Cumhuriyet Tarihinde İlk Kez Bir Başbakan Kovuldu

 

(Rotahaber yazarı Osman Özsoy, bugünkü yazısında Davutoğlu-Erdoğan arasındaki gerilimden çıkan Başbakan'ın görevi ve koltuğu bırakması sürecini değerlendirdi.. Osman Özsoy, karşı karşıya kalınan son durumun ''alışılageldik bir İSTİFA değil, adeta bir kovulma'' olduğunu okuyucularıyla paylaştı.. )

İŞTE ÖZSOY'UN YAZISI; Davutoğlu hangi konuda bir ilk oldu? Bu ülkede hükümetler nasılkurulur, nasıl yıkılır az çok bilirim. 1998 yılında, “Türkiye’de Siyasi İstikrar Nasıl Sağlanabilir?” başlıklı çalışma ile, Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler Ödülü kazanmıştım. Çalışmada, o güne kadar kurulan /yıkılan 56 Hükümeti incelemiş, Türkiye’deki tüm siyasi çalkantılıdönemleri analiz etmiş ve siyasi istikrarın nasıl sağlanabileceği konusunda öneriler sunmuştum. Şu tespiti konunun uzmanı sıfatıyla yapıyorum; Cumhuriyet Tarihinde ilk kez bir başbakan görevden KOVULMUŞTUR! Davutoğlu’nun gidişi alışılageldik bir İSTİFA değil, adeta bir kovulmadır. Görev altın tepside kendisine nasıl verildiyse, aynen o şekilde alınmıştır. Gelişi nasıl tepeden inme olmuşsa, gidişi de aynı iradenin eseri olaraktepeye inme şeklinde olmuştur. Pazartesi bu köşede yayınlanan yazımı; “Davutoğlu ilk ne zaman teslim oldu?” başlığını taşıyordu. O gün, Ahmet Davutoğlu’nun henüz parti genel başkanlığı vebaşbakanlıktan kovulacağı belli değildi. En azından biz bilmiyorduk. RotaHaber Pazartesi kaleme aldığım yazımı; “Ahmet Davutoğlu ondan izinsiz partinin çay ocağına eleman bile alamaz...” şeklinde manşetten vermişti. Davutoğlu’nun parti içindeki konumu buydu. Dünkü basın toplantısında da bunu ima eden sözler söyledi. Bir araştırın, partinin çaycısı muhakkak yerinde duruyordur. Yine bir araştırın, büyük bir ihtimalle çaycı 20 aydır değişmemiştir de... Ama seçimde yüzde 50 oy almış bir partinin genel başkanı küt de gitti. Nitekim Davutoğlu dün düzenlediği basın toplantısında başarı ve zaferlerinisıraladı. Ama başbakanlığı neden bıraktığını tek kelime ile bile açıklayamadı.. Net ifadelerle tek bir gerekçe sunamadı. Görüntüde, başbakanlar nasıl gelir, nasıl gideri gösteren ve DEMOKRATİK BİR ÜLKE olduğumuzu yansıtan hiçbir emare yoktu. Dün Harvardlı bir profesör bana, “Ülkeniz dışarıdan bakıldığında artık tamamen K. Kore’yi andırıyor. 6 ay önce yapılmış bir seçimde yüzde 50 gibi yüksek oy almış bir partinin genel başkanı ve başbakan, makul hiçbir gerekçe öne süremeden sanki bilemediğimiz bir tehdit ve şantaja uğramış gibi bir görüntüdekoltuğunu gizemli bir şekilde terk ediyorsa, tüm demokratik ülkeler–neden- diye sorar. Ama görünen o ki, madem ki söz K. Kore’den açıldı, orada kimi üst düzeykamu görevlilerine sıklıkla yapıldığı gibi, Davutoğlu en azından köpeklerin önüne yem olarak atılmadığına, ülkenin de henüz o noktaya gelmediğine şükretmeli. Yarın o noktaya gelmeyeceğini de kimse garanti edemez..” dedi. Bu kadar çok sert bir değerlendirmeyi ben de beklemiyordum. Çok şaşırdım. Ülkemizin itibarı daha da sarsılmasın diye yine de kendisine, “Ondan daha beter bir şekilde, trol adı verilen sosyal medya canavarları var. Parçalatmak istediklerini onların önüne yem olarak atıyorlar. Bunu da yine siyasi otorite uzantılı merkezler bizzat yapıyorlar” demedim. İçimde tuttum... Dış dünyada gittiğim hiçbir yerde ülkemizin itibarını sarsacak iki kelime laf etmemişimdir. Ülkemizle ilgili detaylar konusunda bizim bildiğimizden yüz kat fazlasını biliyor olmalarına da hep şaşırmışımdır. Türkiye’yi o kadar yakından izliyorlar. Davutoğlu’nun finalinin böyle olacağı belliydi. 