Azerbaycan türklerinde alışılmadık, sıra dışı bir olayla karşılaştığında derler ki, "rüyada bile göremezdim" - yani hiç aklıma gelmezdi. Gerçekten insan bazen rüyada gördüklerinin gerçeklikle herhangi bir bağlantısının olup olmadığını anlamakta zorlanır. Ben de çok sık rüya görürüm; bazen çok kısa, bazen de bir film gibi ...
Geçenlerde Rus ve Macar kinematoğrafçılarının birlikte çektikleri "Ferenz Liszt. Sevgi hayalleri" filmine bakmıştım. Film büyük Macar bestecisi, virtüöz piyanisti ve orkestra şefi, senfoni poema tarzının yaratıcısı Ferenz Liszt'in (1811-1886) hayat ve yaratıcılığından bahsediyordu. Belki filmin etkisi ile rüyada ünlü piyanistin Azerbaycan'a - Bakü'ye geldiğini ve hatta benim onun konserini dinlediğimi gördüm. Elbette ki, müzisyenin yaşadığı dönemi de dikkate alırsak, rüyada gördüklerim gerçeklikten çok uzaktı. Ama onlar bana çoktan okumuş olduğum bir hikayeyi hatırlattı: Azerbaycan'lı bey kızı Seyare hanımla Macar müzisyeni Ferenz Liszt'in yarım kalmış aşk hikâyesini ...
Malumdur ki, F.Liszt konser etkinliği ile Avrupa'nın birçok ülkesinde olmuştur. Burada belirtmek istiyorum ki, ünlü müzisyen 1847 yılı 8 Haziran'da Türkiye'ye - İstanbul'a da gelmiş, aynı gün Padişah Abdülmecit’in huzuruna çıkmıştır. Sanatçı iki akşam üst üste Çırağan Sarayı’nda konserler vermiştir. Yaklaşık olarak bir ay İstanbul’da kalan piyano virtüözü Devlet adamlarının, özellikle Padişah Abdülmecit’in ve Sadrazam Reşit Paşa’nın büyük takdirini görmüştür. Ferenz Liszt ünlü İtalyan müzisyen Guiseppe Donizettinin (Donizetti bu dönemde Osmanlı Sarayın'da yaşıyordu ve Osmanlı Askeri Bando'sunu yaratmıştı) Abdülmecit için bestelelediği Mecidiye Marşı üzerine piyano için varyasyon çalışmaları yapmış ve bunları Sultan Abdülmecit’e taktim etmiştir. Bütün çalışmalarından dolayı üstat müzisyene beratıyla birlikte bir Osmanlı Nişanı verilmiştir.
F.Liszt konser programıyla üç kez (1842, 1843 ve 1847 yıllarında) Rusya'da olmuş, S.Petersburg ve Moskova'da büyük bir başarı ile konserler vermiştir. Maestro Rusya'ya ilk gelişinde Azerbaycan'ın Gence şehri yakınlarında alman kolonistləri tarafından kurulmuş Yelenendorf (şimdiki Göygöl) kentini de ziyaret etmiş, Seyare hanımla da o zaman tanışmıştır.
Burada sayın okuyucular için küçük bir dipnot vermek istiyorum. Çarlık Rusya'sı XIX yüzyılın başlarında Vürttemberg krallığından gelmiş Protestan ve bölücü Alman tarikatçilerini kendisinin işgal ettiği topraklarda tarım alanlarını ve kustar sanayiyi geliştirmek, Hıristiyanlığı, özellikle de Kuzey Azerbaycan'da, yaymak ve Müslümanları bu dine çekmek amacıyla Kafkasya'da yerleştirmiştir. Azerbaycan'da ilk Alman kolonisi 1819 yılının baharında kurulmuştur. Bu dönemde Tiflis'ten Yelizavetpol'a (şimdiki Gence) aktarılan 118 alman ailesi Gence yakınlarında büyük Rus knyazı Mihail Pavloviç'in (çar I. Nikolay'ın kardeşi) eşi büyük knyaginya Yelena Pavlovna'nın (o, aslen Vürttemberg prensesi idi ve Çar Sarayı'nda Vürttemberg göçmenlernin koruyuculuğunu yapıyordu) şerefine Yelenendorf adlandırdıkları koloninin esasını koymuştu. Sonraki yıllarda Azerbaycan'ın batı bölgesinde bir çok Alman kolonileri salınmıştı, ama bu mesele bizim konuya dahil olmadığından sohbeti burda tamamlıyorum.
