paşa ve askeri dehasıyla savaşın seyrini değiştiren Yarbay olarak başladığı savaşı, Tuğgeneral olarak bitiren Mustafa Kelam Atatürk ve Mustafa Kemal’in emrinde aslanlar gibi savaşan Yüzbaşı Selahattin Adil dahil şehit veya gazi tüm kahramanlarımızdır.

Çanakkale, ayrılmanın değil, bir olmanın adıdır.

Peki Çanakkale geçilse ne olurdu?

Osmanlı devleti tamamen tarihten silinir, ardından tekrar yeni bir devlet doğmazdı. Anadolu da Türkler azınlık olarak yaşardı. İstanbul’a ancak vize ile gelebilirdik. İslam dünyasında ise Müslümanlar haritadan silinirdi. İngiliz meşhur tarihçi Arnold Toynbee bakın ne diyor:

“Şayet tarih sahnesinden Osmanlı’yı çekip alırsanız geriye ne kalır? Osmanlı olmasaydı, bugün Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkasların Batısı, Anadolu ve tabii Kudüs ve Konstantinapolis Hristiyan ülkesi olacaktı. Ortadoğu ise, İslamiyet adacıkları halinde azınlık dini olarak kalacaktı.

” Çanakkale ruhunu bir hatıra ile buyurun hep beraber seyredelim…

Binbaşı Lütfi Bey, 2.Alay’a bağlı 1.Tabur’dadır. Eşi vefat etmiş ve oğlu Emrullah’ı kimseye bırakamamış, cepheye yanına getirmişti. Küçük Emrullah, askerlerin botlarını boyar, ayak işleri görürdü. Binbaşı Lütfi bey ise sessiz, derin düşüncelere dalan bir insandır. Alçıtepe etekleri savaşın en kritik bölgesiydi Bu tepe bir günde 9 defa el değiştirir. Askerlerimiz geriye çekilmeye başlar. Alçıtepe düşmek üzeredir. Bu tepe düşerse, Kilitbahir ve Maltepe platolarının yolu açılır, boğaz savunması arkadan vurularak çöker ve İstanbul düşerdi. Etrafta siyahi Fransız askerleri çoğalır, askerimizde panik havası hakimdir. Hiçkimsenin tahmin etmediği, o sessiz mülayim Binbaşı Lütfi, kılıcını havaya kaldırıp, sallayarak bu milletin ruh alt yapısındaki manevi düşünceyi şöyle haykırır ; “YETİŞ YA MUHAMMED! KİTABIN GİDİYOR” ve siperlerin üzerinden atlayıp Kerevizdere’ye doğru uzun bacaklarıyla, düşmanın bağrına son darbeyi indirmek üzere koşmaya başlar. Askerler de Binbaşı Lütfi’nin arkasından aynı heyecanla koşarlar. Bu sırada küçük Emrullah da boş durmaz, “Hadi aslan babam, vurun ağabeylerim” diyerek teşvik eder. Günün sonunda Binbaşı Lütfi ve Oğlu Emrullah, ikisi de aynı yerde şehit olmuş ve Emrullah’ın kolları ebediyen ayrılmamak üzere, cennet bahçelerinde gezer gibi babasının omzundadır.

Erol Çalı

Gazete2023