Balbal taşı eskiden, Türklerde özellikle Orhun Abidelerinde bahsi geçen, mezarda yatan kişinin baş tarafına dikilen ve öldüğü kişileri temsil ettiği söylenen taştan heykellerdir.
Ölen kişinin anılmasını sağlayan insan siluetin de bir figür olarak betimlenir. Yani bir bakıma ölen kişinin öldürerek bıraktığı eseridir. Hani çok bilindik bir tabiri çağrıştırdı bende de "eserinizle övüne bilirsiniz" denecek türden, mezardaki kişinin övünç kaynağı sayılan günümüze kadar varlığını sürdüren bir garip taş işte!
Ruhsuzca, onu öldüren kişinin başucundan ayrılmayan zavallı bir heykel!
Hayatın içinde o kadar çok bu taşlarla karşılaşmaktayız ki, bir çoğumuz bunun belki de hiç farkında değiliz!
Biz balbal'ları tarihin derinliklerinde kalan bir figür olarak algılarken, modern görünümlü hayatın mermerle kaplı süslü püslü renkli haline kapılıp yaşıyorken ve yine de mermer taşına kimsen işine yaramayacak methiyeler yazmaya devam ediyoruz.
Eskilerin tabiriyle kabtan kaba aktarılan insanın kendisiyle birlikte akan özellikleri de devam etmekte aslında bu döngü içerisinde.
Charles Bukowski kapitalist kölelik için şöyle der: "Kölelik kaldırılmadı sadece bütün renkleri kapsayacak şekilde genişletildi."
Kendi yetiştiği kabuğunu kıramamış zihnini, fikrini, aklını, duygularını kendi bireysel özgün düşünce anlayışıyla, yalın kimliğiyle harmanlayamamış; toprağa karışmış ancak yeşertememiş kişilerin bir kısır döngü içerisinde toprağın üzerinde duran o kadar dikili Balbal taşı var ki.
Hiç bu açıdan baktınız mı Balballara yada yaşarken öldürülen insanlara? Balbal Taşları mezarda yatan kişinin kahramanlık nişanesidir. Öldürdüğü kişi sayısı kadar Balbal ve toprakta yatan kahraman.
Yaşarken öldürülenden kastım; manevi olarak kendi hırs ve istekleri arzuları doğrultusunda psikolojik ve bedenen esir aldıkları kendi doğrularını kabul ettirmek için; ruhuna düşüncelerine engel koydukları kendiside kendinden öncekilerinin esaretinden kurtulamamış yanlış olduğunu bildiği halde yanlışı doğruyla bertaraf edebilecek gücü ve kapasitesi olmayan adeta bu çarkın dişlilerinden biri haline gelmiş; geçmiş olumsuzluklarından yakınırken o görünmez zincirden de kurtulamamış ancak kendini de kahraman gibi gören yaptıklarının farkında olarak, kasten narsistçe öldürdüğü hayatların yüzlerce binlerce Balbal Taşı bugün korku filmlerinden fırlamış zombiler gibi hayatımızda.
oysa ne kadar masumane duruyor bu taştan heykeller. Başucunda bekledikleri kişi kahraman, onlarda bu kahramanın(!) inanışına göre öbür dünyada ki hizmet edeceği ruhu olmayan kişiler. Dil açısından da bakacak olursak eklemeli bir yapıya sahip olan Bal-bal kelimesi kendi içinde barındırdığı bu eklemeli halini, gerçek hayatın bir yansıması olarak eklemlenmiş bir biçimde varlığını ve anlamını sürdürmekte.
"Balbal sözü Eski Türk dilinde bir kelime olup bal+bal yani vurmak, kakmak, çakmak demektir." Ruhun, aklını, fikrini, duygularını kendi kısır döngüsü içinde döndürüp duranların; katlettiği kadınlar, çocuklar ve masumlardan oluşan en çok Balbal Taşı var sözde kahramanların.
Anneler, babalar yetişkin(!) yetişememişler bir gönlün ocağında pişememişler. Şimdi hangi asrın kaçıncı kuşağın kaçıncı balbalı dikili başımızda? Oysa taşlar masum taşlarında bir işlevi var tıpkı bu yazarı bilinmeyen şiirde olduğu gibi:
"Merhametsiz kalpleri sana benzetirler, sana dilsiz, sana ruhsuz dediler. Halbuki senindir değirmende ki beste, seninle şekil verir ruhuna heykeltıraş. Sana yanılır dert, sana vurulur taş. Milyonlarca insanın, milyonlarca sene taptığı taş... Sütunlarla kemerler, kubbeler senden yapılır. Senden yapılır Allah'a uzanan merdivenler ve Namaz vakti Müslümanlara senden haykırılır. Günahkar insanı Allah taş edermiş. Görmedim ama inanırım. Hatta bir gün gelecek, gökten yağacaksın sanırım. Taşlardır beka, taşlardır edebiyat... Taştan başka tarihe ne bırakmış ki Medeniyet! Bir gün uzanırsın boylu boyunca Musalla Taşına, yine bir taş dikerler başucuna. Taşlar insanoğluna beka... üstünde bir tarih Fatiha ve huvel baki..."
Taşlar konuşmaz, taşlar hissedemez, taşlar haber verir geçmişi ancak duayı bile bir insana okuyabilir iyi yetişmiş taşlaşmış kalbiyle... Yani biz kahraman olalım ancak gönüllerin kahramanı olarak yaşayalım ve yaşatalım! Murat Mungan'ın " şiirime değdi dünya" dediği güzel bir yaşamın temennisiyle...
"İnsanlar! Bir gün bende yaşamıştım aranızda hepsi bu kadar lakin yoksa izim kalmamışsa, bir tortu bile değilsem hafızanızda yinede güzeldi her şey. Var olasın Garipcan.