Siyasetçilerin dışındaki devlet bürokrasisi son yıllarda siyasetçilerin ötesinde bir ruh haline bürünmeye başladılar. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunları memura işini yaparken tarafsız kalsın diye siyaset yapma hakkını vermemiştir. Ayrıca devlet memuru her türlü siyasi düşünce, din, dil, ırk, cinsiyet ve mezhep ayrımı yapmadan işini yapmakla mükelleftir. Bu ilke geçmişte azda olsa hissedilebiliyordu. fakat şimdi pratikte hiçbir varlık göstermemektedir.
Yasa gereği İl, İlçe Müdürleri, Genel Müdürler gibi amir sıfatındaki yöneticiler herhangi bir sendikaya üye olamazlar. Çünkü sendikalı olmak taraf olmak anlamındadır. Tarafsız olmaları gerekenler bu ilkeyi çoktan ayaklar altına almış, devletin kendilerine emanet ettiği Milli Eğitimin resmi sayfasını bir sendikaya aitmiş gibi kullanma aymazlığında tereddüt göstermiyorlar. Bundan önceki yıllarda yapılan her etkinliğe diğer sendikaları yok sayarak yalnızca bilinen sendikayı afiş ve büroşürlerin taşımaktan geri kalmadılar.
Şimdi işi daha ileri boyuta taşıyarak Genel Kurula gidecek olan bir sendika için adeta seferber olmuş bir bürokrasi söz konusudur. Kimi konuşmalar ve paylaşımlar sosyal medyaya düştüğü için bazılarından haberdarız. Emin olun haberdar olmadıklarımızın yüz katını fiilen İlçe ve İl Müdürlerin tarafgirliğiyle sürdürülen seçimlere şahit oluyoruz. Çünkü söz konusu makamlara kendine yakın bulduğu kişi gelirse makamı garantilemiş olacaktır. Yok aksi olursa makam veya koltuk sallantıya girecektir.
O halde ne yapması gerekir?
Böyle bir yapı içerisinde seyirci olmak onlara göre enayilikle eş değerdir.
Okul Müdürüne mülakatta puan vermiş eğer vefası varsa müdürüm emrindeyim diyecek. Çünkü hak etmediği bir puanı almıştır. Nitekim bir ilçemizde artık tahammül sınırlarını aşan bir okul müdürünü odasına çağıran ilçe müdürü kendisine istifa et, etmezsen soruşturmayla zaten alınacaksın deyince söz konusu okul müdürü; ben mülakatta 97 aldım, niçin istifa edeyim ki cevap verince İlçe Müdürü beyninden vurulmuşa dönüyor. O puanı sen mi aldın yoksa sana ben mi verdirdim diye çıkışmıştır. Neticede okul Müdürü istifa etmeyerek soruşturma sonucu görevinden alınmıştır.
Şimdi sendika seçimleri bu tür müdürler için hayati önemdedir. Çünkü sendika arkalarında durmazsa bir gün dahi koltuklarını koruyamazlar. Peki sendika bu işleri yapıyor o halde bakanlığa ne ihtiyaç vardır? Devleti sistematik bir şekilde çürütenler, laşkalaştıranlar, cemaat vakıf ve derneklere birçok yetkiyi hak görenler için Devleti Ali bir şey ifade der mi? Bu bakış açısında devletin yukarıda belirttiğimiz tarafsızlık ilkesinin hayata geçmesi mümkün olur mu?
Niçin adalet, niçin liyakat, niçin devleti hakkıyla temsil edebilecekleri iş başına getirin dediğimizi ne biz anlatabildik ne de bu zatlar anlamış değiller. Onlar sanıyorlar ki biz Eğitim Birlilerin yerine bizi atayın diyoruz. Onlar sanıyorlar ki biz koltuk makam ve mevki için çabalıyoruz.
Ya-nı-lı-yor-lar!
Çünkü biz önce ülkem sonra biz derken bütün kalbimizle ve benliğimizle söylüyoruz.
Sonuç olarak; Hem bürokratlar hem de birçok makam ve koltuk sevdalısı bu ara sendika seçimlerinde ter dökmektedir. Kimi İl, İlçe ve daha üst düzey bürokrat kolları sıvamış. Ben senden daha çok zulmettim, ötekisi yok ben senden daha çok adam harcadım. Sendikanın gerçek sahibi olmayı haktan hukuktan adaletten uzaklaşmak olarak gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Çok yazık ki bu anlayış şahsi hırsları yüzünde Devletimizi Devleti Ali olmaktan çıkartıp keyfiliği meşru kılmıştır. Bu anlayışla devletin bekası asla yan yana getirilmez. Kaşgarlı Mahmut’un deyimiyle “Zor devlete girerse TÖRE bacadan kaçar.” Keyfilik devlete hakim olursa devletin bekası olmaz!..