Benim ülkem bu olmamalıydı. Bu cennet vatanın ve yöneticilerinin adı kötülüklerle anılmamalıydı. Çünkü bu millet bu olanları hak etmiyor. Dışarıda terör ve düşmanlarımız fırsat kollayıp zayıf anımızı beklerken, durmaksızın operasyon üstüne operasyon çekerlerken ve her gün bir bahaneyle kimi mallarımıza ambargo uygulayıp, düşmanlarımızı silahlandırıp üzerimize salarlarken bizlerin daha dikkatli olması gerekmez mi diye düşünüyorum. İçeride halk bunalmış, çılgınlar gibi çıkış için sağa sola saldırırken, Cumhurbaşkanın da ifadesiyle hırsızlığın ve gaspın artması, sokakta can güvenliğinin bulunmaması, kevgire dönen sınırlardan yabancıların akınlar halinde yurdumuza gelerek her türlü suç işlemeleri, üstüne üstelik kendi öz vatanında yetim bıraktığımız insanlarımıza karşılık halkımızın yerine iskan için tutturduğumuz bir muhacir teranesiyle milyonlarca yabancı insanı getirip beslemek ve Osmanlı özentisine bürünüp kibirlenmek doğrumudur? Halkın haklı galeyanını bastırma adına tehditlerle cezalandırmalar yapmak için mafyayla ortak hareket etmek, ileri demokrasi diye dillerden düşürülmeyen sistemle zorbalık yapmak mıdır? Halkı açlığa sefalete terk edip görmezden gelerek, devleti kurdukları şirketlerle soymak, uyuşturucu baronluğu ile para kazanmak, milyonluk araçlara binip pudra şekeri kokluyordum diyerek aklımızla dalga geçmek demokrasinin gereğimidir?
Coğrafi konumu, tabiat varlıkları, tarihi, dört mevsimin birlikte yaşandığı ve üç tarafının denizlerle çevrili olması bakımından dünyada eşi ve emsali olmayan bir ülkeye sahibiz. Gelin görün ki ehil ellerde olmayan bu ülke her gün yeni bir çirkin skandalla sarsılmakta, gücü elinde tutanlar sömürülerine devam edip halkı açlığa ve çirkinlikler içerisinde yaşamaya mecbur etmektedirler. Bu çirkinlikler bugün ortaya çıkmamış, ancak bu kötülüklere izin vermeyeceğini söyleyerek gücü eline geçirenler eskiden yapılanlara rahmet okutmuşlardır. Yapılan kötülükleri araştırıp sorumluları cezalandırma yerine, olanlara sahip çıkarak olanları ülkeye ve yetkililere belli güçler tarafından çekilen bir operasyon diyerek kendilerini aklamaya ve yapanlara ise adeta siz işinize devam edin, biz arkanızdayız mesajı veriyorlar. Bunu kötülükleri yapanlar şunu çok iyi biliyorlar ki, geçmişte bu tür çirkinlikleri yapanlar hep aklanmış ve yaptıklarının semeresini yemeye devam ederken, bir kısmı da yaşananlardan aldıkları cesaretle geçmişte yaptıkları çirkinlikleri devam ettirmeye çalışıyorlar. Kendilerince halk olanları üç beş gün konuşur, oluşturacağımız yeni bir gündem değişikliği ile her şeyi unuttururuz olur gider diye düşünüyorlar.