Böylece, maestro Ferenz Liszt'in Yelenendorf'lu Almanlar karşısında çıkışı planlanıyordu ve kasaba halkı bu görüşü büyük sevinç ve heyecanla bekliyordu. Kasaba reisi Kristofor Forer hürmetli misafirin karşılanması için geniş program tasarlayarak maestronun seferini düzenleyen Yelenendorf okulunun kurucusu ve öğretmeni Jacob Kraus'a sunmuştu. Programda ünlü müzisyenin ceylan avına götürüleceği, avdan dönerken ise yolustu Alabaşlı köyünde, X.Forerin çok iyi tanıdığı Mustafa Bey'in malikanesinde ağırlanacağı da öngörülmüştü.
Mustafa Bey Gurbanbeyov imkanlı, hem de çağdaş düşünceli kişi idi; Tiflis'te hukuk eğitimi almıştı, köyde geniş üzüm bağları vardı. Alman kolonicileri, özellikle de Kristofor Forer'le karşılıklı işbirliği yapıyordu. Onların işbirliği dostluğa dönüşmüştü. X.Forer zaman zaman ailesi ile birlikte Mustafa Bey'in misafiri olur, onunla uzun uzun sohbetleşiyordu. Böyle görüşlerden biri Mustafa Bey'in ufacık kızı Seyare'nin hayatına önemli etki gösterdi. Kristofor Ağa'nın kızları ile ünsiyet Seyare'nin yeteneklerini ortaya çıkarır: o, gün boyunca öğrendiği alman sözleriyle fikrini izah edebiliyor, misafirin kızlarına katılarak şarkı söylüyor, Alman dansı yapıyor. Seyare'nin becerisini gören Kristofor Ağa Mustafa Bey'e kızı için alman mürebbisi tutmayı tavsiye ediyor, "kızının iyi yeteneği var, koy Alman dilini, coğrafi ve müzik öğrensin" diyor. Mustafa Bey kesin cevap vermese de, fikir ona ilginç geliyor, "neden olmasın, zaten Seyare eğitim almalıdır, Kur'an'ı, okuyup yazmayı, hesap öğrenmelidir" diye düşünür.
Kısa bir süre sonra Kristofor Ağa'nın garantisi ile Yelenendorf okulunun mezunu alman kızı hanım Gilda Mustafa Bey'in evinde Seyare'ye ders vermeye başlar.
... Yıllar geçer. Seyare hanım Gilda'nın ona verdiği tüm bilgileri benimsemiş, Almancayı ana dili gibi öğrenmişti. Mustafa Bey'in Almanya'dan getirttiği küçük piyanoda çalmayı bile öğrenmişti. Küçük hanımın Ferenz Liszt'le gıyabi tanışması da bu zaman olmuştu; hanım Gilda daha çok bestecinin senfoni poemalarını çalıyordu ve onun hakkında bildiklerini Seyare'ye de konuşuyordu.
Tüm Avrupa'nın hayran kaldığı, kralların ayaqüstte alkışladığı Ferenz Liszt'in Gencebasar'a - Yelenendorf'a geleceğini de genç Seyare hanım Gilda'dan ve onun kız kardeşi hanım Helen'dən duymuştu.
Ferenz Liszt Yelenendorf'a geldiği zamanlarda 30 yaşlarındaydı ve artık üç çocuk atasıydı. Ama artık birkaç sene idi ki, çocuklarının annesi grafinya Mari d'Agu onu terk etmişti.
