- ARAP ALFABESİNDEN LATİN ALFABESİNE GEÇİŞ TARTIŞMALARI
- ATATÜRK VE CUMHURİYET VİZYONU
- ATATÜRK MODERNLEŞME VE MİLLİLEŞME ÇABALARINI İZLİYORDU
Atatürk’ün fikir dünyası; ortaokul yıllarında Namık Kemal’den (vatan ve hürriyet), lise yıllarında Tevfik Fikret’ten (medeniyetçilik) ve daha ileri yaşlarında Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’dan (Türkçülük) etkilenmiştir.
Atatürk ve Cumhuriyet’in vizyonu, 18. yüzyıldan başlayan modernleşme ve millileşme çalışmalarının birikimi ve deneyimi göz önünde bulundurularak özgün biçimde oluşturulmuştur. Devrimler, bir gecede değil, iki yüz yıllık bir sürecin sentezi ve sistematize edilmesi sonucu hayata geçmiştir.
- ATATÜRK TÜRK MİLLETİNİ,
MİLLET KURTARICISINI TANIDI
Osmanlı devleti, I. Dünya Savaşı sonunda müttefikleri ile birlikte mağlup sayılınca İstanbul dahil, vatanımızın yarıdan fazlası İtilaf Devletleri ve Yunanlılar tarafından işgal edildi, orduları dağıtıldı. Millet, hürriyet ve istiklâlini tamamen kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Kurtuluş ümidini tamamen kaybetmişti.
- YENİ DEVLET: EĞİTİM - EKONOMİ
- Türk milletinin hürriyet ve istiklâlini kazanma ümidini yeniden uyandırarak Türk vatanını kurtarmak,
- Yıkılması mukadder olan Osmanlı devletinin yerine yeni bir Türk devleti kurmak.
- Bu düşünce ve inançla “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek yola çıktı. “Ya istiklâl, ya ölüm!” diyerek adım adım özgürlük ve bağımsızlık hedefine doğru ilerledi.
- Kurtuluş yolunda ilerlerken, kurulacak devletin iki ayak üzerinde güçlü bir devlet olacağına inanıyordu:
- ATATÜRK’ÜN İLK ÖNCELİĞİ: EĞİTİM
1. Eğitim milli olmalıdır.
2. Milli terbiye programında, milletimizin gelişmesine engel olan ve o güne kadar uygulanan eski eğitim içinde yer alan hurafeler ile bize uygun olmayan yabancı etkiler -ister doğudan gelsin ister batıdan- bulunmamalıdır.
- 1. MAARİF KONGRESİ
4. Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına her türlü zorluk karşısında yılmamaları öğretilmelidir.
5. Aileler de çocuklarının gelecekleri için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıdır.
- 1. MAARİF KONGRESİ
Atatürk: “Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlaklı, karakterli, Cumhuriyetçi, inkılapçı, müspet, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, muhakemeli, iradeli, hayatta tesadüf edeceği engelleri yenmeye kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de eğitim programlarını ve sistemlerini ona göre düzenlemelidir”
- İZMİR İKTİSAT KONGRESİ-ALFABE
(17 ŞUBAT-4 MART1923)
1922 yılında Azerbaycan’da yapılan alfabe tartışmaları bu kongreye de yansıdı. Lâtin alfabesinin kabulü teklifi, en somut olarak İzmir İktisat Kongresi’nin 21 Şubat 1923 tarihli oturumunda kongrenin işçi delegelerinden İzmirli Ali Nazmi ve iki arkadaşı tarafından yapıldı. Başkan Kazım Karabekir bu teklifi, “Lâtin harflerinin İslâm birliğini bozacağı” gerekçesiyle gündeme alınmadı.
- TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU
Bu yasa ile ülkedeki bütün eğitim kurumları Maarif Vekaleti’ne (Millî Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmıştır.
- ARAP ALFABESİNDEN LATİN ALFABESİNE GEÇİŞ TARTIŞMALARI
- ARAP ALFABESİNDEN LATİN ALFABESİNE GEÇİŞ TARTIŞMALARI
- Atatürk, daha genç bir subayken yazı ve dil konusunda bilgi ve düşüncelerini geliştirmişti ve Latin alfabesinin kabul edilmesi düşüncesini savunuyordu. Bu nedenle Türk dünyasında alfabe konusundaki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bu gaye ile 1926 yılında Bakü’de toplanan Türk ve yabancı Türkologların katıldığı Birinci Türkoloji Kurultayı’na, Türkiye’yi temsilen Köprülüzade Mehmet Fuat ile Hüseyinzade Ali Beyleri gönderdi.
- Türkoloji tarihinde son derece önemli bir yere sahip olan Bakü Birinci Türkoloji Kurultayı, 26 Şubat-6 Mart 1926 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Günler süren uzun tartışmalardan sonra kurultayın 17. oturumunda, Türk soylu halkların çoğunlukta olduğu cumhuriyetlerde Latin alfabesinden alınan harflerden oluşan “Birleştirilmiş Yeni Türk Elifbası”na geçilmesine karar verildi.
- ARAP ALFABESİNDEN LATİN ALFABESİNE GEÇİŞ TARTIŞMALARI
İlerlemenin önündeki en büyük engel cehaletti. Bunun için, milletin en kısa zamanda okur-yazar hale getirilmesi gerekiyordu.
Mustafa Kemal, milleti bu durumdan kurtarmanın yolunu şöyle ifade etmiştir: "Büyük Türk milleti, cehaletten az emekle kısa yoldan ancak; kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Lâtin esasından alınan Türk alfabesidir."