Son günlerde onca ülke meselesi bir kenara itilerek mafya, siyasetçi, gazeteci ve bürokrat dörtgeni içerisinde yapılanların vidolarını medyadan adeta bir aksiyon filmi gibi izliyoruz. Dün erk sahiplerinin kanka olarak birlikte oldukları mafya lideri Sedat Peker her gün yeni bir kaset yayınlayarak, geçmişte kiminle nerelerde, ne kirli ilişkiler için olduklarını açıklıyor. Açıklamalara bakıldığında eski bakan Mehmet Ağar'ı Bodrumdaki Azeri iş adamına ait marinaya çökmekle, cinayetlerle ve uyuşturucu ticareti yapmakla suçluyor. Oğlu AKP vekili olan Ağar ise "Biz olmasak bir başkası çökerdi" diyerek kendini savunuyor, ama cinayetler ve uyuşturucu kaçakçılığı ile bir şey söylemiyor. Bir zaman sonra ise marinanın yönetim kurulu üyeliğinden oğlu ile birlikte istifa ediyorlar. Aynı çete reisi karakolda nasıl millet vekili dövdürüldüğünü ve Hürriyet gazetesine yapılan baskınını da anlatıyor. Aynı zat kendisi ile bakan Soylu arasında gazeteci Süleyman ve hadi Özışık kardeşlerin arabuluculuk yaptıklarını da söylüyor. Hızını alamamış olacak ki eski başbakanın oğlunun da uyuşturucu ticaretini deşifre ediyor. Buna karşılık Binali Yıldırım Bey ise oğlunun oralara maske ve dezenfekte dağıtmak için gittiğini sesi titreyerek anlattığına şahit oluyoruz. Kendisinin ise Baran Korkmaz adlı kara para aklayıcısı kişinin otelinde misafir edilmesiyle ilgili suskunluğunu sürdürüyor. Anılan mafya babası Kıbrıs'taki gazeteci cinayeti ile Uğur Mumcu cinayetlerinin nasıl işlendiğini ve kimin işlediğini de kasetinde anlatmaktan geri kalmıyor. Bunları yetersiz görmüş olacak ki kendi üzerinden El Nusra'ya silah gönderildiğini ve Cumhurbaşkanıyla helalleşeceğini bunun içinde ABD lideriyle görüşmesini beklediğini söylüyor.
Mafya babası bunları açıklarda Sayın soylu bir bakan olarak durur mu? Başlıyor oda eksik kalanları açıklamaya. Silahlı korumayı kendinin değil devrin emniyetçileri Mustafa çalışkan, Vasfı Şahin ve şimdi AKP vekili olan Selami Altınok'un verdiğini söylüyor. Ancak daha sonra kendisinin bunu devam ettirdiğini itiraf ediyor. Bakan konuşmalarında mafya babasının yurt dışına silahlı korumalarla gönderildiğini es geçerken, bir millet vekiline mafya babasının her ay on bin dolar aylık para ödediğini, köfteci Yusuf'a nasıl çöküldüğünü söylüyor. Bakan olan bir şey varsa kendi bakanlığından önce olduğunu ima ederek benden önceki bakanın evinde para kasları bulundu diyerek kendini savunuyor. Mafya babasının seçimlerde silahlı korumalar eşliğinde AKP adına mitingler yaptığına hiç değinmezken AKP yöneticisi bu mitingleri biz istemedik diyerek savunma yapıyor.
Tüm bu olanlara rağmen her konuda AKP'nin arkasında olan Bahçeli olayı bir beka meselesi olarak göstermeye çalışarak bakana sahip çıkıyor, o sahip çıkarda öbür ortak Perinçek durur mu, hemen oda bu bir komplo diyerek olayların yok sayılmasını ve bakanın haklılığını ifadeye çalışıyor. Aradan geçen yirmi beş gün sonra ise Cumhurbaşkanı da ülkeye komplo kuruluyor diyerek bakanı savunuyor. Söylenenler yeterli olmamış olacak ki gübreye %68, petrolde ÖTV ye %78 zam yaparak gündemi değiştirilmeye çalışılıyor. zamlarla gündem değişmeyince bu sefer muhalefet liderine Rize'de saldırı yapılıyor bu saldırı için Cumhurbaşkanı "Bu daha bir, daha neler olacak bu iyi günler diyerek" muhalefete göz dağı veriyor. Peşinden halkın yaşadıklarından dolayı helallik istiyor. Tüm olanların araştırılması için muhalefetin mecliste verdiği araştırma önergesi iktidar ve küçük ortağının oylarıyla reddediliyor. Yargı ise hiç bir şey olmamış gibi seyrediyor. Türkiye böyle yönetimi hak etmediği için Türk halkında bir kez daha hayal kırıklığı yaşanıyor. FETÖ elemanları için aracılık yapan gazeteciler, mafya babası ve kara para aklayıcısı gazetecilerle birliktelikleri ortaya dökülenler. Bu kötü insanların ağırladığı siyasetçiler, bürokrat, yargı mensubu kişiler çanta çanta alınan paraların sahiplerinin hiç bir şey yokmuş gibi işlerine devam etmelerini izlerken içimiz yanıyor Halk bunlara yaşamaya mecbur değil. Dışarıda ve içeride itibarımızı sarmaya kimselerin hakkı yoktur. Ne yazık ki olmaması gerekenleri yaşadığımız için olanlardan dolayı utanıyorum.