3 ay önce, “Davutoğlu’nu bekleyen tehlike” başlıklı bir yazı kaleme alarak,içte ve dışta yaşanan ve dış dünyanın tepkisini çeken tüm uygulamaların sorumluluğu üstüne yıkılarak görevinden alınacağını ilk kez biz burada yazmıştık. Tüm bunlara rağmen, sadece 6 ay önce yapılmış bir seçimde yüzde 50 oy almış bir genel başkanın NEDENSİZ – GEREKÇESİZ istifa etmesini dünyaya izah etmek zordur. Şunlar artık net bilgiler; 3 yıl içinde devlet geleneği yerle bir edildi. Devletin kurumları çöktü. 7 bin yıllık Türk Milleti İtibarı, Yüz Yıllık Cumhuriyet İtibarı SIFIRLANDI. Dünyada, TERÖR İHRAÇ EDEN ÜLKE olarak algılanmaya, hatta suçlanmayabaşladık. Ülkede kimsenin can ve mal güvenliği yok Neredeyse iyiye giden tek bir uluslararası konu başlığı yok. Dost ülke hiç yok. Her gün 3-5 şehit var. Fikir ve ifade hürriyeti dip yapmış durumda... Özgür basın, kendisini baskı ve tehdit altında hissetmeyen gazeteci kalmadı. Uluslararası kuruluşlar ülkemiz aleyhine rapor üstüne rapor yayınlıyorlar. Hatta 1 ay önce, “AKP’NİN RAPORLU ÇÖKÜŞÜ” başlıklı yazı kaleme almıştık. Uluslararası hiçbir raporda ülkemiz hakkında umut vaat eden tek satıryok. Bu nedenle; Sadece Cumhuriyet Tarihinin değil, Türk Tarihinin EN KEPAZE, HUKUKUN EN AYAKLAR ALTINA ALINDIĞI bir dönemden geçiyoruz. Diyanet bile “rüşvet ve yolsuzluk haramdır” diyemedikten, bir vakıfta yaşanan seri çocuk tecavüzlerini sırf o kurum iktidara yandaş diye dindarlar bile eleştiremedikten sonra, ülkede yaşanan diğer çöküntüleri sıralamaya gerek var mı? Amerika’da davet edildiğim düşünce kuruluşlarında ve üniversitelerde en çok halkın tepkisizliği üzerine sorularla karşılaştım. Daha önce benzer durumlarda yaşanan çıkış yoluyla ilgili önkabullerini hayretle gözlemledim. “Bu düşüncelerinize katılmak mümkün değil. Sizde de benzer gelişmeler olsa, örneğin Amerikan Başkanı gizli bir ajandayla aniden Hitlervari bir yola girse, ülkenizle ilgili sizde de benzer bir beklenti olur muydu?” diye sordum. “Buna imkan yok. Başkan istese de bu yola giremez. Amerikan devlet sistemi ve mekanizmaları buna izin vermez. Başkanı görevden alabilecek mekanizmalar var” dediler. Bizde maalesef yok. Belki de var da, cesaretleri yok. Anayasa adeta askıda, Anayasa Mahkemesi’nden ses yok. Diğerlerini saymıyorum bile... ...ve Ahmet Davutoğlu, çivisinin çıkmasına seyirci olduğu, katkı sunduğu sistemin kurbanı oldu. Abdullah Gül, çivisinin çıkmasına seyirci olduğu sistem tarafından saf dışı edildi. Her biri HUKUKUN SIFIRLANMASINI seyrettiler, “Ben yüzde 50 oy aldım, kamuoyunu ikna edecek bir gerekçe sunmadan beni görevden almak senin ne haddine?” diyecek bir hukuk kırıntısı kalmadığı için, kendilerinin de sebep olduğu sistem enkazının altında ezilip gittiler. Hiçbirini diğerinden ehven ve masum saymayın.. Demokrasiyi sıfırlama, hukuku katletme bağlamında hiçbirinin diğerinden farkı yok... Koltukta iken seyrettiler, koltuk elden gidince sızlandılar. Dertleri de demokrasinin elden gitmesi değil, meğer sadece koltuklarınıngitmesiymiş. Bunu gördük, bunu yaşadık. Maalesef ülkemiz bugünleri de gördü. Bu zihniyet iktidarda olduğu sürece, bu coğrafyadan da kovulmayacağımızı, hatta yönetenlerin buna bile çanak tutmadığını kim iddia edebilir? Ne demişti Ali Bulaç; ÇANAKKALE’DEN BU YANA ÜLKENİN BAŞINA GELEN EN BÜYÜK FELAKETTİR AKP... Şehit tabutlarını seyrederek cevap verin; Bu gerçeğin tersini iddia edebilen var mı?