- 1923-1924 ÖĞRETİM YILINDA EĞİTİMİMİZ
- 1923-1924 eğitim-öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 12 milyondur. Bu nüfusun erkeklerde yüzde 7’si ve kadınların sadece binde 4’ü okuryazardır.
- Bu yıllarda Türkiye’de 4.894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise, 64 meslek okulu, 9 fakülte ve yüksekokul olmak üzere toplam 5.062 öğretim kurumu vardır.
- Bu okullarda görevli olan öğretmen ve öğretim üyesi sayısı ise toplam 11.918’dir.
- İlkokullarda 341.941, ortaokullarda 5.905, liselerde 1.241, meslek okullarında 6.547 ve yüksek öğretimde 2.914 olmak üzere toplam 358.548 öğrenci vardır.
- EĞİTİM ALANINDA YAPILANLAR
Atatürk 1924 yılında Amerikalı eğitim filozofu John Dewey’i Türkiye‘nin eğitimi ile ilgili bir rapor hazırlaması için davet etti. Köy Enstitüsü kurulması fikri, ilk kez John Dewey tarafından savunuldu.
Dewey, özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye'de okulun yerel koşullara uyarlanması sorunu eğitim felsefesinin özünü oluşturuyordu.
- «Milletin yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyorsa, insan olan utanmalıdır»
"Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli zengin dilimiz yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. ...Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir toplumun yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanlar utanmalıdır."
- EĞİTİM ALANINDA YAPILANLAR
Eğitim seferberliğinin başladığı ilk yılda 20.487 derslik açılmış; 1.075.500 kişi bu okullara devam etmiş ve 597.010 kişi okuma yazma öğrenerek belge almıştır. Üç yılda 1.5 milyon vatandaş okuryazar hale getirilmiştir. 1928-1935 arasında “Millet Mektepleri” adıyla hizmet veren yaygın öğretim kurumları, 1936-1950 yılları arasında “Ulus Okulları” adıyla hizmete devam etmiştir.
- (1923-1938) EĞİTİM ALANINDA YAPILANLAR
- 1923-1938 arasında Türkiye nüfusu % 38 oranında arttı.
- ilköğretimdeki öğretmen sayısı % 154 arttı. Özellikle kadın öğretmen sayısı % 352 arttı.
- Kız öğrenciler % 323 arttı.
- Ortaokullardaki öğrenciler %1255 arttı.
- Liselerdeki öğrenci sayısı % 1692 arttı.
- Yeni açılan ilkokul sayısı % 137, ortaokul sayısı % 194 ve lise sayısı % 296’lık bir artış gösterdi.
- Üniversitelerdeki öğrenci sayısı ise % 328 arttı.
- KÖY EĞİTMEN KURSLARI’NDAN KÖY ENSTİTÜLERİ’NE
1923-1940 arasında köy okullarına öğretmen yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanları Mustafa Necati, Reşit Galip ve Saffet Arıkan dönemlerinde «Köy Eğitmen Kursları» ve «Köy Öğretmen Okulları» açılmıştır.
Bunlar, Köy Enstitülerinin alt yapısını oluşturmuşlardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından hayata geçirilmiştir.
- KÖY ENSTİTÜLERİ AÇILDI (1940)
İlkokul öğretmeni yetiştirmek üzere kurulan üzere Köy Enstitüleri ile ilgili 3803 sayılı yasa, mecliste 17 Nisan 1940 tarihinde oybirliği ile kabul edildi.
Yurt geneline dengeli bir şekilde yayılmış 21 KÖY ENSTİTÜSÜ açıldı.
- KÖY ENSTİTÜLERİ AÇILDI
- KÖY ENSTİTÜLERİ
1. Akçadağ/Malatya 1940
2. Akpınar-Ladik/ Samsun 1940
3. Aksu/Antalya 1940
4. Arifiye/Sakarya 1940
5. Beşikdüzü/Trabzon 1940
6. Cılavuz/Kars 1940
7. Çifteler/Eskişehir 1939
8. Dicle/Diyarbakır 1944
9. Düziçi/Adana 1940
10. Ernis-Erciş/Van 1948
11. Gölköy/Kastamonu 1939
- KÖY ENSTİTÜLERİ
13. Hasanoğlan/Ankara 1941
14. İvriz/Konya 1941
15. Kepirtepe/ Kırklareli 1939
16. Kızılçullu/İzmir 1939
17. Ortaklar/Aydın 1944
18. Pamukpınar/Sivas 1941
19. Pazarören/Kayseri 1940
20. Pulur/Erzurum 1942
21. Savaştepe/Balıkesir 1940
- İŞ İÇİNDE EĞİTİM
Harç kararken kimya, binanın çatısını yaparken Pisagor teoremini ve elektrik döşerken teknik öğreniyorlar. Köy Enstitüleri sadece bir öğretmen yetiştirme kurumu değildir. Köy Enstitüleri eğitim sistemi, ezberci olmayan, hayatın gerçek problemleri üzerinden öğrenmeyi sağlayan bir eğitim sistemidir.
- EĞİTİM-ÜRETİM-SANAT İÇ İÇE
Köy Enstitülerinde 1940-1954 yılları arasında 6.875 eğitmen, 17.341 öğretmen ve 1.599 sağlık görevlisi yetiştirildi.
Köy Enstitülerinde; hayatın gerçeklerini uygulayarak öğrenen, ezberciliği reddeden, özgür ve eleştirel düşünceli, demokrat, köyü ve köylüyü seven, fedakâr, öğretmeyi ibadet kabul eden, teşkilatçı, aktif ve idealist bireyler yetiştiriliyordu. Bu okullarda çok sayıda yazar ve sanatçı da yetişti.
(devam edecek)