Ülkemizde son yıllarda at izinin it izine karıştığı o kadar çok olay yaşadık ki eminiz bir gün tarihe not düşüldüğünde tarih kitaplarında bir hayli hacimli yer kaplayacaktır. Çizgiler çizildi sonra silindi, saflar bir o yana bir bu yana savruldu. Doğru denilen yanlış, yanlış denilenler çoğu zaman doğru çıktı. Tabi ki siyasetin zikzakları olur buna amenna demekle birlikte bazen ipin ucu kaçırıldı öylesi karmaşık labirentler oldu ki burada kayboluşlar artık normal hale geldi.
Bütün bu keşmekeşler içerisinde bir sivil toplumun duruşu ve tarzı bilmem hiç dikkatinizi çekti mi? Emin olun bunu mensubiyet duygusuyla dile getirmiyorum. Tabiri caizse yiğidi öldür hakkını yeme ölçüsüyle baktığımız zaman bu hak teslimi her vicdanlının asli görevi olmalıdır.
Düşünün; her karşı durduğu ve itiraz ettiği o gün bütün acımasızlığıyla üzerine gelenlerce bile kabul edildi. Yok ondandı, yok bundandı diye kıvırmaların bir önemi yoktur. Önemli olan çizgiyi bozmadan karşı duruşunu güce ve şartlara göre değiştirmeden kalabilmekti ve bunu birçok bedele rağmen göstermekti. Kamu Sen bunu yaptı.
Baskının her türlüsünü iliklerine kadar hissetmesine, ötekileştirilmenin en acımasız örneklerini yaşamalarına rağmen duruşu bozmamak her babayiğidin karı değildi. Kamu Sen bunu da yaptı.
Düşünün karşınızda öyle bir anlayış var ki çocuğunuzu sokakta yakalamış yüzünü gözünü arkasına aldığı kuvvetli bir destekle dağıtıp kanlar içerisinde bırakmıştır. Niçin bunu yaptın dediğinizde size öldürmedim ya yalnızca yüzünü gözünü dağıttım diye yüzsüzce bu onun hakkıymış gibi pişkinlik göstermektedir. Gücün delisi olmuş, hakkı adaleti, merhameti çoktan unutmuş, sizden intikam üzerine kurgulanmış böyle bir anlayışa karşı mücadele etmek kolay mı sanıyorsunuz?
Kolay mı sanıyorsunuz bir kişinin on kişiyle mücadele etmesi, devlette dayısı, emmisi bibisi olanla kora kor mücadele etmek. Müdürüyle, amiriyle, derneğiyle vakfıyla, cemaatiyle üzerinize geleni püskürtmek! Elinizdekini bir gecede aldıkları halde dönüp arkanıza bakmadan ileriye atılmak! Her ileri atıldığınızda yeni bir oyunla ve tezgahla karşı karşıya kalmak. Kolay mı kendi yurdunuzda garip duruma düşmek!.. Mülakatta bir Barzani severi tercih edip bir vatanseveri yok sayanlara tahammül gösterip hukuk içerisinde kalmak. Çalışıp çırpını üye yaptığınız bir memur kardeşinizi sırtınızı döner dönmez tehdit etmelerine göz yummak.
Peki neydi Kamu Sen üyelerini böylesi diri tutan azimli tutan kardeş kılan, bir kılan ruh ve anlayış? Hiç kuşkusuz ki bu milli şuurdan başkası değildi. Çünkü onlar biliyorlardı ki her biri son kalenin birer taşlarıdır. Eğer bu kale yıkılırsa ortada ne devlet ne de millet diye bir şey kalmazdı. Tıpkı “Sen de geçebilirsin yardan anadan serden” der gibi her biri sen de geçebilirsin mevkiden makamdan olarak almış ve hayatla buluşturmuşlardı. Birçokları da daha nice ağır şartların mücadelesinde geldikleri için gözlerini daldan budaktan sakınmadılar.
Şimdi geldiğimiz süreçte bazı kamu çalışanları sendika değiştirme iradelerini göstermektedirler ki bu her zaman olan olağan bir iştir. Bunun için kıyametleri kopartanlarla yukarıda mücadelenin tarihini yazanları mukayese etmek büyük bir haksızlık olmaz mı? Hem duruş ve anlayışıyla hem de gösterdikleri ferasetle, inanmışlıkla tabiri caizse “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekmez mi?”
Sonuç olarak bu milletin gerçekten Kamu Sen’e ihtiyacı vardır. Eğer erdem, ahlak, fazilet gibi değerlerden zerre kalmışsa, devletin selameti için milli şuur bir gereklilikse, vicdan mevhumundan kırıntı kalmışsa bu hak teslimiyeti yerini bulmalıdır. Çünkü görebilene Kamu Sen’ e bakınca orada milli vicdanla birlikte insani kamil olmanın tüm güzelliklerini görebilirsiniz.