Şehzadebaşı Karakolu Baskını Şehitlerimiz ve Bu Hadiseye Sessiz Kalanlar













16.03.1920, 95 yıl önce bugün...

İngilizler, İstanbul'da Şehzadebaşı Karakolu'nu basarak, 4 Türk erini şehit ettiler.

16 Mart 1920 sabah 05.45 sularında İngiliz... askerleri araca bindirilmiş iki birlik halinde Beyazıt Direklerarasında bulunan Şehzadebaşı 10.Kafkas Tümenine bağlı karargah birliği karakoluna geldiler. Bir araç asker dış güvenliği aldı, diğerleri koğuşunu bastılar. Askerlerin uyuduğu koğuşa giren İngiliz askerleri mızıka ve karargah bölüğü erlerinden 4 eri ateş açarak öldürdü, 10 eri yaraladı.


İstanbul Muhafız Kıtası, Beyazıt Polis Merkezi ve İstanbul İnzibat Zabitliği tarafından tutulan zabıt varakasına göre şehitlerimizin adları şunlardı:

Fırka Karargâhından Onbaşı Veli Oğlu Mehmet (Reşadiye)

Fırka Karargâhından Çavuş İbiş Oğlu Abdullah (Zile)

Fırka Mızıka Efradından Kadir Oğlu Ömer Osman (Şehirkışla-Şarkışla-?)

Fırka Mızıka Efradından Ahmet Oğlu Nasuh (Balıkesir)

Şehzadebaşı Baskını neden yapıldı ?

Baskının işgal altındaki İstanbul'da mümkün olduğu kadar daha fazla dehşet havası verilmek istenilmesinden dolayı gerçekleştirildiği sanılmaktadır. Ancak Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şehzadebaşı Baskını’nın gerekçesinin, İngilizlerin, Onuncu Kafkas Fırkası Kumandanı Kemalettin Sami Bey’i alıkoymak istemeleridir. Çünkü işgalci İngilizlerin hedefinde Karakol Cemiyeti ve yöneticileri de bulunduğundan, Kemalettin Sami Bey de bu cemiyetin kurucu ve yöneticilerinden olduğundan baskının bu sebeple yapılmış olması ihtimali yüksektir.

Şehzadebaşı Baskını

İşgal altındaki İstanbul'da, Şehzadebaşı'nda, Onuncu Kafkas Fırkası ve Mızıka Takımı erlerinin koğuş olarak kullandığı, Letafet Aparmanı karşısındaki binaya İngiliz askerleri tarafından baskın yapıldı. Koğuşlardaki 61 askerin üzerine rast gele ateş açan İngiliz askerleri, beklenmedik bir şeklide baskına uğrayan ve karşı koyma fırsatı bulamayan erlerden 4'ünü şehit ettiler.

Olay 15-16 Mart gecesi sabaha karşı 05.45’te gerçekleştirildi. İçlerinde 60 kadar İngiliz askeri bulunan 2 kamyon, Letafet Apartmanı önüne gelir. Araçlardan biri burada İngiliz askerlerini indirir. Diğerleri ise Saraçhanebaşı’na giderek güvenlik önlemi alır. Bir başka İngiliz aracı da Süleymaniye yönünde güvenlik unsuru olarak konuşlandırılmıştır. Böylelikle bina çembere alınmış ve herhangi bir yardım gelmesinin de önü kesilmiştir.

Araçtan inen İngiliz askeri ile başlarında bulunan bir İngiliz subay, kapıda nöbet tutan askerin uyarılarına aldırmamış ve askeri etkisiz hale getirmeye çalıştı. Nöbetçi askerin yardım istemesi üzerine gelen nöbetçi onbaşısı da olaya müdahale etmeye fırsat kalmadan İngiliz subayının ateşi üzerine yaralandı. Koğuşlara yönelen İngiliz askerleri, koğuşlarda henüz uyumakta olan Karargâh ve Mızıka Takımı'ndan 61 Mehmetçiğin üzerine rast gele ateş açtılar. Beklenmedik bir şeklide baskına uğrayan ve karşı koyma fırsatı bulamayan askerlerden 2’si şehit olurken 5'i de yaralandı.

Karargâhın Mızıka Takımı askerleri üst katta kalıyorlardı. Aşağıdaki koğuşta saldırı devam ederken 15 kadar İngiliz askeri de yukarı kattaki mızıkacılar koğuşuna giderek koğuştaki askerleri koridora çıkarttılar. Mızıka Çavuşu kendilerinin mızıkacı olduğunu söyler ve mızıka aletlerini gösterir. Buna rağmen, silahsız bulunan ve hiçbir mukavemet gösteremeyen erlere İngiliz zabiti ateş emri verir. Burada da erlerden 2'si şehit düşer, 2 er ise yaralanır, diğer erlerin bir kısmı ise firar ederek ve yere yatarak sağ kalmayı başarmışlardır.

