Bir önceki yazım da Dursun Ali Rendağ Kardeşimiz ile ilgili uzun bir yazı yazdım ve kendime göre onu anlattığım kanaatine varmıştım.
Allaha kul olma yarışında bölgesinin dışında çok ta tanınmayan bir Allah dostunu tanıttığıma inanmış ve bu sebeple huzurluydum. Çünkü, hakkındaki yazılan yazılarla değil bizzat onun gençken aynı evde kalmış olduğu arkadaşları, mesai arkadaşları, gönüldaşları, onunla yan yana bulunarak sohbet etmiş arkadaşları, öğrencileri ve komşularının ifadelerine yer vererek yazılanların haricinde yaşanmış ama yazılmamış hikayelere şahitlik etmiş kişilerin beyanlarına daha çok yer vermiştim.
Ve daha önce kaleme aldığım ve tarih yazı serime devam etmeyi düşünüyordum. Ufak ufak ta yazımı nasıl yazmaya devam edeceğimin planlarını yapıyordum.
Ali Rendağ’la ilgili yazımı yazdıktan sonra İstanbul Atatürk Eğitim enstitüsünden okul arkadaşım ve gönüldaşım Kocaali’li Rıdvan Yürükçü ile yazım hakkında konuşmuştuk. Benim kaldığım yere yakın Melenağzı Köyündeki çarşıdaki ilk bakkalın arkadaşı olduğunu ve onu ziyarete geleceğini ifade etmişti. Bende geleceğin zaman beni ararsın Melenağzı’ndaki Rıhtım Çay Bahçelerinde sohbet ederiz demiştim. Bayramın son günlerinde Rıdvan Yürükçü aradı ve Rıhtım Çay Bahçelerinin birinde öğlen namazından sonra buluşmak için sözleştik.
Melenağzı’na gittiğimde Rıdvan Yürükçü, Emekli Okul Müdürü ağabeyisi Orhan Yürükçü ve oğlu orada idi. Sohbete başladık…
Sohbetimizin öznesi rahmetli Dursun Ali Rendağ’dı. Orhan Yürükçü “ Sabahları ne zaman çarşıya çıksam Dursun Ali Rendağ’ı pastanede salep içerken görürdüm. Ama pastanede dolu insan ve hepsi salep içiyor. Beni görünce seviniyor. Yanıma geliyor Orhan iyi ki seni gördüm. Bu kişilere salep ısmarladım ama cebimde para yok. Bana borç ver lütfen. Hemen yeterince bir miktar veriyorum. Çok geçmeden beni telefonla arıyor. Orhan Bey kardeşim para yetmedi biraz daha borç verirsen çok iyi olacak diyor. Ali Aga ne oldu verdiklerim diye sorunca da; ya kardaş yeni insanlar geldi onlara da ısmarladım diyordu. Ve bana dönerek Mehmet Bey Ali Beyin cebinde hiç para olmazdı. Çünkü o herkese bir şey ısmarlardı. Onun olduğu bir yerde kimse para veremezdi. Çünkü asla birinin hesap ödemesine müsaade etmiyordu. Kendi evinde yaşanacak vaziyet olmamasına rağmen o hep başkalarını düşünüyordu… O Allah için kızar Allah için tepki gösterirdi. Ama tepki gösterdikten sonra kim olursa olsun niçin tepki verdiğini izah ederek gönlünü alırdı. Ama asla hakkı savunmayı terk etmezdi” dedi.
28 Temmuzda Kocaali eski belediye başkanıyla, ve 2 Temmuzda da Almanya’dan gelen arkadaşımla Atatürk Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümünden sorumlu Eski Müdür Yardımcısı Recep Ali Küçük Bey Hocamızı ziyaret ettiğimizde konu yine Dursun Ali Rendağ’dı. Recep Ali Küçük Hocamız Ali kardeşimiz için şunları söyledi:
Ali Aga’nın dilinde hayır, olmaz, lafı yoktu. İnsanları asla kırmazdı. İnsanlara yardım etmeyi çok severdi. Onun Kocaali’deki spor çalışmalarına da çok büyük katkıları vardı. Rahmetli öldüğünde Kocaali’nin Merkez Camii’nde cenazesi geldiğinde o büyük meydan dolmuştu. Biz cenaze namazını kılmak için camiden dışarı çıkamadık ve cenaze namazını caminin içinde kılmak zorunda kaldık. Ben Kocaali’de böyle kalabalık bir cenaze namazının daha kılındığını görmedim.
