1969 yılında Vasıf Öngören tarafından yazılmış bir tiyatro oyunu olan “Asiye Nasıl Kurtulur” konumuzla direkt ilintilidir aslında.
Öngören, oyunda bize mevcut sistem içindeyken insanca bir kurtuluşun mümkün olmadığını gösterir. Nasıl olursa olsun, hangi çareyi denerse denesin, Asiye mutlu olamayacaktır. Yani sistem, düzen, şatlar değişmediği sürece kurtuluş ve mutluluk da yoktur.
Şimdi Kudüs’e dönelim.
Öncelikle, İsrail’in sivil halka yaptığı zalimliklerin kabul edilemez olduğunu belirtiyor, nefretle kınıyor ve telin ediyorum.
Ancak, Milattan önceden beri, dinlerle beraber çeşitli medeniyet ve milletlerin hâkimiyet kurduğu Kudüs, el değiştirirken hep aynı sebep ve kural geçerli olmuştur. Daha ileri, daha güçlü, daha organize olan toplumlar, gerek siyaseten, gerekse inandıkları dinin kutsalı olarak Kudüs’e hâkim olmuştur. Bunun aksi zaten mümkün değildi ve tarih sahnesinde hiç gerçekleşmemiştir.
Şimdi de durum aynıdır. Daha ileri, daha güçlü ve daha organize olan toplum gelip Kudüs’e el koyuyor, diğerlerine ise sadece kalabalıklarla bağırmak ve hiçbir sonucu olmayan beyhude tepkiler düşüyor.
Yok efendim uluslararası hukuk, anlaşmalar, Ortadoğu’nun barışı vs. büyük balıklar için kendileri isterse geçerlidir. Uluslararası ilişkilerde esas belirleyici unsurlar; ekonomik ve askeri güç, bilimsel ve teknolojik gelişmişliktir. Gerisi hikâyedir ve ancak güçlülerin müsaade ettiği ölçüde vardır.
O halde “Asiye Nasıl Kurtulur”a geri dönüyoruz. Mevcut sistem, düzen ve şartlar değişmediği sürece Asiye kurtulup mutlu olamıyorsa, bu sistem ve düzen içinde Kudüs’ün kurtuluşu da mümkün değildir. Demek ki Kudüs’ün kurtuluşu için şartları ve düzeni değiştirmemiz gerekiyor.
Hani Kudüs’ü kurtaracağız ya, bunun için milletler topluluğunda şartları ve düzeni kendi lehimize değiştirmek için işte tek ve en kestirme yol haritasını çiziyorum.
Öncelikle Atatürk ve Cumhuriyetin temel ilkelerine geri dönecek, sahip çıkacaksınız.
Patent üreteceksiniz. Patenti patenle karıştıran yetkililerimiz olsa da, bir ülkenin gelişmişlik seviyelerinden birisi de yıllık ürettiği patent miktarıdır. 2016 yılında ABD 57.000 adet patent üretirken, Türkiye sadece 1068 adet patent başvurusunda kaldı. Türkiye’nin patent başvuru sayısı 2017 yılında 911 iken, bu sayı 2018’de 572’ye düştü ve bu düşüş hiç yok seviyesine doğru ilerliyor. Üstelik patent üreten üniversiteler arasında bir tek üniversitemiz bile yer alamadı. Bu durumda halinize bakmadan “Eeyyy ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyamazsın, kahrolsun İsrail, Kudüs Müslümanlarındır ” demeniz, kınamanız, telin etmeniz ancak davulcu yellenmesidir.
Tarımınızı dışa bağımlılıktan kurtaracak, tohumunuz, ilacınızı, kimyasalınızı kendiniz üretecek, İsrail ve Yahudi sermayeli küresel şirketlerin insafına kalmayacaksınız.
Üretim ekonomisine sahip olacak, ithalata dayalı mal üretimine katkı olarak sadece ucuz içliği koyup, bütün rekabeti ucuz içlik üzerinden yapıp, hem kendi halkınızı perişan edip, hem de gelişmiş ülkelerin ucuza çalışan marabası olmaktan kurulacaksınız.
Katma değeri yüksek, Ar-Ge ve patent ürünleri üretecek, ihraç edecek, bilgi satabilecek duruma geleceksiniz.
Gelir dağılımı adaleti sağlayacaksınız.
Sanki yüksek teknolojili silahlar, uçaklar vs. üretiyormuş gibi halkınızı kandırmayı bırakacak, gerçekten kendi silahınızı kendiniz üretebilecek kapasiteye sahip olacaksınız, NATO’ya veya başka bir yere eliniz mahkûm olmayacak.
Eğitiminizi milli hale getireceksiniz, gerekli kaynakları ayıracaksınız ve bu kaynakların kullanımını ve yönetiminiz yandaş kifayetsiz muhterisler yerine, donanımlı ve yetenekli insanlarla yapacaksınız.
Fikri ve vicdanı hür, sorgulayan nesiller yetiştireceksiniz.
Devletin her kurumunda, her kademesinde liyakati esas ve ana kriter haline getireceksiniz.
Rüşveti, yolsuzluğu, hırsızlığı üstü kapatılan vaka-ı adiye ve yöneticilerinizin alışkanlığı, zenginleşme yöntemi olmaktan çıkaracaksınız.
Din istismarını bitirecek, fikri ve vicdanı hür toplum oluşturacak, toplumu din temelli veya etnik köken üzerinden parçalara bölmeyecek, milletleşeceksiniz.
Gelişmiş ülkelerin, ABD ve İsrail’in değnekçiliğine soyunarak komşularınızın içini karıştırmayacak, bu şekilde bölgede Israil’in değirmenine su taşımayacak, hareket alanını genişletmeyecek, tutarlı ve kararlı dış politikaya sahip olacaksınız.
Hukuku ve demokrasiyi kendi halkınıza layık göreceksiniz, adaleti sağlayacaksınız ki dışarıda da hukuksuz ve adaletsiz olanlara karşı çıkabilesiniz.
Vs.vs…
İşte bütün bunları yaparsak, milletler topluluğunda küçük balık olmaktan kurtulur, büyük balıklardan biri oluruz ve sözümüzü dinletir, “belki” Kudüs’ü kurtarabiliriz.
Aksi halde bağırıp çağırmayla, Elçiliğin önünde sloganlarla, Cuma namazından sonra bağrışmalarla, CocaCola boykotuyla, yok bilmem ne mallarını almayalımla ancak kendinize güldürürsünüz.
Ne Kudüs, ne de Asiye bu şekilde kurtarılamaz…