Adına demokrasi demişler. Yani tüm insanların doğuştan itibaren eşit haklara sahip olduğu bir rejim olarak insanlığa lanse etmişler. Halende aynı çevreler, aynı şeyleri söylemeye devam etmektedirler. Adı ne olursa olsun; güçlünün hüküm sürdüğü ve güçsüzün ezildiği rejim diye hiç bir zaman dememişler. Tüm canlılar aleminde yaradılışından bu yana hep güçlü kazanmış zayıf ise ezilmiş dışlanmıştır. Bu hayvanlar aleminde de insanlar aleminde de böyle olmuştur, görülen o ki böylede devam edecektir. Aşiretler döneminde aşiret yöneticileri, krallık dönemlerinde krallık ailesinden soytarısına varıncaya kadar yakınları, cumhuriyet dönemlerinde ise idare edenler ve zengin sınıfı halkın diğer kesimlerinin sırtından geçinmiştir. Bırakın yönetici zengin ve üst bürokratların kendi avam kamarasına yaptıklarını, kendilerinden daha zayıf devletlere bile yapmışlar yapmaya da devam ediyorlar. Emparyallerin zayıf devletlere uyguladığı ambargolar ve ülkeleri işgalleri en bariz örnekleridir. Hiçbir yönetim sisteminde garip guraba arzuladığı yaşamı bulamamış, bazı sistemler de az bazılarında daha çok çekmişlerdir. Yaşayan hep ağa babaları olmuştur, olmaya da devam etmektedirler.
Hep mi öyle olmuş derseniz? Evet hep öyle olmuştur. Yaşananları irdelediğimizde bu yaşayış daha net görülecektir. İşe askeriyeden bakacak olursak fakir fukara cephelerde şehit olurken zenginin ve yöneticilerin çocukları bir kısım bahanelerin arkasına sığınarak, askerlikten muaf tutulmuş veya askerliklerini belli yerlerde yaptırılarak tehlikeden korunmuştur. Üst kademe komutanlar ise uzaktan emirle olayları idare etikleri için hiç bir sıkıntıyla karşılaşmamış, hatta fazla meşgaleleri olmadığı için bazıları FETÖ gibi örgütlerin ve dış güçlerin payandaları olarak ihtilallar yapmış veya ihtilala yeltenmiştir. Aynı yönetici ve üst kademedekiler devletin yani gariban halkın birikimlerinin üzerinde oturur, giderleri bizim vergilerimizden karşılattırarak kuruş masrafları olmadığı gibi üç, beş, on yerden maaş, huzur hakkı ve yolluk alıp bir kısım vergilerini de maliyeye ödettirirler. Zenginler ise kur farklarıyla, işlet devret modeliyle, vergi muafiyetleriyle paralarına yeni paralar katarlarlar.
O yönetici, üst bürokrat ve zenginler ki, suç işlediğinde cezalandırılmadıkları gibi bazen de işledikleri suçtan dolayı ödüllendirilirler. Anlaşılan o ki, her sistemde zengin veya yönetici olacaksın, geri kalan halk mı? onlarda sana ırgat olacak , köle olacak onlar kazanacak sen yiyeceksin. Ha bunların bir başka görevleri daha var, o da garibanı sağmak için zaman zaman dinden imandan, milli değerlerden bahsedip, sizler aslansınız diyerek cahil bıraktıkları veya beyinlerini yıkadıkları halkı galeyana getirmektir. Onlar ki, siz olmasanız ne olurdu bizim halimiz asla demezler. Olur ya, içlerinden bazıları uyanıp da yeter artık diyenler çıkabilir. Sonra onları cahil bırakıp açlığa muhtaç edeceksiniz ki, her daim sizin elinize baksın, ekmek bulursa karnını doyursun bulamazsa da bu günüme de şükür belki yarın bulurum diyerek aç yatsın. Sesini çıkarınca cop yiyip hapse gireceğini bilsin ki, aç yatıp karın gurultusunu dinlesin. Bu duruma karşı çözüm olarak da garip guraba da boş durmayıp, bir birlerini dövmeyi, öldürmeyi gasp etmeyi ve malını çalmayı bulmuş.
Tabi ki bu durum yönetici, üst bürokrat ve zenginlere yönelik yapılmadığı için onlar tarafından hoş görülmüştür. Hatta yasalar uygulanmayarak teşvik edilmiştir. Eve gelip bulursan bulgur pilavı ve turşuyu yiyip köşene çekildiğine tek eğlencen olan televizyonu açtığın da bir de haberlere denk gelirsen göreceğin manzara siyasilerin hamaset duygu yüklü sözlerinin yanında yaptıkları danışıklı dövüş ve yağmur gibi yağan zamların arkasında kim kimi soymuş kim kimi darp etmiş, sokaklar nasıl dövüş arenalarına dönmüş, mafya nasıl hesaplamış aman evinden çıkma vatandaş nasihatlerini duyarsın. Emniyet güçlerimi bir kısmını yakaladığını, hakimlerin nasıl serbest bıraktığını, serbest bırakılanların ellinin üzerinde suçunun bulunduğunu duyarsın. Doğruları söyleyen gazeteci, siyasi ve vatandaşların muhalif diye evlerinin önünde çocuklarının yanında, milletin içinde nasıl dövüldüklerini izler bana da aynısı yapılır diye bildiklerini yutkunur durursun.
Ağalarım kalkar memleket demokrasiyle idare ediliyor, demokraside yargı bağımsızdır, demokraside yasalar var yargıçlar yasaların gereğini yapıyor diye nutuklar atarlar. O yasaların kime nasıl uygulandığı ise herkesin malumudur. Ama aynı ağalarım yasaların gereği yapıldığında ise biz Anayasayı da yasayı da tanımıyoruz dediklerini duyarsınız ve uygulatmazlar. Daha da ileri gidilip verilen kararlar bozdurularak yasanın lehine kendilerinin aleyhine olanlar tersine çevrilir. Diyeceksiniz ki dünyada ki sistem bu. Doğrudur. Ama bizde biraz daha farklı. hiç bir sisteme girmeyen bir demokrasi anlayışı içinde olmayan ben anlayışı hakim. Doğruyu ben bilir ve ben uygularım halk ise benim doğrularıma uymak zorundadır. Uymazsa başına gelecekleri örnekleriyle görüyor, görmeye devam edecektir. İşte bizdeki bu sistemin adı bu nedenle gücü gücü yeten sistemidir.