Ahıskalıların kökenleri Kıpçaklardır. İslam kaynaklarına göre yukarı İrtiş boylarındaki Kimek/ Kıymek/ Kemak/ Kemek/ İmek kavminin ön kolu olup, 8-9 yüzyılları civarında Orta Asya'dan Urallara geçenlerdir. Burada Deşt-i Kıpçak adıyla anılmışlardır. Kıpçaklar 10. yüzyıldan itibaren Balkanlara kadar yayılırlar. 1068 yılında Rusları yenerek, Rusya'ya yerleşirler. 1080'li yıllara gelindiğinde Balkaş gölünden Tuna nehrine kadar topraklara kıpçak denilmeye başlanmıştır. Bu günkü Romanya bile bir zamanlar Kumenya olarak anılmıştır.
Gürcülerin ordusunun olmaması sonucu kendilerini korumak için, Kral 2. Davit Kıpçak Türklerini ülkesine davet eder. Böylece Kırımlı Kıpçak Başbuğ Saraga Han'ın torunu Atraga Han önderliğindeki Kıpçaklar Kafkaslardan Gürcistan ve Azerbaycan'a kadar inerler. Atraga Han beraberindekilerle Batum Artvin ve Çoruh vadisine yerleşirler. Bilahare oluşturdukları güçlü ordularıyla Tiflis ve Ahıska'yı fethederek topraklarını Erzurum yakınlarına kadar genişletirler.
Kafkasların kuzeyinden gelen ikinci Kıpçak göçü Trabzona kadar uzanan Çoruh- Kür ırmak boylarına yerleşirler. Gürcistan'da uzun süre kalan zamanla sayıları 800 000'i bulan Kıpçaklar Hıristiyan olmaya başlar. Hıristiyan olmuş Kıpçaklardan "Atebek" adlı bir sülale, 1267 yılında baş kaldırarak 310 yıl süren kendi bağımsız devletlerini kurarlar. Atebekler Osmanlılarla iyi ilişkiler içerisine girerek, Batı Gürcistan'ın Osmanlıya itaatini sağlamışlardır.
Osmanlı Devletinin 1578 yılında Vale, Ahıska, Tümük, Hırtız, Çıldır ve Ahılkelek fethederek, Çıldır meydan muharebesiyle Safevileri yenip bölgeyi hakimiyeti altına alması sonucu, Ahıska şehrini yeni kurulan Çıldır eyaletinin başkenti yaparlar. Çıldır eyaletine bağlanan Bedre, Azgur, Ahılkelek, Hırtız, Cecerek, Ahıska, Altunkale ve Acara sancakları 1921 Moskova antlaşmasıyla Moskova'ya bırakılmıştır. Şimdi ise Gürcistan toprakları içindedir. Bağımsızlık mücadelesinde destek aldıkları İlhanlı Hükümdarı Abakan zamanında İslamiyet'e geçmeye başlayan bu Türk ahali, Osmanlı döneminde gönüllü Müslüman olurlar. Buna rağmen bu durumu Gürcüler zorla İslamlaştırma olarak kabul ederler.
1800'lü yıllarda Avaristan, Bakü, Kuba, Derbent, Karabağ Hanlıkları Rusların eline geçer. Ahıska şehri, Ardahan ve Azgur ise 1828 yılında Ruslarca işgal edilir. Bu işgallerde Gürcüler bir fiil Rusların yanında yer alırlar. Bu olaylardan sonra Ahıska halkının bir kısmı Anadolu'nun Ağrı, Muş, Çorum, Hatay ve Bursa şehirlerine göç ederler. Göç etmeyenler ise 1944 sürgününe kadar bu bölgede yaşarlar. 1828 Osmanlı Rus savaşı sonunda 1829 yılında yapılan Edirne antlaşma ile Ahıska ve Ahırkelek Ruslara bırakılır, Kars ve Ardahan Osmanlılara kalır.