Ferenz Liszt Yelenendorf'da büyük heyecan ve tentene ile karşılandı. Ben onun Yelenendorf'la, buradakı Alman kolonistlerinin yaşam tarzı ve başarıları ile tanışlığından fazla bahsetmeden, konseri hakkında ufak bilgi vermek istiyorum. Maestro'nun konseri ibadet evinde yapılıyordu. Seyirciler ibadet evinin avlusuna toplaşmışdılar. Bunlar arasında genç ve güzel Seyare hanım da vardı. Konser başlandı, oldukça yakışıklı olan Liszt piyanonun arkasına geçti ve herkesi müziğin büyüsüne düşürdü. Seyare nefesini çekmeden onun muhteşem ifasını dinliyor, gözlerini parmaklarından çekmiyordu. Bu virtüöz piyanist onu ifası ile büyülemişti.
Ertesi gün ünlü konuk ve ona eşlik eden kişiler avdan sonra Alabaşlı köyüne - Mustafa Bey'in malikanesine geldiler. Ev sahibi misafirleri lâyıkıyla karşılamak için büyük hazırlık görmüştü. Malikanede büyük canlanma vardı, ağadan nökere, hanımdan hizmetçiye kadar herkes partinin yüksek düzeyde geçmesine çalışıyordu. Gördükleri Liszt'de büyük ilgi uyandırmıştı. Bu arada Jacob Kraus artık hanım Gildanı Liszt'e sunmuş ve kısa takdimatdan sonra Mustafa Bey'in kızının mürebbisi olduğunu söylemişti. Mürebbisini dikkatten bırakmayan Seyare hanım tereddütle ona yaklaşıp kolundan tuttu. Hanım Gilda Seyareni maestroya takdim ederek "Bay Liszt, bu da telebem Seyare hanım, tanışın. Sizi Yelenendorf'da birlikte dinledik. O, Almanca konuşuyor ve sizin eserlerinizi ifa ediyor" dedi. Liszt'le Seyare hanım göz göze geldi, genç kızın güzelliği, büyük, ala gözleri, utançtan daha da kızarmış al yanakları onu adeta büyüledi.
Ertesi gün erkenden misafirler Mustafa Bey'in malikanesini terk ettiler, ama Ferenz Liszt onun için özel fayton gelene kadar beklemeliydi. Hanım Gilda Seyare hanımla birlikte Ferenz Liszt'e malikanenin arazisini gösteriyor, maestronun sorularını cevaplıyordu. F.Liszt yerel örf ve geleneklerle ilgili, özellikle de bir yabancının yerli kızla evlenmek isteğinin nasıl gerçekleşe bileceği hakkında pek sorular vermişti. Müzisyen bu soruları boş yere vermiyordu, o, aşık olmuştu ve kendi sevgisinde tam emin idi, gelecek hayatını Seyare'siz hayal etmiyordu. O, tüm engelleri, sıkıntıları def ederek Seyare hanımla evlenmeyi düşünüyordu ve fikrinde kararlı idi. Avrupa'dakı çalışmalarını düzenine koyup Seyare'nin peşinde Yelizavetpol'a - Alabaslı'ya gelecekti. Hatta arada fırsat bulup fikrini Seyare hanıma da bildirmişti ve ondan olumlu yanıt almıştı.
Nihayet, maestronu Yelenendorf'a götürecek fayton geldi, ayrılık vakti yetişti. Ferenz Liszt parmağındaki yüzüğü çıkarıp Seyare hanıma verdi. Yüzüğün üzerinde "usanmadan bekleyeceğim" sözleri yazılıyordu.
Ferenz Liszt'in Yelenendorf'a seferi sona yetdi ve o, S.Petersburg'a doğru hareket etti. Fakat maestro bir daha Kafkasya'ya, Yelizavetpol'a (Gence) gelmedi. Nedeni ise tarihin karanlıklarında gizlidir. Bazıları Liszt'in Çar I. Nikolay'ın gazabına gelmesi, Petersburg konserinden sonra Rusya'dan çıkarılması ve Rusya'ya gelişinin yasaklanması hakkında haberi tekrarlıyor, bir kısım araştırmacılar ise şöyle olayın olmadığını esaslandırmağa çalışyorlar.
... Yıllar geçti, Mustafa Bey kızı Seyare'ni ne kadar dile tutsa da, o, evlenmeye razılık vermiyor, her babasının tekidli sözleri karşısında inatla susuyor, büyük, ala gözleri ile parmağındaki yüzükdeki yazıya bakıyordu: "usanmadan bekleyeceğim" ...