Bu arada, baskının devam ettiğini Fırka Karargâhından duyarak olay yerine koşan Fırka Yaveri Cemal Efendi’ye de ateş edilir, Cemal Efendi yaralanır. Karargâh Komutanı Nail ve Hesap Memuru Muavini Arslan ve Alay Kâtibi Bekir Zeki Efendiler de gözaltına alınarak İngilizlerce işgal edilmiş olan Bayezit Meydanı’ndaki Jandarma Kumandanlığı Dairesine götürülür.

Yaklaşık bir saat süren bu baskının neticesinde 4 asker şehit olmuş, 9'u ise yaralanmıştır. Bir askerin ise akıbeti belli değildir. Baskın Türk ordusu zabitan kadrosu üzerinde derin bir üzüntü ve buna bağlı olarak intikam alma duygusu uyandırmıştır. Bunun en bariz örneği ise 24’üncü Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey'in baskına misilleme olarak Ankara ve Eskişehir’den çıkarılan İngiliz birliklerine 25 Martta Geyve civarında yaptığı taarruzdur. Yarbay Mahmut Bey, İngilizlere yaklaşık 5-6 kayıp verdirerek Şehzadebaşı Karakolu’nda uykuda iken basılarak şehit edillen askerlerin intikamını aldığını rapor etmiştir.

Tanıdık Bir Tanık: Yahya Kemal (Beyatlı) Bey Hadisenin meydana geldiği gece, arkadaşı Falih Rıfkı (Atay)’nın (Saraçhane başındaki) evinde kaldığını belirten Yahya Kemal de öğleye doğru çıktığı sokakta hiçbir fevkaladelik görmemiştir. Baskını ve diğer yaşananları Saraçhane başındaki sebilin önünde karşılaştığı arkadaşı Edebiyat Öğretmeni Süleyman Şevket Bey’den öğrenen Yahya Kemal, duygularını ve gördüklerini şöyle anlatır:

“…O gün üzerimde hudutsuz bir tevekkül vardı. Bu darbeyi zaten günlerden beri bekliyordum. Lâkin ne kadar garip! Sokakta bir fevkalâdelik yoktu. Letafet Apartmanı önünden geçtik. Sade birkaç nöbetçi görülüyordu. Orada meşhur facianın geçtiğini imâ eder fazla bir şey göze çarpmıyordu. Oradan doğru Dârülfünûna gittim.”

Yahya Kemal, öğretim üyesi olduğu Dârülfünûna geldiğinde, talebeleri, yataklarında uyurken namertçe şehit edilen Mehmetçiklerin cenazesini kaldırmak için toplanmış bulur. Ancak Dr. Rıza Tevfik öğrencileri bu eylemden şantajla vaz geçirir. Dr. Rıza Tevfik, öğrencilere asla bu işe karışmamalarını, aksi hâlde Dârülfünûnun başına bin türlü bela getireceklerini söyler. O sıralarda Dârülfünûnda hem öğrenci hem de idari personel olarak görev yapan bir başka tanık da Yahya Kemal’in anlattıklarını doğrular. Bu, Rıza Tevfik’in 16 Mart günkü ikinci ihanetidir. Yahya Kemal’in “deni hilkatinin (alçak yaratılışının) bir marifeti” dediği olay şudur: 15/16 Mart gecesi İngilizlerce yapılan tutuklamalarda bir de Âyan Meclisi üyesi*tevkif edilir. (Âyan) Meclis üyeleri 16 Mart sabahı bu haksız olayı protestoya girişirken onlarıda yine Rıza Tevfik engeller:

“Adalet-i beynelmilel diye bir ey vardır, İngilizler adalet-i beynelmilel nâmına hareket ediyorlar, medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır…”

Bir başka kaynağa göre de Rıza Tevfik, “Üç devlet-i muazzama birkaç caniyi aldı, bunda Meclis’e taarruz yoktur, Meclis haksızdır, protestolarıda haksızdır.”demiştir.

Şehitler Sessiz Sedasız Meçhul Bir Yere Gömüldüler:

Üniversite gençliğinin bu hareketinden telaşa kapılan yetkililer, şehitlerin naşını sadece gömücülerle birkaç kişi haricinde kimsenin bilmediği bir yere gizlice defnettirmiştir. Mezarlara taş vb. gibi hiçbir işaret de konulmamıştır. Türk İstiklal Harbi’ni açık/örtülü destekleyen gazetelerin idarehane ve matbaaları da o gece basıldığından halk bu olaydan haberdar olamaz. Nitekim Anadolu hareketini destekleyen Tasviri Efkâr, Yeni Gün ve İleri gazetelerinin halefi olan gazeteler yayımlanamaz. Yayınına izin verilenler, Peyam ve Alemdar gibi işbirlikçi gazetelerdir. Daha sonraları işleyen sıkı sansür de olayla ilgili bilgi verilmesini engeller.

