1980 öncesi kavga ettiğimiz, birbirimizin gölgesine kurşun sıktığımız arkadaşlarla bugün bir araya gelip oturduğumuzda; her konuda konuşabiliyor, dertleşebiliyor, çoğu konuda hemfikir olurken farklı düştüğümüz konularda da birbirimizin sırtını okşayarak ayağa kalkıyor, dostça vedalaşarak ayrılıyoruz. Ve zaman zaman birbirimize; “1980 öncesinde de oturup konuşabilirdik. Oturup konuşsaydık bu ülke bu hâle gelmezdi, bunu niçin yapmadık?” dediğimiz zamanlar oluyor. Bunun tek bir cevabı var dostlar. O da; bu ülke bugünkü hâle gelsin diye bize kavga ettirdiler. O yıllardaki marjinal, bölücü ya da yıkıcı, kısacası Sovyetlerin ve Çin’in kontrolünde olmayan Sol ya da Sosyal Demokrat arkadaşlar diyor ki; “Biz emperyalizmin kontrolünde olmayan, her konuda tam bağımsız bir Türkiye istedik.” Eeee, ben de 63 yıllık hayatının üç çeyreğini Türk Milliyetçiliği ve Ülkücü hareketin içinde geçiren bir kardeşiniz olarak diyorum ki; “Biz de Ne Amerika, Ne Sovyetler ne de Çin, her şey Türk tarafından Türk’e göre Türk için” diyorduk. Şimdi soruyorum size; bu iki söylem arasında nasıl bir fark var? Ben söyleyeyim; “Ha Hasan kel, ha kel Hasan” arasında ne kadar fark varsa bu iki grubun söylemleri arasında da böyle bir fark var. Ya da “Sabah olunca Doğudan güneş doğar.” veya “Doğudan güneş sabah olunca doğar.” İki söylem arasında ne fark var?
Durum buyken biz niçin kavga ediyorduk? Bunun cevabı; 12 Eylül 1980 sabahı çalınan düdükte saklı. Bunun cevabı 12 Eylül 1980 sonrası ülkenin başına bela edilen FETÖ ve diğer Cumhuriyet düşmanı radikal dinci oluşumlarda saklı. Bunun cevabı; 1984 yılında Pentagon’un öncülüğünde Erivan’da yapılan bir toplantıda ASALA’nın PKK’ya dönüştürülmesinde saklı. Bugün beş müteahhit servetlerine servet katsınlar, biz de sefil sefalet sağa sola bön bön bakalım diye mi kavga ettik? Bizim böyle bir hedefimiz ya da niyetimiz yoktu ama bizi kavga ettirenlerin böyle bir hedefi vardı ve bu hedeflerine kavuştular. “Milli mücadelede keşke Yunan kazansaydı” diyebilecek kadar alçalan Fesli Kadir ve benzeri meczuplar Cumhuriyete ve Atatürk’e fütursuzca küfür etsinler diye mi biz birbirimizi yedik? Bu soruları onlarca, yüzlerce ve binlerce çoğaltabildiğimiz kadar çoğaltırız.
Dün bizi kavga ettiren figüranlar maalesef ki bugün de ortalıkta. Bu bağlamda ülkenin muhalefetini “bölücü, dinsiz, hain, PKK işbirlikçisi, vatan haini, ahlaksız, edepsiz” gibi ifadelerle hedef tahtasına oturtuyor ve “Vurun kahpeye” misali o hedefe ateş edilmesi için her türlü kışkırtmayı, ötekileştirmeyi yapmaktan geri durmuyorlar. Bu konuda en çok da Türk milliyetçilerini kışkırtmaya çalışılıyor. Bunu yaparken de sinsice ve kahpece Türk milliyetçilerinin hassasiyetlerini törpülüyor, yumuşak karnına dokunuyorlar. Yukarıda da belirttiğim gibi, 63 yıllık ömrünün üç çeyreğini Türk Milliyetçiliği ve Ülkücü hareket içinde geçiren ve bundan dolayı da gurur duyan bir kardeşiniz olarak şunu itiraf etmek istiyorum: Bugün Türk milliyetçiliğinin özelliklerini ya da şartlarını önem sırasına göre yukarıdan aşağı bir iki üç diye sıralasak ve diyelim ki yüz tane madde çıkarsak, inanın %75-80 oranında kendini ulusalcı ya da sosyal demokrat olarak tanımlayan ve kayıtsız şartsız Atatürkçü olan insanlarla ortak paydalara sahip olduğumuz görülecektir. O zaman elmayla armudu, kirazla şeftaliyi aynı sepete koymaktan vazgeçip elmayla elmayı, armutla armudu, şeftali ile şeftaliyi aynı sepete koymak zorundayız.
