Bu it oğlu itler bilsinler ki, Türkler Anadolu'ya at üstünde çulsuz olarak gelmediler!
Çulsuz gelmediler ama, ne hazindir ki bugün soy özürlü çulsuzların ellerinde tutsak kalmış, Anadolu'dan kovulmaya çalışılıyor!
Türk, kime sarılmışsa hepsi puşt çıkmış!
Puşt puşta destek olup, Türk'ün devletine mezar kazmışlar! Mezarın taşına da kocaman harflerle BAŞKANLIK yazmışlar!
Bu gibilerin unuttukları en önemli şey ''Anadolu'nun tapusunun Türklere Allah tarafından kesilmiş olmasıdır''
1071 Malâzgirt TAPUDUR!
1453 İstanbul TAPUDUR!
1915 Çanakkale TAPUDUR!
9 Eylül 1922 İzmir TAPUDUR!
En nihayet Lozan TAPUDUR!
Puştlara ilânen duyurulur, daha çok tapumuz var!
Ölen 5000 ülkücü şehidimizin şehadetleri ayrı ayrı birer TAPUDUR!
Türkler Anadolu’ya at üstünde çulsuz, medeniyetsiz ve hırpani bir şekilde göçebe olarak gelmemişlerdir…
TÜRKLER ANADOLU’YA;
Sanatıyla,
Edebiyatıyla,
Sazı sözüyle,
Medeniyetiyle,
İnsaniyet ve asaletiyle, ilâhi bir göreve memur edilerek Allah’ın murat etmesi sonucu gelmişlerdir ki zaten Anadolu'da vardılar!
Gelirken beraberlerinde Seyhun - Ceyhun Irmaklarını ve Ankia şehrini de getirerek;
Seyhun’u Seyhan,
Ceyhunu Ceyhan Nehri,
Ankia’yı ise Ankara yaparak, daha sonra kendilerine başkent seçmişlerdir.
NE GARİP VE UTANÇ VERİCİ BİR AYMAZLIKTIR Kİ
Türk'e baş olmuş gocca gocca adamlar, Ankara'nın isminin ANKİA'dan geldiğinden habersizler ve zerre kadar sıkılmadan ANGORA'dan geldiğini iddia etmekteler!
Türklerin Anadolu’ya gelişleri ilâhi bir muradın muazzam bir tecellisidir ki bu münasebetle Türkleri Anadolu’dan ancak kendisini gönderen ilâhi güç çıkartır!
Türk'ü Anadolu'da yok sayanların eşeklikleri bâki kalır!
Türk'ü Anadolu'da yok saymak, itliğin ve nankörlüğün sonucudur!
ZİYA GÖKALP DERKİ;
‘’Türkler, at üstündeyken attığı oku yüzük deliğinden geçirecek kadar nişancıyken, diğer milletler çapulculuk ve yağmacılıkla yetiniyordu. Heredot'un yazdığı tarihte, Yunanlılara medeniyeti öğretenler Turanlılardır''
Asırlar önce yazdığı Divan-ı Lügatit Türk'te, Türklerin bin yıl önce de ceplerinde mendil taşıdığı, kızgın suyla demir ısıtıp "ütüg" (ütü) yaptığı, bunun Rusçaya "Ütüyüg" olarak geçtiği bilgisini veren Kaşgarlı Mahmut'un eserinin önsözü aşağıdaki şekildedir;
"Tengri, onlara Türk adını verdi, onları yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler, Tengri tarafından bütün kavimlere üstün kılındı’’
Kanuni devrinde Osmanlı'da dünya da ilk çizgi film tekniğinin temeli atılırken, Fransa kralı ülkesini oturaktan (lazımlık) yönetmekteydi.
Türkler, keşfettikleri gezegenlere Türkçe adlar verirken, Avrupalılar "Dünya tepsidir- tepsi değildir" savaşı veriyordu.
Türkler, akıl hastaları için dünyanın en iyi hastanelerini inşa ederken, Avrupalılar "Şeytan" diyerek yakmaktaydılar.
Şimdi masallarla uyutulup milli his ve heyecanları uyuşturulmuş bu millete türlü gizli oyunlar ile Türklüğünden utandırmaya, geçmişini unutturmaya çalışılıyor.
Ziya Gökalp, ''Başka uluslar, çağdaş uygarlığa girmek için geçmişlerinden uzaklaşmak zorundadır. Oysa Türklerin çağdaş uygarlığa girmeleri için yalnız eski geçmişlerine dönüp bakmaları yeterlidir’’ der.
SON OLARAK DERİM Kİ;
Saraya yamanarak siyâsi ömrünü uzatmaya çalışan Bilge ve O'nun tutsağı olmuş ikbâl taklacıları, bundan böyle Türk milletine yar ve sadık insanlar olarak kabul edilmemelidirler.
Çünkü bunlar saraya kapı kulu olup Başkanlık Sistemine EVET demekle;
Türk'ün devletine,
Türk'ün kendisine,
Türk'ün namus ve şerefine,
Türk'ün İstiklâli ve İstikbâline kastetmişlerdir.
Daha açıkçası;
Saray taklacısı Bilge ve kendisine biat eden Balgat şövalyeleri, bu yaptıklarıyla Türk milletine alenen kıymışlardır!