Ali Aga Kocaali’lerin ve onu tanıyanların aradığı gönül ehli bir dervişti. O Allaha hakiki kul, efendimize hakiki ümmet olmanın yolunda ömrünü adamış çok bilinçli bire müslümandı” dedi.
28 Temmuz günü Karasu’dan Kocaali’ye dönmüş ve alış verişimi tamamlayıp Yayla Mahallesinden aşağı inerken Dursun Ali Rendağ’ın hatırasına düzenlenen Edebi Portre ve Öğretmenime Mektup Yarışmasında ödül kazanan Eserler Kitabı olan “ Aynadaki Farklı Yüzler” isimli kitabı Türk Eğitim-Sen Kocaali İlçe Başkanı İlker Turan Ertürk Bey’in okumam için bıraktığı kahvehaneden almak için indiğimde kahvenin bahçesinde Dursun Ali Rendağ’ın mahalle arkadaşı, yüksek okul arkadaşı, öğretmen arkadaşı, mesai arkadaşı Rıdvan Yürükçü beni gördü. Oturalım hocam dedi. Oturduk.
Bana bırakılan kitabı masama koydular. Ve hemen Ali Rendağ konuşulmaya başlandı. Ve daha önce mezarını ziyaret ettiğimizde aynı mezarlıkta oğlunun kabrine her gün gelerek ziyaret ederek dua okuduğunu öğrendiğim adamı da orada gördüm.
Rahmetli Rendağ’ı konuşulurken o kişide masamıza oturmak için izin isteyince hemen buyur ettik. Adının Hamza Cambaz ve bankadan emekli olduğunu öğrendiğim kişi anlatmaya başladı. “Ali Agamız Bolu Erkek Öğretmen Okuluna gittikten bir yıl sonra da ben ticaret lisesinde okumak için Bolu’ya gitmiştim. Ali Aga bir yıl önce Matematikten kaldığı için yatılılık hakkını kaybettiği için yatılılık hakkını kaybetmişti. Bu sebeple bir evde birlikte kalıyorduk. O çok güzel futbol oynuyordu. Herkes onu parmakla gösteriyordu. Mengen Sporda oynuyor ve maç başına ona 10tl veriyorlardı. O parayı bize ve arkadaşlarına harcıyordu. Birkaç kerede benim takıma girmeme vesile olmuştu. İyi oynayamama rağmen bana da üç ya da dört lira vermişlerdi. Benim durumum onunkinden daha kötü idi onun için beni hep koruyordu” dedi.
Ve gözlerinden yaş gelirken şunu anlattı: “ Ölen oğlum onun öğrencisi idi. Oğlum okulu bitirdikten sonra onu Ukrayna’da okutuyordum ve param yetmiyordu. Oğlum her geldiğinde onu mutlaka yanına çağırır ve cebine üç yüz lira para koyar ve bunu her ay tekrar ederdi. Ne kadar itiraz ettimse de beni dinlemiyordu ve ona benim evladım sayılır diyordu.
Onun cenazesinde mahşeri bir kalabalık vardı. Kocaali halkı, onu seven öğrencileri, dostları Türkiye’nin hatta yurt dışından gelerek cenazeye katılan bir çok kişi oldu. Ben böyle kalabalık bir cenaze daha görmedim” dedi. Göz yaşlarını silerek konuşmasını “O bambaşkaydı. O Kocaali’nin Ali Aga’sıydı ” diyerek sözlerini bitirdi.
Masamızdaki diğer kişiler de Ali Rendağ ile ilgili onu övücü şeyler söylediler. Onun bir çok özelliğinde bahsettiler.
Son olarak onun mahallesinden ve ona ağabey diyerek büyüyerek onun hayatının her safhasından haberi olan Rıdvan Yürükçü kardeşimize döndüm. Rıdvan kardeşimiz takdiri ilahi sonucu ondan bir sene önce Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümüne girmiş Ali Rendağ ve Rıdvan’ın ağabeyi Orhan Yörükçü bir yıl sonra kazanmışlar ve Rendağ ve Yürükçü kardeşler mezun oluncaya kadar aynı evde kalmışlar. Ali Rendağ, Edirne, Akçakoca Melanağzından sonra Abidin Serhoş Çok Programlı Lisesine atanmış ve bu lisede birlikte görev yapmışlar.
