Elmas Yıldırım - (asıl adı Yıldırım Almaszade, 1907-1952) Azerbaycan göç şiirinin seçkin temsilcilerinden biridir. Hem hayat hikayesi, hem de benzersiz üslup tarzı ve şiirsel yaratıcılığı ile farklanan Elmas Yıldırım'ın şiirleri gam, hasret ve ayrılık duyguları ile yoğrulmuştu.
Elmas Yıldırım 1907 yılı Mart ayının 25-de Bakü'nün Kale köyünde doğdu. Azerbaycan'da Sovyet hakimiyeti kurulduktan sonra Elmas Yıldırım milli ruhlu eserlerine göre ve bey soyundan olduğu için Sovyet totaliter rejimi tarafından takip edilir. Zengin tüccar oğlu olduğu için onu hatta eğitim aldığı Azerbaycan Devlet Üniversitesi Doğu edebiyatı bölümünden hariç ediyorlar. Buna rağmen genç şair yaratıcılığını devam eder ve on dokuz yaşında (1926 yılında) şair Süleyman Rüstemle birlikte "Dün - bugün" adlı şiir toplusunun yazarı olur.
Elmas Yıldırım ilk şiirleri ile geniş kitlelerin beğenisini kazanıyor. Fakat iktidarın yüksek daireleri onun şiirlerinden rahatsız olur, çünkü şairin sınıfsal kökeni, müsavatçılarla akide birliği, Türkiye'yle ilişkileri, Turancılık davası Sovyet rejiminin kurallarına uygun değildi. İşte bu yıllardan da Elmas Yıldırım'ın trajik günleri başlıyor.
1928 yılında şiirlerinin milliyetçi ruhuna göre şair Dağıstan'a sürgün edilir. Sürgünde "Dağlardan anılar", "Lezgi elleri", "Kırım'da akşamlar", "Selimxan" ve "Günah kimde?" adlı şiirlerini yazıyor. 1930 yılında sürgünden Bakü'ye dönür ve "Dağlar seslenirken" şiir toplusunu çıkardı. Fakat kitap sansürden geçmiyor ve E.Yıldırımın Azerbaycan Yazarlar Birliği'nden kovulmasına neden olur. Bu kez onu Türkmenistan'a sürgün ediyorlar. Burada şair Aşkabatta eğitiminde yer alıyor, İran ve Kafkasya mühacirlerinin çocuklarının eğitim gördüğü okulda öğretmenlik yapıyor, devamlı olarak basınla işbirliği yapıyor, radyo için verilişler hazırlıyor, sanatsal yaratıcılıkla meşkul oluyor. Aşkabatta çıkan "Zahmet" gazetesinde şiirlerini ve makalelerini yayınlamakla, şair edebi camianın dikkat ve ilgisini çekiyor. Fakat burada da ona rahatlık vermiyor, etkinliğini ve yazılarını takip ve teftiş ediyor, baskılara maruz koyuyorlar.
Bununla da E.Yıİldırımın Türkmenistan'da kalması tehlikeli olur ve o, 1933 yazında eşi ve bebek oğlu ile kaçak yolu ile İran'a gitmeye çalışıyor. Fakat serhedçiler tarafından tutuklanarak bir aya yakın hapsda işkencelere maruz kalır. Özgürlüğünü kazandıktan sonra Yıldırım bir süre Meşhed, Tahran ve Tebriz'de yaşamış, maddi durumunun kötü olmasına rağmen şiirsel yaratıcılığını sürdürmüştür.
Elmas Yıldırım 1934 yılından Türkiye'de yerleşmiş, ömrünün sonlarına kadar burada yaşamıştır. O, Palu, Elazıq, Tunceli, Malatya bölgelerinde öğretmen vekili, kasaba belediyesinde katip, memur olarak faaliyet göstermiş, sanatsal yaratıcılıkla meşkul olmuştur. Türkiye mühacireti şairin yaratıcılığında özel bir dönem oluşturmuştur. E.Yıldırımın şiirleri esas itibarı ile Türkiye'de yayınlanan "Çınar altı", "Gökbörü", "Bozkurt", "Orkun", "Özleyiş", "Komunizmle mücadele", Almanya'da Azerbaycan mühaciretinin yayın organı olan "Kurtuluş" dergilerinde, Van ve Malatya'da çıkan yerel gazetelerde yayınlanırdı.
Elmas Yıldırım 1952 yılı ocak ayının 14-de vefat etmiş ve Malatya'da defnolunmuştur.
Mühaciretde yaşamaya mecbur olan E.Yıldırımın şiirlerinde Vatansızlığın acıları, ağrıları, milletin başına getirilen musibetler yansıtılır. Bu açıdan onun "Kara destan" şiiri okuyucular için çok ilginç olabilir. Yazar şiirde bir yandan Türklüğün eski ve şerefli tarihini vereqleye bilmiş, başka bir taraftan ise onun düştüğü müsibetli günleri kalp ağrısı ile kaleme almıştır. Şiirde Sovyet imperiyasında esaret altında yaşayan Türk ellerinin ağır ve sefil durumu tasvir olunsa da, düşünüyoruz ki, eser bütün Türk dünyasının bugün karşılaştığı belaları temsil eder.
Elmas Yıldırım
“KARA DESTAN”
Kimse bilmez Tanrıdağın yaşını,
Duman tutmuş Altayların başını,
Uçurmuştur baştan devlet kuşunu,
Servetine yüz çevirmiş zaman hey...
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey...
Dört bir yana dağılmış Türk soyları,
Sönmüş ocak, göçüp gitmiş boyları,
Dertli dertli akar bozkır çayları
Saklar içten gizli ümit, gümân, hey...
Koca Türkün düştüğü gün yaman hey...
Ak alnına kara yazı yazılmış,
Yaylalarda düğün, dernek bozulmuş.
Gelinlerin gür saçları çözülmüş,
Yâd’a kalmış diler elden aman hey...
Koca Türkün düştüğü hal yaman hey...
Dağdan dağa çarpıp gitmiş doğanlar,
Kayalarda iz bırakmış al kanlar
Ordulara buyruk vermez İlhanlar,
Nerde kalmış setler yıkan ferman hey..
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey..
Harap olmuş Buharası, başkendi,
Matem tutmuş “Semerkandı”, Taşkendi,
Kendi söyler, döker gözden yaş kendi..
Ne ozan var, ne yazan, ne şaman hey...
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey...
Kazan, Başkurt batmış, Kırım sürülmüş,
Benim çekik gözlü yârim sürülmüş,
Konum-komşum bütün varım sürülmüş,
Bulunur mu Sibiryada iman hey,
Koca Türkün düştüğü hal yaman hey...
Türk illeri bir birine yadlanır,
Kazak, Kırız, Türkmen, Özbek adlanır,
Azerî Türk yanar içten odlanır,
Ana yurdun içten hali duman hey,
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey...
Orkun çağlar, yatmış iller ayılmaz,
Tarım çayı doğru yola koyulmaz,
Hey... seslenir Amuderya duyulmaz,
Sırderyada kalmamıştır derman hey...
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey...
Hazar coşar, haber salır Kür` üne,
Akar gider Kür sürüne sürüne,
İdil ağlar-Altın Ordu yerine,
Aral kendi varlığından pişman hey..
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey...
Azerbaycan dert içinde boğulmuş,
Sevenleri diyar diyar kovulmuş,
Ağla şair ağla, yurdun dağılmış,
Nerde kopuz, nerde kırık keman hey...
Nerde büyük vatan, nerde Turan hey...