Çaya çorbaya limon

Pazarcılar "çaya-çorbaya limon" diye satış yaparlarken, pazar yerlerine, fazlasıyla renk ve neş'e kattıklarının ne kadar farkındadırlar bilemem fakat, sıcak yaz günlerinde, limonlu dondurmanın, bedenlere verdiği ferahlığı çok iyi bilirim.

Reklam
Reklam

~~Bir narenciye bahçesiyle tanışıklığım 35 yıl öncesine dayanıyor. Bodrum'a ilk gidişimdi. Kaldığım pansiyonun geniş bahçesinde bir limon ağacıyla karşılaşmak, beni pek bir heyecanlandırmıştı. Meyveler henüz olgunlaşmadığı için koparmaya kıyamadığımı hatırlıyorum. Dalından limon toplayabilmek için ise bir 10 yıla daha ihtiyaç varmış. 1990 yılından itibaren yaşadığım 3 yıllık Antalya serüveni, bu konudaki "tecrübelerimin" artmasına sebep oldu. Yaşadığım Oyak Sitesi, maalesef kesilerek yok edilen narenciye bahçelerinin yerine yapılmıştı. Buna rağmen dört bir yanı hâlâ ağaçlarla doluydu. Bu ağaçların, baharda baş döndüren kokularını salıvermedeki cömertlikleri beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Şimdilerde ise her bahar o günleri hatırlamakla yetiniyorum.

 

ONSUZ SALATA MI? ASLA...

 

Ferahlık veren tadı ve kokusuyla bu hafta limonu konu ediniyoruz. Her mutfağın demirbaşlarından olan bu meyveyi dört mevsim "tepe tepe" kullanıyoruz. Kullanım alanı geniş. Özellikle ekşiyi sevenler ondan vazgeçemiyor. Neredeyse onsuz salata yapmıyoruz. Bunaldığımızda imdadımıza limon kolonyası yetişiyor. Sıcak yaz günlerinde, hakkıyla yapılmış limonatanaya kimsenin hayır diyebileceğini zannetmiyorum. Yeri gelmişken "cennetlik gövdeler" için, kaşla-göz arası Neslişah Sultan'ın "saray limonatasını" hatırlayıverelim: (limonun suyunu sıkıp 2 lt suyla karıştırıyoruz. İki bağ taze nane yapraklarını (sadece yapraklarını) 400 gr. şekerle demir bir havanda, macunlaşana kadar dövüyoruz. İki kat tülbente sarıp, limonatanın içine salıyoruz. Kaşıkla iyice bastırarak, nanenin aromasının limonataya geçmesini sağlıyoruz. Ara sıra bu işlemi yapıyoruz. En az iki saat buzdolabında tutuyoruz. İçinde nane olan tülbenti çıkarıyoruz. Şekeri az geldiyse biraz daha ilâve edip afiyetle içiyoruz.

 

KAHVALTININ SÜSÜ

 

İyice yıkayıp, rendenin kalın tarafıyla kabuklarını rendelediğiniz limonları ince ince dilimleyip yapacağınız "limon reçeli", kahvaltı sofralarınızın neş'e kaynağı olacaktır, hiç şüpheniz olmasın. Aslında limonun en çok tercih edildiği alan pastacılık. Kabuğu da suyu da pastacıların vazgeçilmezi.

 

Mis kokulu sımsıcak bir çayın yanında limonlu bir kek, pasta, kurabiye ömre bedeldir. Osmanlı'nın yiyene kendisini özel hissettirdiği "Limonlu elmasiye" neredeyse unutuldu gitti. Bir zamanlar Konyalı Lokantası yapardı. Ümit ederim bir gün birileri çıkar ve bu eşsiz lezzeti en azından unutulmasın diye yeniden yapmaya başlar, biz de hep birlikte alkışlarız.