Rıdvan Yürükçü anlatıyor: “Biz Atatürk Eğitimde okuyken İstanbul’un karşı yakasından okulumuza gelenlerin arkadaşlarımızın saldırıya uğramaması için okul civarında ve yurtta kalan arkadaşlarla karşı tarafa gidecek arkadaşlarla Kadıköy İskelesinden vapura birlikte binip onları Eminönü ve ya Sirkeciye güvenle bırakıp bizde aynı vapurla geri geliyorduk. Bu durum böyle devam ederken bir gün arkadaşlar vapurda aşırı sol militanları görünce onları bayağı hırpalamışlar. Durumu fark eden bir astsubay gerekli yerlere haber veriyor ve gemi Kadıköy İskelesine geri döneceği anonsu yapılıyor. Durumu fark eden arkadaşlar elbiselerini değiştirmişler. Öğrenci kimliğinden başka kimliği olanların vapurdan çıkışına ses çıkarmadıklarını gördüm. Ali Rendağ da ilkokul öğretmeni idi ve kimliği vardı. Aliyi uyardım sen de elindeki kitapları bana ver ve öğretmen kimliğini göster git. Çünkü dövülen o iki kişi ufak tefek kişileri değil boylu poslu kişileri göstereceğini anladım. Onlar kendileri dövenleri tanıyamadığı için en azından bizlerden birkaçının dayak yemesini istiyordu. O tarihte her tutuklulara karakollarda mutlaka dayak atılıyordu. Bu sebeple o kişilerde bizim dayak yememizi istiyordu. Ama asker ya da polis cüssesi ufak olanı almıyordu. Atletik yapılı vucut yapısı olduğu için onu göstereceklerine emindim. Ali Rendağ’a öğretmen kimliğin var göster ve git diye ısrar ediyordum. Bütün ısrarıma rağmen kabul etmiyordu. Sizi bırakamam diyordu. Ben de beni tutuklamazlar sen karışma öğretmen kimliğini göster ve geç dedim. O ısrar etmeye devam ederken elindeki kitapları çekip aldım. Bir çavuş bizi gördü. Koşup yanıma gelerek ne yapıyorsunuz? Ne konuşuyorsunuz? Ondan ne aldın dedi. Ben de bir şey almadım ve kitaplar benim dedim. O sıkıla sıkıla ve yüzü renkten renge girerek öğretmen kimliğini bin bir zorlukla gösterince ona da geç dediler. O zaman sizi yalnız bırakmayacağım kabilinden bir işaret yaparak uzaklaştı. Beni tutuklamadılar çünkü 60kglık bir kişiydim. Benim zor kullanabilecek bir görünüşüm yoktu. Eve varınca çok sevinmişti.
28 Şubat’ın hızlı dönemlerinde Abidin Serhoş Çok Programlı Lisesinde imam-Hatip Lisesi gibi eğitim veren sınıflarda vardı. Çocuklar başlarını açmak istemiyorlardı. Şikayetler olmuş ve bakanlık müfettişleri okula gelmiş. Müfettişlerin okula geldiğini öğrenen imam-hatip eğitimi alan kız öğrenciler okula gelmiyorlar. Müfettişler sınıf listelerini istiyorlar. Listede kız öğrencilerin ismi var ama başlarını açmamak için okula gelmiyorlar. Müfettişler Ali Rendağ’a bu kız çocuklarının okula getirilmelerini ve onları görmek istediklerini söylüyor. Ali Rendağ ve bizler efendim kızlar okula getirilirse siz gittikten sonra Okul Müdürü Dursun Ali Rendağ Bey’e bunun hesabını çok ağır sorarlar denildi. Müfettiş Ali Bey’e dönerek öylemi müdür bey diye sordu. Ali Rendağ da evet evet çok tehlikeli bir durum olur ve can güvenliğim tehlikeye girer deyince müfettişler Ali Rendağ Bey’e bir şey olmasın diye uygun bir rapor tutarak okuldan ayrılmışlardı.
Geçen gün Ali Rendağ Bey’le Abidin Serhoş Lisesinde yıllarca çalışmış bir arkadaş memleketinden kalkmış Ali Rendağ’ın mezarını ziyaret etmiş. Sonra oturup sohbet ettik. O öğretmen arkadaş Dursun Ali Rendağ’ın bu dünyanın adamı olmadığını ifade etmişti.