1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı sonucu imzalanan Yeşilköy anlaşmasıyla Kars, Ardahan ve Batum savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılır. 1917 yılındaki komünist ihtilalının getirdiği "oto determinasyon" hakkından faydalanmak isteyen Ahıska Türkleri 1918 yılında Türkiye'ye katılma kararı alır. Bu müracaat üzerine yapılan 1918 tarihli Batum anlaşmasıyla Osmanlı orduları Ahıska'ya girerek eski topraklar tekraren kazanılır. Mondros Mütarekesiyle Osmanlı ordusunun 1914 yılındaki sınırlarına geri çekilmesiyle Batumla birlikte Ahıska'da anayurttan ayrılır.
25 Şubat 1921 yılında Gürcistan Sovyetler birliğine katılır. 22 Haziran 1941'de Hitler Barbaros harekatıyla Rusya'yı işgale başlar. Rus işgalini görmüş ve Stalin'in zulmüne uğramış olan halk ise Hitleri ehveni şer olarak görür. Bu boşluktan faydalanmak isteyen bazıları kendi devletlerini kurmaya bile kalmıştır. 1945 yılında Almanların yenilmesiyle birlikte Rusya'dan çekilmesi sonucu, Gürcü asıllı komünist diktatör Stalin, Türkleri Almanlarla işbirliği yapmakla suçlayarak Sibirya'ya sürer. Aslında Almanlar Ahıska Türklerinin yaşadığı topraklara girmemişlerdi. Sürgünün amacı Türkün Türk ile olan bağını koparmak ve Stalin'in memleketi Gürcistan'ı Türklerden temizleme arzusudur.
Nitekim sürgün sonrası Gürcü profesörleri bir beyanname yayınlayarak Kars, Ardahan, Artvin, Rize, Tortum ve Bayburt'u istediklerini ilan etmişlerdir. 15 kasım 1944 yılının dondurucu bir kış günü Türklerin evleri Rus askerleri tarafından basılarak, küfürler eşliğinde tüfek dipçikleriyle bir kaç saat içinde demir yollarına getirilip hayvan vagonlarına bindirilerek Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a sürgüne gönderilirler. Sürgüne gidenlerin bir çoğu yollarda ölürken, yaşayanları ise ebedi olarak vatanlarından ayrılmış oldu.
Sürgüne gönderildikleri bu yerlerde bile bir köyden bir köye gitmek yasaklanmıştır. Sürgüne gönderilenlerin sayısını ise bir alman dergisi 180 000 olarak vermiştir. Bu insanların 25 000'i savaşta, 50 000'i açlık ve soğuktan ölmüştür. Anavatana dönme izni alamayan Ahıska Türklerinden bir kısmı, vatanlarına yakın olması nedeniyle Azerbaycan'a geldiler. 1970 yıllarındaki dönüş istemeleri ise Gürcistan tarafından engellenmiş, Tiflis'e gelen binlerce Ahıska Türkü cop, basınçlı su ile geri çevrilmiştir.
1989 yılının nisan ayında Özbekistan'ın Kuvazay kasabasında başlayan bir pazar kavgası yapılan tahrikler sonucu büyüyerek Ahıskalıların felakete sürüklenmesiyle son bulmuştur. Olaylar üzerine Ahıska Türkleri Özbekistan'ı terk ederek Rusya'nın iç kesimlerine, Kafkaslara, Kazakistan'a Kırgızistan ve Türkmenistan'a göçmüşlerdir. Günümüze gelindiğinde 500 000 Ahıska Türkü vatanlarının dışında dünyaya dağılmış bir vaziyette yaşamaktadırlar. Maalesef yaşadıkları yerlerde ikinci sınıf vatandaştırlar.
Ahıska Türklerinin ev, mutfak, giyim, aile, düğün, bayram, yas, sünnet gibi maddi ve manevi kültür varlıkları Ardahan, Artvin, Ardanuç, Şavşat, Oltu ve Tortum bölgeleriyle aynı özellikleri taşımaktadır. Gürcistan'ın Avrupa Konseyine söz vermesine rağmen Ahıska Türklerine yurtlarına dönmelerine izin vermemektedir. Gürcistan'a geri dönenleri tüm Gürcistan geneline dağıtırken, verilecek kimliklere Türk ve Müslüman yerine, Gürcü ve Hıristiyan yazmayı şart koşmuştur.