DEVLET BEY'E YALVARIŞ…

Ülkücü hareketin “BAŞBUĞ” ünvanını verdiği Alpaslan TÜRKEŞ vefat edince, olaylı kongrelerle yerine Genel Başkan olarak geçtiniz. Rahmetliyi seven ama MHPnin günün şartlarına göre küçük parti sayılmasından dolayı oy veremeyen millet, onun hatırına size % 18 oy verdi.

Gelir gelmez, FP tarafından size teklif edilen Başbakanlığı reddedip DSP ve ANAP ile koalisyona girdiniz.

Olabilir!



Bu tercihi yapabilirsiniz. Sorun yok! Kabul ettik. Rahşan denilen zatın hakaretlerine sessiz kaldınız. Nezaketen sizden özür dilendiğini seneler sonra sizden duyduk.



Koalisyonlarda uzlaşma olacağını biliyoruz, bir itirazımız olmadı. Ancak üç kişi bir şirket kursa bile bu şirketin hissedarlarının hisseleri nispetinde söz hakları varken koalisyon protokolünde milliyetçiliğimiz bile DSP onayı ile tanımlandı. O prokotolde üçte bir oranında seçim beyannamesinden bölümler aradık, nafile…



Yani çocuk doğmadan ölmüştü, tek tarafın egemenliği ile evlilik olur mu? Olursa o evlilik “yuva” olur mu?



Terör örgütünün liderinin idam edilmeyişi konusunda sorumluluğunuz olmasa bile bunu ne kendi tabanınıza ne de millete izah etmediniz, edemediniz.



Çıkıp, bir basın toplantısı ile ikna edici bir dille durumu millete açıklamanızı çok bekledik, hala bekliyoruz. Sizin haklılığınızı sizden çok biz savunduk.



Seçim kararını kendi inisiyatifinizle verdiniz. Eğer topluma olan biteni anlatabilseydiniz, AKP diye bir partinin % 34 oy alması mümkün olamazdı.



Bir sonraki seçimde aponun idamı meselesi AKPnin en büyük kozu olarak karşımıza geçti. O zamanki dışişleri bakanı Abdullah GÜL, MHPyi kastederek apoyu ipten aldığınızı ima eden bir beyanat verdi. Sizde gittiniz Erzurumda ip attınız. Oysa çıkıp tek tek millete anlatsaydınız, o seçimde AKP büyük yara almış olacaktı.



Sonra 2009da ekonomik kriz ortamında girdiğiniz mahalli seçimlerde oy oranınızı arttırdınız. Sözde Kürt açılımı ilan edildiğinde önünüzü alma imkanı bile kalmamıştı. Ancak karşınıza sizin elinizde ki avantajı geri almaya yönelik bir referandum çıkarıldı.



Evet! Referandumda doğru olanı yaptınız. Ama yine toplumu ikna edebilecek mekanizmaları çalıştırmadınız. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ile seminer ve benzeri faaliyetler düzenleyip, milliyetçi camiayı harekete geçirmediniz.



Yenildiniz, sizinle birlikte biz de yenildik.



Yine genel seçimler geldi. Siyaset yatak odasına girdi. Ahlak fukaraları MHPye bel altından saldırdı. Aynısını örneğin AKPye yapsaydılar, RTE meydanları inletir bu durumu kendi lehine çevirirdi. Toplumu ikna ederdi.



Hiç alınmayın ya bilerek düşük vitesle gidiyorsunuz ya da ikna kabiliyetiniz yok. Her iki durumda da harekete zarar veriyorsunuz.



Derken 17/25 dalgası geldi. RTEnin ipliği pazara çıkmıştı. Herhangi bir lider bu durumu değerlendirir, büyük mitingler düzenleyerek AKPyi çoktan siyasi çöplüğe göndermiş olurdu. Yine de % 17 oy alarak sınırlı bir başarı elde ettiniz.



Herhalde fazla ileri gitmiş olacaksınız ki, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sağ ittifak ile CHPnin önüne geçerek 2. Turda RTE ile karşı karşıya kalacağınız ama kesin sizin avantajlı hale geleceğiniz bir seçeneği tercih etmediniz. Ekmelettin Beyi arenaya sürdünüz.



Bizlerin tanıdığı ama kamuoyunun tanımadığı değerli bir adayı “Çatı adayı” olarak açıkladınız. Ama seçim kampanyasının son haftasına kadar yalnız bırakmayı da ihmal etmediniz. RTE meydan meydan dolaşırken Ekmel beyi sokak sokak dolaştırdınız. Buna rağmen RTE ancak % 52 oy aldı. Yani bastırsaydınız, kaybedecekti.



Böylece 2014 mahalli seçimde halktan aldığınız % 17 avansı da yemeye başladınız.



Sırada 7 Haziran seçimi vardı. Seçim sonuçları % 16,2 oranında bir oyu koruduğunuzu ama mahalli seçimlere göre oyunuzun düştüğünü gösteriyordu. Olsun biz tersinden okumaya dünden hazırdık.