 

DİLLERDEKİ TÜRKÜ

 

Halk ağızıyla söylenen "ilimon" kelimesi pek şirindir. Hatta bir dönem, "İlimon Ektim Taşa" türküsü dillere destan olmuş, halkın ondan dinleyip sevdiği Ahmet Üstün, şöhretine şöhret katmıştır. Pazacılar "çaya-çorbaya limon" diye satış yaparlarken, pazar yerlerine, fazlasıyla renk ve neş'e kattıklarının ne kadar farkındadırlar bilemem fakat, sıcak yaz günlerinde, limonlu dondurmanın, bedenlere verdiği ferahlığı çok iyi bilirim. Yaşadığı yer Büyükçekmece'nin en eski dondurmacısı İsmail Şafak'ın, içinde limon, süt ve şekerden başka bir şey bulunmayan, rendelenmiş kabuklarını gördüğünüz limonlu dondurması, sahilde dolaşanların âdeta olmazsa olmazı. Yemeklerimizi onun suyu ve yumurta sarısını çırparak "terbiye" ediyoruz. Yine limonun suyuyla elma, armut, enginar, kereviz, patlıcan gibi sebze ve meyvelerin kararmasını önlüyoruz.

 

C VİTAMİNİ DEPOSU

 

Çalışma azmini anlatmak için insanımızın, "Limon satar ekmeğimi yine kazanırım" demesi, son çare olarak limonu görmesi ve belki de farkında olmadan, ona verdiğimiz büyük kıymeti anlatması açısından müthiştir. Tadı ekşi olmasına rağmen reçel, marmelat, komposto gibi tatlı yiyeceklerin, çok önemli bir katkı maddesi olması ilgi çekicidir. Hepimizin bildiği gibi limon C vitamin küpüdür. Önümüz kış, soğuk kış günlerinde ıhlamur ve benzeri içeceklere katılacak limonun hastalıklara karşı direncimizi artıracağını inkâr edemeyiz. Sözün özü, her gün sağlığımız için yeni bir faydasını öğrendiğimiz limonla aranızın "limonî" olmaması dileğiyle, herkese kesilen kurbanların kabul olduğu huzurlu bir bayram geçirmesini temenni ederim.

HAFTANIN TARİFİ: LİMONLU TAVUK



 Bu hafta "Limonlu tavuk" yapıyoruz. Dayanamadığımız, bu bir küçücük fıçıcık içi dolu turşucuğun etleri de lezzetiyle nasıl deli-divâne eylediğine, şahit oluyoruz.

MALZEMELER



(2 kişi için)



 1 adet tavuk göğsü



 2 adet limon



 2 çorba kaşığı tereyağı



1 çorba kaşığı zeytinyağı



1 adet orta boy domates



 1 adet çarliston biber



 5 dal taze soğan



 Tuz

YAPILIŞI



Tavuk göğsünü kasabınıza enlemesine 3 parçaya böldürün. Bölünmüş parçaları ince şeritler halinde doğrayın. Doğradıklarınızı geniş bir kaba alın ve üzerine 1 çorba kaşığı zeytinyağını gezdirin. Az gelirse biraz daha ekleyebilirsiniz. Tavuklara tuzunu serpin, sıktığınız 1 limonun suyunu ilâve ederek yarım saat kadar ara-sıra karıştırarak bekletin. Bir tavada 1 kaşık teryağını eritin. Doğranmış domates, soğan ve biberleri biraz çevirin. Kalan tereyağını ayrı bir tavada iyice kızdırıp tavukları     ekleyin. Tavukların rengi değişinceye kadar kavurun. Bir güveç kabına önce tavukları koyun. Üzerine biraz    kavurduğunuz domatesli karışımı ekleyin. Kalan bir limonun kabuğunu rendeleyip suyunu sıkın.

 

Önceden 180 derece ısıttığınız fırına yemeğinizi koymadan rendelenmiş limon kabuğunu serpin. Son anda yemeğinize kalan limon suyunu gezdirip fırına sürün.Fırından çıktıktan sonra çok ağır olmaz derseniz bir işlem daha yapabilirsiniz: Kırmızı pul biberle eritilen tereyağını, fırından çıkardığınız limonlu tavuğun tavuğun üzerine koyup yiyebilirsiniz. Son işlem tamamen sizin "insafınıza" kalmış....Bugün

 

Çaya çorbaya limon