İbrahim suresi 42. ayette, "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış" buyurmaktadır. Ayette ifade edilen zalimler- kavram olarak-Hz. Peygamber zamanının müşriklerini içine aldığı gibi, müşriklerin dışında zulme bulaşan herkesi kapsamaktadır. Bu sebeple bazı müfessirler bu ayetin mazlumlar için bir teselli, zalimler için bir tehdit ifade ettiğini söylemişlerdir.
Allah Teala'nın, zalimleri yaptıklarından dolayı hemen cezalandırmayıp onlara mühlet vermesi, yani zaman tanıması zalimin yaptıklarından habersiz olduğu anlamına gelmez. Ayrıca bu zaman tanıma, Allah'ın zulme razı olduğu yahut zalimi cezalandırmaktan aciz kaldığı şeklinde de anlaşılmamalıdır. Bu, onlara tövbe etmedikleri takdirde ahirette gereken cezayı vermek içindir. Nitekim ayetler zalimlerin ahirette ki durumlarını tasvir etmekte ve oradaki cezanın daha şiddetli olacağını göstermektedir.
İnancımız gereği; Allah'ın yarattığı hiç bir canlıya karşı yapılan haksızlık, çirkinlik ve zulmün asla karşılıksız kalmayacağını kitabımız Kur'an'ı Kerim ve Peygamber Efendimiz bildirmektedir. Her ne kadar cezaların bir an evvel tecelli etmesini istesek de, yüce yaradan her şeyin bir zamanının olduğunu ifade etmektedir. Diğer taraftan üzerinde yaşadığımız dünyada da yapılan mezalimlerin sonrasında, insan eliyle yapılan yasalarla da zalimlere cezasının çektirildiği de ayrıca bilinmekte ve görülmektedir.
Atalarımız "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" diye boşa söylememişlerdir. Zulmü yapan hiç kimsenin yanına yar olarak kalmadığı, zalimin öyle bir cezayla cezalandırıldıkları görülmekte ki, Allah düşman başına vermeye. Ancak zalim o yaşadıklarını ettiği zulmün karşılığı değil de bilmediği bir olaydan dolayı olduğunu zannederek, o cezayı hak etmediğini düşünmektedir. Eğer kişi yaratılanı yaratan ötürü sevmeyi bilse de, yapılan yanlışın karşılığını zulmetme yerine ona sevgiyle yaklaşmış olsa dünya ve geleceği bir başka olurdu. Kin tutarak, fırsat kollayarak eline imkanı geçirdiğin de gücünden dolayı kendinden güçsüzlere zulüm ediyorsa artık ona insan denilemez.
Allahın kanunlarına, insan oğlunun kendi koyduğu yasalara rağmen dünya kuruldu kurulalı güçlüler güçsüzlere zulüm ede gelmişlerdir. Dahası gün gelmiş o güçlüler güçten düştüklerinde aynı zulme kendilerinin de uğradığı görüldüğü halde ibret alınmamıştır. İyilik, güzellik, sevgi varken problemleri eza, cefa zulümle çözmeye kalkmak insanlık naturası olmasa gerek. Ayrıca insanlar yaptıkları karşısında hiç mi empati yapmazlar ki böyle davranırlar bilinmez. Neden bu çirkinlik olur da güzellikler yok sayılır. Güçlü olmak demek başkasını ezmek mi demektir? Her şey ayan beyan olduğuna göre zulüm etmek ne için, faydası nedir hiç düşünülmez mi?
Zulüm edenlere alkış tutan o eller, bir gün falakayı da tutar, silahı da tutar, harama da uzanır, ama bir anda gelir ki, o elleri kendi gırtlağına sarılıp nefesini de keser. Bu kadar kötü bir şeye el uzatacağına gel mazlumun derdine derman olmak için uzat ki, o ellerle geleceğinin mutluluğunu yakalayasın. Gün gelip de kırılası ellerim, boğazımda düğümlenesin sözlerim demeyesin. Yaratanın huzuruna vardığında mahcup bir şekilde bağışla beni Yarabbi diye yalvarmayasın. Yargıç karşısına çıktığında ise yaptığımdan pişmanım, bir daha yapmayacağım diye ağlamayasın.
Hülasa zulüm, yüce dinimizin ve insanlığın yasakladığı, yapıldığında hoş görüyle bakıp bağışlamayacağı bir çirkinliktir. Bunu yapanlar yaptıklarını yanlışdan dolayı yaptığı gerekçesiyle kendisini kurtaramaz." Zalimin zulmü varsa mazlumunda Allah'ı vardır" sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. Zulmü yapan bu dünyada kurtulsa bile mahşerde kurtulamayacaktır. Hiç bir zalim yaptığı zulmün karşılığı kendine mazeret aramasın, en kısa zamanda insan olmaya baksın. Eğer öldüğünde ölüsüne küfredilmesini istemiyor, hayırla yad edilmek istiyorsa zulümden kaçınsın. Kendine reva görmeyeceği şeyleri başkalarına yapmasın.