Hayat çok hızlı bir şekilde akıp gidiyor. herkesin kendince günlük telaş eleri, geleceği ile ilgili planları ve beklentileri var. Anlayacağınız insan oğlu sürekli bir koşuşturma halinde. Bu koşuşturma arasında geçen her saniye, her dakika insanı biraz daha yaşlandırıyor ve ömrümüzden çalıyor. Her an ona bir adım daha yaklaşıyoruz, fakat ne hikmetse unutuyoruz veya hatırlamak istemiyoruz. Halbuki her nefes aldığımızın her defasında aklımıza getirmemiz gerekir onu. Halbuki ölümü ancak hasta olduğumuzda veya yaşlılığımızda hatırlayıp zamanın yaklaştığını hissediyoruz. Sağlıklı ve gençliğimizde hiç ölmeyecek gibi hareket ederek rahatlıkla yalan söyleyip insanları kandırma yollarına gidiyoruz. Gözümüz ve gönlümüz hep dünya malında olup, en iyiyi nasıl elde ederiz in peşinden zaman zaman hiçte ahlaki olmayan yollara başvurmaktan çekinmiyoruz.
İnsan oğlu ne hikmetse her şeyi bildiği halde hiç ölmeyecek gibi mal mülk ve makam sahibi olarak yaşamayı düşünür. Bakıldığında çok güzel bir duygu gibi gelse de önemli olan bunların nasıl elde edilişidir. Eğer bu yaşam birilerinin yaşam alanlarını daraltarak veya yok ederek elde ediliyorsa eğer bilesiniz ki, yaşarken ızdırap içinde ölümü bekliyorsunuzdur. Maalesef günümüzde birilerinin şatafatlı yaşamak için gösterdiği çaba bir başkasının yaşarken ölmesine neden olmaktadır. Şükrü kaldırmışız doyumsuzluğu, aç gözlülüğü kendimize rehber edinmişiz bunun adına da mutlu yaşam demişiz. Zannediyoruz ki devran hep böyle sürecek yaptığımız çirkinlikler her iki dünyada da yanımıza kar kalacak. Hiç bir zaman hesaba çekilmeyeceğiz. Ne demiş atalarımız "Ağlayanın malı gülene hayır etmez." O gün gelip hakka yürüdüğümüzde çevremizde elpençe duranların salacamız başında Allah rahmet etsin yerine küfür ettikleri ve zalimliğimiz söylenerek kurtulduklarına şükrettikleri duyulur.
Tüm bunlar düşünüldüğünde alın terimizle kazandığımız, başkalarına zulüm etmeden ve kimsenin ahini almadan yaşayıp, ölünce herkesin hakkını helal ettiği tekbirler eşliğinde asıl evimize kavuşmalıyızdır. Her anılmamızda hayırla yad edilip herkeslere örnek gösterilmeliyiz. Bunun yolu iyi bir insan olmak, hakka hukuka riayet, yalan dedikodudan uzak durup, dürüst ve yardım sever olmaktır. Hakkını alın terinle kazanıp, çıkarın için başkalarına eza cefa yapmamaktır. Ulvi dinimizi şahsı çıkarların için kullanarak insanları cahil yerine koymamaktır. Yürüdüğün yola diken serpmek değil varsa dikenleri temizlemektir.
Düşüneceğiz! hem de çok düşüneceğiz. Ya hiç beklemediğimiz bir anda kesilirse nefesimiz diyeceğiz. Uyurken kapattığımız gözlerimizi bir daha ya hiç açamazsak. Sağlığımızı, annemizi, babamızı, eşimizi, gözümüzün nuru olarak gördüğümüz evladımızı yada en iyi dostumuzu hiç beklemediğimiz bir anda kaybedersek. O hırsımız, yaptığımız haksızlıklar, ağlattığımız masumlar, cüzdanını boşalttığımız fakirler, haklarını yediğimiz yetimler, makam için ayaklarını kaydırdığımız rakiplerimiz bizi kurtarıp refaha erdirecekler mi yoksa bizi kendi derdimizle baş başa bırakıp izleyecekler mi?
Tüm bu olanları kendimize ve sevdiklerimize yakıştırabiliyor muyuz? Halbuki yolun bir sonu olduğunu bir gün sona geleceğimizi bildiğimiz halde hiç hatırlamak bile istemeyiz. Ama bu gerçekten kaçınılmayacağını ve bir gün bu gerçekle yüzleşeceğimizi hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Çıkarmamalıyız ki, yanlıştan kaçabilelim hep doğrularda kalabilelim. Belki doğru kalıp güzel işler yapmamız nefsimize ağır, cebimize yük olarak gelebilir. Yürüdüğümüz yolu yorucu bulup, oturduğumuz yerden kazanarak mutlu yaşadığımızı sanabiliriz. Unutmayın ki, taşıdığımız o yorgunluk hak vaki olduktan sonra kavuşacağımız ebedi alemimizde bize mutluluk verip daha ağır yorgunluklarımıza sadaka olacaktır.
O halde yaratılış amacımızı unutmamak, ahrette kazanabilmek için ölümü hatırdan çıkarmamak gerektir. Hiç bir zaman unutmamak ölüme hazır olmak gerek. Ölüm hiç bir zaman bir yok oluş değil, bizi bizden daha çok seven rabbimize kavuşmanın ilk adımı, sonsuz hayatımızın başlangıcıdır. Allah'ım her kuluna ölümünde hayırlısını nasip etsin.