Bu bağlamda Türk milliyetçiliğine gönül veren ve bu yolu kendisine şiar edinen biri olarak diyorum ki, din istismarcılığı yapan, güzel dinimizi siyasete ve ticarete alet eden ve bu yolda takiye yapmaktan hiç geri durmayanlarla benim hiçbir şekilde ortak yönüm yoktur. Yetim hakkı, kul hakkı yemekten geri durmayan, Atatürk’e ve Cumhuriyetin temel değerlerine küfreden, “TÜRK MİLLETİ” ifadesinden tiksinti duyan cıvık zihniyetle benim uzaktan yakından hiçbir benzerliğim olamaz. Menfaati ve siyasi geleceği için ülke ve millet düşmanlarıyla kol kola olmaktan geri durmayan sağcıyla benim hiçbir ilgim, benzerliğim ya da ortaklığım yoktur. Olamaz da. Kara kapitalizmin, Siyonizmin elinde oyuncak olan ve kıblesi Tel Aviv ya da New York olanlarla kan uyuşmazlığım vardır, asla yan yana olamam. Aynı şekilde; milli ve manevi değerlerime, dini değerlerime küfreden ya da ilgisiz kalan, ülkenin bölünmez bütünlüğüne kasteden, eline silah alıp dağa çıkan, askerime polisime kurşun sıkan, ya da bunları tartışmaya açan sol ya da bölücü gruplarla da benzerliğim ya da ortak paydam yoktur. BU BAĞLAMDA DİYORUM Kİ, BEN NE SAĞCIYIM NE SOLCUYUM. BEN TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM. Türk milliyetçiliğine SAĞCI ya da SOLCU gömleği biçilmesi ya da Sağ ve sol diye oluşturulan bir labirentin içine Türk milliyetçiliğini hapsetmeye kalkmak boşuna bir emektir. Zira Türk milliyetçiliği ve gerçek anlamdaki Türk milliyetçilerine böyle bir gömlek, böyle bir labirent dar gelecektir. Bu bağlamda diyorum ki, geçmişte olduğu gibi ülkeyi sağ ya da sol kamplara ayırarak çatıştırma arzusu ile sırça köşklerinde avuçlarını ovuşturanlara inat, Türk milliyetçileri böyle bir hatanın içine düşmeyeceklerdir. Zira bu kavramlar artık çok geride kalmıştır. Bugün namuslu olanlarla namussuz olanların, yetim hakkı, kul hakkı yiyenlerle haramı haram, helali helal bilenlerin mücadelesi vardır. Aynı şekilde; “Beni gönlerde dalgalanan bayrağın rengi ya da şekli değil, kazanacağım dolarların rengi ya da miktarı ilgilendirir” diyenlerle bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez diyenlerin, dini ve milli değerlerimize küfreden, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne kastedenlerle, dini ve milli değerlerine, vatanın bölünmez bütünlüğüne sımsıkı bağlı olanların kavgası ya da mücadelesi vardır. Bu mücadelenin ana eksenini de Türk milliyetçileri oluşturmaktadır.
Aklı başında olan ve yürüdüğü yolu iyi bilen Türk milliyetçileri asla birilerinin figüranları olmayacak, birilerinin ense şişirmesine ya da göbek yarıştırmasına alet olmayacaktır. Yüz yıl önce Damat Ferit ya da Ali Kemal’lerle nasıl ayrı yollarda yürüdülerse, nasıl onlarım Serv’de imzaladıkları paçavraları yırtıp attılarsa bugün de aynı inanç, aynı irade ve aynı duyarlılıkla yollarına devam edeceklerdir. Aklı başında hiçbir Türk milliyetçisi, ideolojisinin temel taşı “MİLLET” kavramını ya da “Türk milleti” ifadesini kabul etmeyen cıvık zihniyetle asla birlikte yol yürüyemez.
EVET, BEN NE SAĞCIYIM NE SOLCU. BEN TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM! Saygılarımla.
Dr.Saadettin Koç