Hırsızlar; kendilerine ait olmayan bir şeyi zorla veya görmeden alanlar, amiyane tabiri ile çalanlardır. Hırsızlık ise, haramı helal gibi yiyen, alın terine saygısı olmayan, beleş geçinmeyi kendileri için yaşam kabul eden, adap ve edepten yoksunların edindikleri bir meslek şeklidir. Bu tür asalaklar, her dönemde yaşamış ve her dönem devletler ve halk bunlarla mücadele etmek üzere farklı yol ve yöntemler uygulamışlardır. Ne hikmetse bir türlü bu çirkinlikler önlenememiş, ancak bazı zamanlar bu olaylar bitme noktasına gelirken, bazen de bugün olduğu gibi zirve yapmıştır. Hırsızlığın neden çoğalıp nasıl azaltılabileceği veya yok denecek sayılara indirileceği iyi irdelenip gereken tedbirler alınmadığı müddetçe yaşanan bu olaylar ne önlenir, nede insanlar bu asalaklardan can ve malını koruyabilir. Bu gün ülkemde insanların mal güvenliği olmadığı gibi malını korurken canından da olması kaçınılmaz bir hal almıştır. Türkiye her konuda olduğu gibi, ulusal ve uluslararası hırsızlığın yapıldığı ülkelerin de zirvesindeki yerini korumaktadır. Nedense her şeyden haberi olan İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanının bunlardan haberi bulunmamaktadır.
Bu durum böyle devam edecek mi, yoksa halk bu asalaklardan kurtulduk diye bir oh çekerek güven içinde yaşayabilecek mi? İktidarın uygulamalarına ve söylemlerine bakıldığında değil rahatlama, yaşamın daha da derinleşerek kangrene dönüşeceğe bir hal alacağı kaçınılmazdır. Nedeni ise adeta dünyanın neresinden olursa olsun, her türlü edepsizi, hırsızı, haini ülkeye kabulün devam etmesidir. Buna karşılık soykırım yaşayan Türkler ırklarından dolayı olsa gerek ki,Türkiye'ye kabul edilmemektedir. Gelen yabancıları geri gönderme işine gelince, eskiden dini kullanarak muhacirliği ön plana çıkaranlar, şimdilerde bunların ülkelerine geri dönmesi halinde ekonominin çökeceğinden söz etmeye başlamışlardır. Tıpkı geçmişte "Çalıyor ama çalışıyorlar da" dedikleri gibi. Mal ve can güvenliğini koruması gereken adalet sistemi ve onların temsilcileri ise yakalanıp adalete teslim edilenleri üç beş gün ağırlıyor veya adalet saraylarının arka kapılarından kaldıkları yerden işlerine devam etmeleri için geri gönderiyorlar. Onlarda gündüz gözüyle halkın gözü önünde mal sahiplerini tehdit ederek mallarını çalmaya devam ediyorlar. Halk ise yasaların böyle olmasının da bir nedeninin olması gerek diye düşünüyor. Eğer mafya babasını dinleyecek olursanız eski ve yeni bakanların bazılarının yanı sıra, bir kısım hatırı sayılır kişilerin insanların mallarına nasıl çöktüğü ve devleti nasıl soyup soğana çevirdikleri ortada olması da bunun örneği olarak gösterilmektedir.
Çözümü yok mu bu gidişin, elbette vardır. Gerek tarihteki örnekleri gerekse günümüzde gelişmiş ülkelerdeki örnekleri incelendiğin de her şey ayan beyan açıkça görülmektedir. Yeter ki örnek alınsın, yeter ki uygulamaya gidilsin. Güzel dinimiz İslamiyet kul hakkının en büyük günah olduğunu söylerken, hırsızlığa karşı gereken cezalandırmayı da ihmal etmemiştir. Aişe (R) şöyle demiştir: Resullullah (S): Sizden evvel gelip geçen ümmetleri ancak şu halleri helak etmiştir. Onlar içlerinde şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı zaman onu cezalandırmazlardı. Fakat aralarında zaif olan kimseler çaldığı zaman o zaiflere ceza verirlerdi. Allah'a yemin ederim ki, şayet Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etse, hiç tereddüt etmeden muhakkak onun elini de keserdim. Müslümanlığı kendi tekelinde bulunduranlara ithaf olunur. O zaman öyle ise bugün madem ki laik bir ülkede yaşıyoruz, öyleyse çağdaş kanunların uygulandığı ülkelerde devlet parasından yemek yedi diye yöneticiler istifa ederken bizde devlet kesesinden yurt dışında tahsil yapıp da bugün vekil olduğu halde aldığı paraları ödemeyenlerin yanında birilerinin malına çökenler, yetim hakkı yiyenlere neden mahkeme dahi açılmamakta. Bırakın mahkemeyi, halkın meçlisindeki halkın vekilleri meclis araştırması açılmasını dahi yaptırmayarak bazıları sıranın kendilerine geleceği korkusunu yaşamaktadırlar.
Çözüm mü, çözüm her şeyden önce halkının yanında, dürüst milletini ve ülkesini seven yöneticilerin görev başına getirilmesi. Yönetenlerin yabancı hayranlığı ve güçlü ülkelerin isteklerine boyun eğmeden kendi ülkesinin geleceğini düşünmesi. yetim malına ve kişilerin alın terine göz diken asalakların kan emmesinin önüne geçilmesi için gereken yasal düzenlemelerin acilen yapılması. Ülkeye giriş yapan yabancıların iyi araştırılıp işi olmayanların acilen sınır dışı edilerek cezalandırılmaları. Hırsızlık yapanların kamu haklarından yasaklanıp, adil yargılanmalarının sağlanması. Torpil, adam kayırma, rüşvet alınarak bunların korunup kollanmaması. Hırsızların makam ve mevkisine bakılmadan gereğinin yapılması. Emniyet güçlerinin daha adil çalışarak kişiye göre özel muamele yapmaması. Hülasa hukukun herkes için aynı olduğunu ve aynı işletildiği ve hesap verilirliğin sağlanması ile çözüme gidilir. Gidilir mi dersen inancım yok, ama her zaman Allah büyüktür deyip bekliyoruz.