Yukarıda da değinildiği gibi, aradan ancak 3 yıl geçtikten sonra Tasviri Efkâr olaya fotoğraflı bir haberle yer verir. Ancak haberin veriliş tarihi ilginçtir: 3 Ekim 1923. Bu tarih, işgalcilerin Lozan Barış Antlaşması gereğince İstanbul’dan “geldikleri gibi” gidişlerinin ertesi, Şükrü Naili (Gökberk) Paşa komutasındaki Türk ordusunun İstanbul’a girişinden ise 3 gün öncedir. İstanbul basınının bu zamana kadarki “suskunluğu” anlamlıdır. Türk İstiklal Harbi’nin zaferle sonuçlanması ve Cumhuriyet’in ilanından sonra konuyu yine üniversite gençliği gündeme getirir. Dönemin gazetelerinden İkdam da “Şehitlerimiz Nerede? Şehitlerimize Sahip Çıkalım” başlığıyla bir kampanya başlatır. İkdam, şehitlerin gömüldüğü yeri bilenlerin veya bilgisi olanların gazeteye başvurmaları çağrısında bulunur. Kampanya kısa sürede etkisini gösterir ve yazı işlerine gelen bir haberde, şehitlerin Eyüp Bahariye İplikhane karşısındaki mezarlığa defnedildiği belirtilir. Haberde gömücülerin adları da verilerek bunların bulunması hâlinde mezarların ortaya çıkarılacağı bildirilir.

-Bingöl, 17 Nisan 2009 tarihinde yaptığımız görüşmede gazeteye bu haberi verenin Kemalettin Sami Paşa olduğunu belirtmiştir. Nitekim Kemalettin Sami (Gökçen) Paşa, 15 Nisan1934’te Berlin’de vefatından sonra vasiyeti üzerine 25 Nisan 1934’te İstanbul’da şehit erlerinin yanına gömülmüştür. Bahariye Mezarlığındaki şehitlerin Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ne nakledilmesinden sonra da Paşa’nın kabri yine şehit erlerinin yanına taşınmıştır. Mehmet Mermi Haksan; Eyüpsultan Tarihi, Eyüpsultan Vakfı Yayını, İstanbul, 1996, s.291 vd.-

Bu gelişme üzerine gömücüler bulunur. Onların yer göstermeleriyle şehitlerin üçünün gömüldüğü Eyüp Bahariye Mezarlığındaki kabirler bulunur. Ancak dördüncü şehidin gömüldüğü yer bulunamaz. Hemen oraya şehitlere yakışır 3 kişilik bir mezar yapılır. Ancak hangi şehidin hangi mezara defnedildiği bilinmediğinden, yaptırılan kabirler makam mezarlarıdır. Başlarına birer top mermisi figürü konulan şehitlerin mezarlarına bir de kitabe dikilir. Şehitlerin yaptırılan mezarlarının fotoğrafını 26 Mart 1925 tarihli sayısında kapak yapan “Servetifünûn” da fotoğraf altı olarak şu ibareyi koyar: “Mütareke Zamanının Zulmünü Unutmayalım, Şehitlerimizi Hatırlayalım.” Bu arada şehitlerin gömüldükleri yerin bulunması ve mezarlarının yaptırılmasından sonra defnedildikleri bu yere Şehitlik Mevkisi; hatıralarının ebedi kalması için de Eyüp’teki bir mahalleye Üç Şehitler adı verilmiştir. Kabirlerinin bulunmasından sonra, şehitler mezarları başında her 16 Martta törenlerle anılmıştır. Anma törenlerine Eyüp İdman Yuvası ile MTTB öncülük etmiştir. MTTB’nin 1933 yılında 16 Martı anmak için dağıttığı bir el ilanında bu zamana dek fotoğrafına rastlanılmayan dördüncü şehide de yer verilmiştir.

“1.Ordu Komutanlığı şehitlerimize sahip çıkıyor ”17 Mart 2005 tarihli Hürriyet gazetesinin Karakol Mesajı başlığıyla manşete çektiği haberde, 1.Ordu Komutanlığınca Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’nde bulunan 16 Mart Şehitlerini anma törenine yer verilmiştir. Konuya iç sayfalarında ise “Unutmadık Töreni” başlığıyla yer veren gazetenin haberinde; 1958 yılından bu yana yapılmayan bir töreni dün yeniden düzenleyerek anlamlı bir tepki gösterildiği, İstanbul’un işgal edildiği 16 Mart 1920 günü Şehzadebaşı Karakolu’nda yataklarında uyudukları sırada İngilizler tarafından şehit edilen 6 Türk askeri, şehit edilişlerinin 85’inci yıl dönümünde dün Edirnekapı Şehitliği’ndeki kabirlerinin başında 1’inci Orduya bağlı birliklerde görev yapan orgeneralden albaya kadar çok sayıda üst rütbeli subayın katıldığı askeri bir törenle anıldığı belirtilmiştir.




UNUTMAK İHANETTİR. İHANET İSE YOK OLMAKTIR