Rendağ hasta olmuş ve onu Sakarya’daki yattığı hastanede ziyaret etmiştim. O boylu poslu dalyan gibi adamın 80 kiloya düşüşüne alışmıştık ama bu ziyaretimde 50kiloluk halini görünce çok üzülmüştüm. Nasılsın diye sorduğumda iyi değilim ve sona yaklaştık galiba demişti. Bende gördüğüm o durumu işaret etmesine rağmen yalan konuştum ve çok iyi olacaksın inşallah demiştim. Ama bu dediğime bende inanmamıştık. O da cevaben inşallah demişti…
Doktorlar ümidi kesince son günlerini evinde huzur içinde geçirsin deyip eve götürmemizi istemişlerdi. Evi çok kötü durumda idi. Orada kalınacak vaziyet yoktu. Bu sebeple Kocaali Hastanesinin bir odasını ona ayırdılar. Her gün öğrencileri 24 saat onun hizmetini gördüler ve onu beklediler. Ağırlaştığı için yanına ziyaretçi girmesine izin verilmiyordu…
Ölmeden birkaç gün önce hastaneye giderek onu görmek isteğime doktor direnmişti. İzin vermek istemiyordu. Doktora dedim ki Ali Rendağ benim mahallelim, benim büyüğüm, benim okul arkadaşım, benim meslektaşım ve mesai arkadaşım. Benim müdürüm ve onun en yakınıyım dedim. Peki çok kısa ziyaret et ve çık dedi. İçeri girdim seruma bağlı idi seslendim bana baktı ama konuşamadı.Odasından üzgün şekilde çıktım…
Birkaç gün sonra; Yüce Rabbimin dediği gibi: Her can ölümü tadacaktır hükmü tecelli etti ve Hakka yürüdü…” diyerek sözlerini bitirdi.Bana ve masada olan herkese bir hüzün gelmişti.
Ali Rendağ’ın hatırasına yayımlanan kitabı alıp eve geldim. Eve geldiğimde Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı Sakarya Şubesi ve Sakarya İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile Sakarya’nın Eğitim Değerlerini Anma Projesi kapsamında “Dursun Ali Rendağ” Anısına Düzenlenen Edebi Portre ve Öğretmenine Mektuplar Yarışmasında Ödül Kazananlar Eserler Kitabı açtım ve merakla okumaya başladım.
Okudukça moralim bozuldu.Çok üzüldüm. Koskoca Sakarya Büyük Şehrin il Milli eğitim Müdürlüğü ve onun Kocaali İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yıllarca öğrenci yetiştiren çok sevilen bu numune eğitimcinin bir tanecik öğrencisini bulamaz mı? Sakarya ilinde adına yarışma açılan bir eğitimcinin öğrencilerinden kitabın başına ona atfen yazılan buram buram samimiyet ve gerçek kokan mektuplar konulamaz mıydı.
Ya da Ali Rendağ Bey kardeşimiz hakkında uzun ve kapsamlı bilgi verildikten sonra onu tanımayanlar öğrenciler ona hayalen yazdıkları birkaç mektup kitaba konulsaydı daha güzel, daha hoş ve daha manalı olmaz mıydı? Öğrenciler onu rol model olarak seçmelerinin önü açılamaz mıydı?
Şahsen ben, aradığım hiçbir şeyi bu kitapta bulamadım. Dursun Ali Rendağ kardeşimizle ilgili daha önce yazdığım kapsamlı yazımda bu kitabı 220 sayfa olarak belirtmiştim. O bilgiyi şöyle düzeltelim. Kitap tam 132 sayfadır. Bu kitabın 11 sayfası Rendağ’ı tanıyanlar tarafından hatıralar anlatılmış. Geri kalan kısım ise Sakarya’daki öğrencilerin sevdikleri öğretmenlere atfen yazılmış mektuplardır.
Dursun Ali Rendağ kardeşimizi onu tanıyan herkes çok sevdi ve bunu her şeyi ile ispat etti ve etmeye de devam ediyor.
Ya Devletimizi yönetenler, ya Sakarya ve Kocaali kanaat önderleri, ya iş adamı olmuş öğrencileri, ya Türk Milliyetçiliğinin en halis hali olan Ülkücüler neler yaptınız size hayatını adayan Ali Aga’nız için? Devleti yönetenler, başta kaymakam, İlçe MEM, belediye vb bir yere adını veremez miydiniz? Verseydiniz devletin bir zararı mı olurdu? İş adamları ve bir iş yerinize onun adını veremez miydiniz? Ve ya onun hatırasına binaen bir hayrat yapamaz mıydınız? MHP, İYİ Parti, BBP ve Ülkü Ocakları teşkilatlarınızın salonuna “Dursun Ali Rendağ Konferans Salonu” diye isim verseniz Ali Rendağ kardeşimize karşı vefa duygunuzu ifade etmiş olsanız güzel olmaz mıydı?
Beylerrrr, söz değil vefanın fiiliyata geçmiş halini görmek istiyoruz.