Ülkemizde kaos bitmediği gibi derinleşerek devam ediyor. Bu gidiş içte kendi insanımızın kutuplara ayrılarak tedavisi imkânsız hastalıklara yakalanmasına neden olduğu gibi, dışarıda ise itibar kaybına yaşatmaktadır. Bunun sonucunda ise, iktidar çıktığını zannettiği zirvede güç kaybına uğradığını görerek irtifa kaybetmesi sonucu yere çakılacağı korkusuna kapılıp çırpınmaya başlamıştır.
Bu çırpınışların kendi yaptıkları çirkinliklerin sonucu bir düşüşün verdiği korku olduğunu bilerek, düşüşü önleme ve bulundukları konumu koruma adına, yaşananların iç ve dış mihrakların kurduğu kumpasların bir sarmalı olduğunu söyleyerek halk uyutulmaya çalışılmaktadır.
Bu sarmaldan kurtulma yolunu da, dün kendilerinin zirveye çıkışlarında güç birimi olarak gördükleri yere fatura ederek, iktidara geldiklerinde çıkardım dediği Milli Görüş gömleğini tekraren giyip, üzerindeki cemaat gömleğini parçalayarak atmak suretiyle göstermeye yönelmişlerdir.
Yaklaşan seçimlerin oluşturdu stresle, ortaya çıkan yolsuzlukların telaşı sonucunda girdikleri arayışta, gelişenleri daha önce birlikte yürüdükleri yol arkadaşlarına yorarak, ilişkilerinin bittiğini söyleyip yapılanların müsebbiplerini işaret etmiş oluyorlar.
Bu işaretle birlikte, dün devletin kılcal damarlarına kadar yerleştirdikleri bu insanları tasfiye’ye başlamışlardır. Bunu yaparken ise belli bir yol izleyerek önce Emniyet teşkilatından başlamak suretiyle, Hâkim ve Savcılar, Maliyeciler ve Milli Eğitimcilerle devam etmektedirler.
Elbette boşaltılan bu kurum ve kuruluşlar devletin işleyişinde olmazsa olmazlarıdır. Böyle olunca da işlerin aksatılmadan yürütülmesi için buraların boş bırakılması mümkün değildir. Öyleyse bu boşalan kadrolara yenilerin atanması gerekmektedir. Nitekim atamalar da anında yapılmaktadır.
Bir taraftan görevden alınanların listeleri yapılırken, diğer taraftan da atanacakların listesinin yapılmasının nedenleri de bundandır. Ayrıca bu kadrolara atanacaklarında bazı özelliklerinin olması gerektiğine inanmaktalar. Atanacak bu gurubun ise, ortaya çıkan yolsuzlukların bir komplo olduğunu ispatlamaya ve bundan sonra olacakların ise kamuoyuna yansımaması konusunda çalışmalar yapmaları olacaktır.
Bu arzuları kimler yapabilir diye bakıldığında ülkücü ve solcu kesimin yapması mümkün değildir. Türklüğü inkâr edeceksin, ülkücü kesimi katillikle itham edeceksin, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alacaksınız. Sıkışınca kurtar beni ülkücüler diyeceksiniz. Tabi sen bilmezsin. Ülkücüler bu ülke var olsun milletim mutlu yaşasın diye 80 öncesi binlerce şehit vermiş hiç karşılıkta beklememiştir. Ne makam düşkünü, ne hırsız yandaşı, ne bölücü destekçisi olmamış sevdiklerini karşılıksız sevmişlerdir.
Solcu kesime gelince, fikri yapıları itibariyle ülkücüler benzemeseler de, ideolojilerine bağlılıkları ve bugüne kadar sergiledikleri tavırlarından dolayı, iktidarın uşaklığına soyunmayacağı ve yolsuzluklarına göz yummayacaklarından bunlarla çalışmaları da mümkün değildir. Bu da göstermektedir ki, ülkücüler ve solcular bu operasyonların bir tarafı ve parçası olmayacaklardır.
Geriye ise kala kala makam düşkünü, gösteriş Budaları, iktidarın eski giydiği gömleği giyenlerden bazıları ve hizmet gurubunun dışındaki bir kısım tarikat ve cemaat ayaklarından geçinenler kalıyor. İşte boşaltılan kadrolar bu tür insanlarla doldurulmaya gidilecektir.
Gerek hükümet, gerekse kadrolara gelecekler şunu çok iyi bilmekteler ki, yolun sonu görülmüştür. Bu nedenledir ki, olaylara bakışları elimizi ne kadar çabuk tutarsak o kadar kar diye düşünmektedirler. Yapacaklarıyla bir taraftan kurumlar ve medya kontrol altına alınarak, söylemlerinde haklı çıkmaya çalışılarak fatura cemaate kesilecek. Diğer taraftan bir daha göremeyecekleri bu imkânları sonuna kadar faydalanarak dokuz göbek geleceklerinin hayatını garanti altına almaya çalışmak olacaktır.
Ancak yapılanların hesabı öbür tarafa kalmadan bu dünyada sorulacaktır. Eğer buna inanılmıyorsa, Zekeriya Öz’ün düştüğü durumu düşünsünler. Eğer kul hakkından kurtulup, Allah’a ve millete hesap vermek istiyorlarsa aldıklarını yerine koyup helallik dilesinler.