Niyet; bir şeyi yapmayı tasarlayan kişinin tasarladığı şeyi yapmaya kesin olarak zihninde karar vermesi, sonrada yapacağı işi niçin yaptığının farkında ve bilincinde olmasıdır. Bir eylemde bulunmayı tasarlayan kimsenin maksadı insanlara iyilik yapmak ise böyle bir niyete "iyi niyet" denir. Yok maksadı kötülük yapmaksa böyle bir niyete de "kötü niyet" denir Halbuki insanlıkta niyet denince iyi niyet anlaşılmalıdır.
Niyet kalbin bir şeyi yapmaya yönelmesi ve o şeyi yapmaya karar vermesidir. Bu sebepledir ki niyet kalbin fiilidir. Kalpte olanı ise bir Allah bir de niyet eden kişinin kendisi bilir, başkaları bilemez. Esas olan dille söylenen değil, kalple yapılan niyettir. Kalbin bir şeye yönelmesi ve o şeyi kastetmesi anlamına gelen niyet, başkaları tarafından bilinen bir niyet olmadığından kişilerin niyetleri hakkında konuşmak ve onların kötü niyetli olduklarını söylemek doğru değildir.
Ah şu insanlar!
İyi niyeti bir öğrenebilseydi, düzelecek bütün eğrilikleri yüreğin. Niyetimiz biraz insanlık olsaydı, attığımız adımlar bir bir içimizde dolanmayacaktı. İçimiz biraz toprağa benzeseydi mesela! Toprak gibi yufka olsaydı içimiz; elimizle ve dilimizle değiştiremediklerimizi yüreğimizle değiştirebilirdik. Sarf ettiğimiz kardeşlik sözleriyle yemyeşil sürgün verirdi, katı taşların arasından ve barış türküleriyle yumuşatabilirdik taşa dönmüş yürekleri...
Niyetimiz halisane, yükümüz barış olsaydı; kanayan kim, kanatan kim diye düşünseydik; toprağımız, yenilgilerimiz, zaferlerimiz, coşkumuz ortak demeyi bilseydik; Ölümcül kavgalardan evvel selam verdiğimiz, aynı sofraya oturduğumuz, aynı Rabbe kul olduğumuz insanların kanının, hangi boşunalıkla dökülmüş olduğunu anlayabilirdik. İyi niyetli olabilseydik, başına dokunduğumuzda yaşadığımızı hissettiren çocukların oynadığı sokakların, insanlık için birer mezar olduğunu, büyük hırsların küçük çocukları bir daha hiç uyanmamak üzere öldürüldüğünü görebilirdik.
Niyeti iyi olan kişi, eliyle ve diliyle hiç kimseye zarar veremez; kalbi buna engel olur. Çünkü iyi niyetle emniyet arasında güçlü bir ilişki vardır. İyi niyet inanç, ahlaklı, ifsat edici değil ıslah edici; huzurun, güvenliğin, emniyet ve asayişin teminatı olan bir insan modelini öngörmektedir. Bunun gibi iyi niyet, zıtlaşma ve çatışma yerine sevgi ve adalet ilkelerine dayalı, ülfet ve uzlaşmayı öne çıkaran iyi ilişkiyi gerçekleştirir; fitneyi, hasedi, kovuyu, gıybeti, kin ve intikamı engeller.
İyi niyet, etnik ve ideolojik ayrımcılığı reddeder, insanların farklı milletlerden oluşunu ayrışma ve bölünme sebebi olarak görmez, aksine tanış olup bütünleşme ile güveni sağlar. Tüm bunlarda göstermekte ki, özellikle iyi niyetli yöneticiler olsa dünyamızda ne susuzluk, ne açlık, ne pis hava nede soygunlar olurdu. Tefecilik, karaborsa önlenir, hak hukuk işlediği için mağduriyetler olmaz insan onuruna yakışır bir yaşam olur. Din istismar edilmez, milli duygular sömürülmez, milli birlik ve beraberlik sağlanırdı.
İyi niyet olsa, hastaneler, hapishaneler boş, sohbetler hoş, güven tam ülke abat olurdu. Ormanlar yanmaz, sular çağlar, kuşlar bir başka cıvıldaşır, koyun kuzu meleşirdi. Fabrikalarımızın bacaları tüter, işçiler akşam evine ekmekle döner, çocuklar ebeveynlerin boynuna atlar ve sofralarda kahkaha sesleri yükselirdi. Ancak niyetler halisane olmayınca sayılanlar gece rüyalarda gündüz hayallerde görülür oldu. Bunlara neden olanlarda giderken diğerleri gibi patiskaya sarılmadan kurtulamadığı gibi, yaptıklarının hesabını ağır ödediler.
Ne mutlu iyi niyet edip, o niyetini hayata geçirenlere. Ne mutlu o güzel niyet üzerine yaşayıp ölünce arkasında hayırla yad edilenlere. Ne mutlu güzel niyetleri ile insanlığa hizmette yarışanlar. Ne mutlu güzelliklere güzellik katanlara.