Sabahleyin kalkınca içimde farklı bir heyecan vardı.. Her yolculuk öncesi bir telaşe, bir eftik başlar genellikle...
Hazırlık yapılacak,ev temizlenecek,toplanacak vs.Ama bu sefer öyle olmadı, içimde bir hüzün, garip bir iç sıkıntısı vardı..
Sebebi MANAVGATIN 20 köyünü yok eden,Alanya'ya sıçrayan Seydişehir'e doğru yol aldığı şöylenen yangın.
Yangın,Sel, Zelzele tabii afetler ,insanoğlunun kolay başedemeyecegi,ama devlet olarak hazırlıklı olunması gereken bir durum.
Ilim ,teknolojinin yardımıyla her an teyakkuzda bulunulması gereken bir plan çerçevesinde hazır tutulması gereken bir teşkilat ..
Yangında görüldü ki bu konuda hiç hazırligimiz yokmuş ve hiç olmamış..
T. H.K kayyum atanmış, o beyefendi de köylerin cayır cayır yandığı sırada düğüne gitmiş..
THK yangın uçakları eski diye hangara çekilip yenisi alınmamış veya yenilestirilmeye gidilmemiş..
Devleti yönetenler kendilerine son model bilmem kaç katlı uçak alırken,Katarın hediye ettiği uçan saray denilen uçağa binerkeñ,karşılığı tank palet fabrikası oldu)millete yangın söndürecek uçak çok görüldü..
Alanya Seydisehir yolu çok güzel bir yoldur..Ormanin adeta labirent oluşturduğu yeşilliğin içinden, paket taş halindeki oluşmuş harika dağların arasından geçersiniz. Sağlı sollu yöresel ürünler satan manav tarzı alışveriş yerleri vardır. Yine belirli yerlerde dağ eteklerinde yörük çadırlarını görürsünüz.Selam verip ,peynir alır, buz gibi ayranından içebilirsiniz.
Hemen çadırların üst taraflarında oglaklari seçilmiş,keçi sürüleri görürsünüz.. Süt sagan yörük hanımları, memeden emmeyi bekleyen meyledip duran sevimli oglaklari görürsünüz. .
Her alışveriş yapacağınız tezgahta şanlı Türk Bayrağı dalgalanır..Yorukler böyledir her daim bayrak dalgalanacak,gözü onu görecek. Demek ki o zaman kendini huzurda, güvende hissediyor
Ne der Şairimiz,
Nerede görsem bir Türk Beldesi,
Gözüm albayrak arar ,kulağım ezan sesi
Atatürk boşuna yörükleri övmüyor..
"Toroslara gidin nerede bir yörük çadır görürseniz,gidip bakın, ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez"..
Yine dağların içerisinde köyler vardır,minaresi görünen kalem gibi ..Eski camiler ,bize benzeyen ,çünkü yeni camilerde Türk'ün ruhu sadeligi yok,bir garip Arap Tıpi camiler, minaresi tombul ve biçimsiz hiç ruhumu okşamıyor.Halbuki bizim minarelerimiz kılıç gibi keskin olur,gökyüzünü delip geçecekmiş hissine kapılırsınız.Onun için minaresi bile bize benzemeyen camilerin içine girip namaz kılasim bile gelmiyor.Sanki riya ve ikiyüzlülük var gibi hissediyorum.
Tabi ki bu benim hissiyatim. Kimseye bu yönde müdahale etmek aklımdan geçmez. Alanya'dan 12 ye doğru yola çıktık ,marş mı dinlesek ,türkü mü diye İlteriş'le tartışa tartışa...
Çocuklarımıza mutlaka sevsin sevmesin kendi müziğimizi dinletmeli sevdirmeliyiz...
Çocuklarımızda kahramanlık ruhu,milli şuur ancak müzik marş,destan,kahramanlık hikayeleriyle oluşur..
Yabancı müzikle büyüyen çocuklarımızda miĺli şuurun oluşması zordur.Ilteriş'le milli duyguları besleyen türküler dinlemeye karar verdik.
Alanya'dan Konya yoluna çıktık, duman kokusu genzimizde keskin hissedilmeye başladı. .
Sağlı sollu yanan ağaçları görmeye başladık.Hani duymak farklı, görmek farklı, yaşamak daha farklı.
Zümrüt gıbı ağaçlar kupkuru kalmış,gözünüze inanamıyorsunuz,gönlümüz kararıyor,beyniniz uyuşuyor. Ağaçla birlikte yanan hayvanlar aklınıza geliyor,börtü böcek, sincabı,tilkisi,geyiği. Hele yanan hayvanların resimlerini daha önce görmüşseniz,yürek sızısı,daralması daha da çok artıyor ...
Yolda bekleyen 40 derecenin altında orman korucusunu gördük. Kızım, gazeteci kimliğiyle indi konuştu. Ropörtaj yaptı. Istanbulda yayınlanan Gazete 34 için...
Yangının henüz kontrol altına alınamadığı ki durduğumuz yerde karşı dağlardan duman tütüyordu.İlk gün durumun çok vahim olduğu,bir genç kızın yanlarına geldiği, anne babasının alevler arasında kalan evlerinde olduğunu bildiriyor.Bu aileyi ,hayvanlarını sağ çıkartılmasının hikayesini anlattı.Antalya büyük şehir belediyesinin çok desteği olduğu,Devlet görevlilerinin de gelip gittiğini anlattı. Yüz ifadesinden yorgun,bıkkın,,üzgün oldugu görünüyordu...
Akseki istikametine gelince dağların cayır cayır yandığını alevlerin gökyüzüne doğru sündugüne şahit oluyorsunuz göz yaşlarınızla...
Ömer Doruk tesislerinde mola vermek gerekir, bol köpüklü ayran bile yüreğimizdeki yangını söndüremiyor.Göz yaşlarınız istemsiz akıyor,gözlerinizden.Dağı taşı, kuşu, böceği, yaprağı,ağacı yanık yüzlü karayağız delikanlıları,belik saçlı, kırmızı yanaklı yörük kızları haylaz,delişmen çocukları, doğan güneşi,batan ayı ile vatanım,güzel vatanım...
Türkün kanıyla sulanan topraklar ,Nekadar çalışsa emek versede mutlu huzurlu olmayan insanlarımız,köylümüz,emeķsiz Türk'ün tepesine geçip,onun dini duygularından geçinerek,yaltaklanarak başına çorap ören güruh...
Belalı coğrafya,pekçok millete mezar olmuş,topraklar.Üzerinde medeniyet kurduğumuz, köklerimizin çok derinlerde olduğu, sökülüp, atılamayacagımız güzel vatan. Dağına taşına,
Ne Mutlu Türküm yazdığımız".Bunu hazmedemeyip silmeye çalışan zihniyet, şunu iyi bilmeli ki siz Türkü, Türkün Gücünü tanımıyorsunuz. Yüce Yaradanın Kut Verdiği milleti mi
siz sökmeyi,yok etmeyi düşünüyorsunuz?Çok zavallısınız çok...
Ahmet Hikmet Müftüoğlu ne der,Türkü tarif edeken: "Sen şarkın kınına girmeyen kılıcısın, vurula vurula tavlanır,dövüle dövüle kırılırsın,yine de her parçadan bir kıvılcım, her kıvılcımından bir şimşek çakar. İlahi bir kudretin,edebi bir feyzin var ey Türk!
İşte Türk böyle bir millet.Aklınızı başınıza alın...Beyler...Yoksa aldırırlar..