Seçim akşamı sahne alıp en büyük tiyatroyu oynadınız. Bağırıp çağırarak hükümeti başkalarına paslarken, bize anamuhalefet görevini layık gördünüz. AKPnin adayını meclis başkanı seçtirdiniz, yenilen AKPye can suyu verdiniz. Biz de HDP ile yan yana gelmeme stratejisi uyguladığınızı ve bir bildiğinizin olduğunu düşündük. Sonra Davutoğlu formalite koalisyon görüşmesi için ayağınıza geldi. Görüşmeden dışarı çıktığında sizi hayırcı ilan ediverdi.



Cumhurbaşkanının ilan ettiği 1 Kasım erken seçimi sürecinde işi gücü bıraktık, sizin hayırcı olmadığınızı açıklamaya çalıştık. Oysa her şey sizin elinizdeydi. Olası seçimi kazanma imkanı bile elinizdeydi. Sadece Davutoğlu ile görüştükten sonra kendinize koalisyon teklif edilmediğini ikna edici bir dil ile o anda televizyonlarının karşısına kilitlenmiş olan halka anlatacaktınız.



Olsun, seçim sürecinde anlatılır, dedik. İki miting ile seçimi bitirdiniz. Adayları doğru seçmediniz, aday listesini ilk siz gönderdiniz. AKP Meral hanımı liste dışında bıraktığınızı gördü ve ona göre mevzi aldı.



Çıktığınız televizyon programları zaten oluşmuş olan algıyı geri döndürmeye yetmedi. Ancak o programlarda da Meral AKŞENER ve Sinan OĞAN meselelerini vüzuha kavuşturmadınız.



Evet! Hemen hemen her söylediğiniz hususta haklı çıktınız. Öte yandan toplum sizden haklı çıkmanın yanında ümit vermenizi de bekliyordu. Örneğin; “Biz çözüm sürecinin daha büyük sorunlar getireceğini defaatle söylememize rağmen AKP bizi dikkate almadı, bizim kandan beslendiğimizi söyleyerek bize iftira etmekten çekinmedi. Ama bakın şimdi şehit cenazeleri geliyor. Suriye sınırını kontrol altına alın dediğimizde AKP bizi dinlemedi, bakın şimdi o sınırdan giren bombalar her yerde patlıyor. Yüce Türk milletine sesleniyorum. MHPye oy verin, terörü ve istikrarsızlığı kesin olarak çözüme kavuşturacağız.” demediniz. Halka güven vermediniz, sorumluluk alacağınıza dair bir kararlılık sergilemediniz. Millette sizin iktidara gelmek hususunda isteksiz olduğunuz kararını vererek kerhen AKPye oy verdi.



Artık açık konuşmamız lazım. Ya ikna kabiliyetiniz yok, ya ikna gayretiniz yok, ya da ikna niyetiniz yok. Biz birincisine inanmayı tercih ediyoruz. Biliyoruz ki, buna inanırsak bu Allah vergisidir ve sizin iradeniz dışındadır.



Şimdi biz sizi eleştiriyoruz diye kızıyor olabilirsiniz. Oysa biz RTEyi eleştirilere tahammül edemiyor diye eleştiriyorduk, sizin ona iyi örnek olmanız gerekmiyor mu?



Siz ise kararlarınızın, yönteminizin ve stratejinizin eleştirilmesine tahammül edemiyorsunuz, hemen partiden ihraç mekanizmasını çalıştırıyorsunuz.



Bu satırları kaleme aldığımız için bizi de ihraç etmeniz gerekiyor. Ancak burada önemli bir sorun var. Biz devlet memuru olduğumuz için zaten herhangi bir partiye üye olamıyoruz. Yani MHPye kağıt üzerinde üye değiliz. Oy verme hakkı olan bir Türk vatandaşı olarak MHPliyiz, Türk milliyetçisiyiz ve ülkücüyüz.



Bizi Türk milliyetçiliği ülküsünden ihraç etmeniz gerekiyor. Ancak bu mümkün değil, zira gönül köprüsü kurulduğunda ihraç mekanizması çalışmıyor.



Bizi ancak aforoz edebilirsiniz. Aynen Avrupanın karanlık ortaçağ döneminde olduğu gibi…



Şükür bizim toplumumuzda böyle bir gelenek yok.



Aydın bir devlet adamı olduğunuzu ve böyle bir uygulamayı aklınıza dahi getirmeyeceğinizi kabul ederek sizden rica ediyoruz.



Biz her şeye rağmen oyumuzu MHPye verdik ve sizi destekledik. Yan çizmeyen, çizgisinden sapmayan bir ülkücü olarak sizden rica ediyoruz.

Hatta size yalvarıyoruz.

Allah rızası için o makamı bırakınız.



Emin olun, sizin doğrularınızı hiç unutmayacağız…

Halil KONUŞKAN