Bugün ülkemizde genelde devletin birçok kurumunda, özelde milli eğitimde adeta devlet kültürümüz ve devlet aklımız hovardaca harcanmakta, keyfiyet almış başını gitmektedir. Bizler uzun dönemde beş bin, en kısa dönem itibariyle iki bin yıllık bir devlet geleneğine sahipken, sanki dün kurulmuş aşiret devleti anlayışıyla hareket edemeyiz. Ne yazık ki bugün çağımız aşiretleri sayılan çok sayıda dernek-vakıf ve cemaat adeta kanımızla canımızla ilmek ilmek dokuduğumuz bu kültürü yok etme yarışına girmişler. Birileri ağır bedeller ödeyerek kurduğumuz Cumhuriyeti ve onun öncesinde maziden atiye giden mefküre yolculuğumuzun yegane teminatı devletimizi ve milletimizi kendi emelleri için zaafa düşüremez. Buna yeltenenlere seyirci kalmamızı kimse bekleyemez.
Şunu açık yüreklilikle ifade edelim ki hiçbir cemaat, dernek, vakıf veya tarikatle problemimiz yoktur. Bunların içinde sivil toplum görevi üstlenip son derece yararlı işler yapanları da vardır. Bu çalışmaları takdir ettiğimiz olmuş, buralarda sorumluluk alan birçok arkadaşla gönül bağımız da olmuştur. Ancak buna rağmen devletin asli görevlerini bu tür kurumlar vasıtasıyla yerine getirmesi, ya da bu kurumların devlet işleyişinde bir takım görevler üstlenip devlet adına hareket etmelerini asla kabul etmeyiz edemeyiz. Çünkü devlet geleneğimiz ve devlet kültürümüzde bu akla yer yoktur. Devlet bu ülkede yaşayan seksen milyon vatandaşına eşit davranmak zorundadır. Birilerine kucak açıp diğerlerini ötekileştirme hakkına sahip değildir. Her vatandaşı vergi mükellefi, her vatandaşı askerlik yapmakta ve her vatandaşı kanunlar önünde eşit olmak zorundadır. Kaldı ki devlet memuru olan bürokratlar da işlerini yaparken “renk, din, dil, ırk,cinsiyet, mezhep ve siyasi düşünce ayrımı yapamazlar.” Çünkü bu kanunundur ve aynı zamanda Anayasa nın yürütmeye emridir.
Ne olacak; bu cemaat, dernek veya vakıf adı her neyse yararlı hizmetler yapıyorlar yanlış bir şey yapmıyorlar ki bunlara düşmanlığınız nedir diye soranlara; arkadaş kimseye düşmanlık falan yaptığımız yok. Daha on beş Temmuz da ve ondan önce yaşanmış birçok acı gerçek vardır. Ben siyasi iktidara hep destek oldum o halde devleti ben idare ederim, ya da devlet işleyişinde benim de sözüm olsun demek bal gibi devlete müdahaledir. Buna izin verenler de devlete müdahale çanak tutmuşlardır. Dün bu uyarıyı yaparken adımız Ergenekoncu oluyordu bugün de mutlaka bir isim bulurlar. Ancak her ne pahasına olursa olsun uğrunda bunca bedel ödediğimiz devletimize nereden bir tehlike gelirse uyanık bir şuur ile karşı durmak boynumuzun borcudur. Bu bir görevdir ve bundan kaçamayız. Şu cemaatin hırsı ve ihtirası, bu cemaatin çıkarları, öteki cemaatin cüretkarlığı hiçbiri milletin ve devletin bekasından daha önemli değil.
Vatandaşı ötekileştiren, ayrımcılık kokan iş ve işlemler, imtiyazlı sınıf oluşturmanın, paralel yapılara yol vermenin hiçbir dönem devlete ve dolaylı olarak millete hayrı olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Protokol yaptım demek kanun yaptım demek değildir. Protokollerde keyfilik vardır, kanunsuzluk vardır. Bir avuç insanın talepleri için diğer insanları devlete küstürmenin kardeşliğimize birliğimize hiçbir faydası yoktur. Devlet bir zümrenin çiftliği değildir. Burada hiç kimse dilediği gibi at oynatma hakkına sahip değildir. Herkes kanun önünde eşit olduğuna göre herkes haddini ve hakkını bilmede de eşittir.
Sonuç olarak; Devlet ve millet bekasını önceleyen herkes; Milli Eğitim deki her türlü paralel yapının pervasızlıklarına, keyfiliklerine, ben yaparım arkadaş cüretkarlıklarına dur demelidir. Devletini vatandaşıyla ortaklaştırmak ve devlet ciddiyetini hissettirmek isteyen herkesin kanunsuz hiçbir uygulamaya müsaade etmemesi bir yükümlülüktür.