Azad Muallimler Birliği’nin, Bakü’de düzenlediği sempozyuma katılmak üzere 8-14 Ekim 2001 tarihleri arasında Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan’la birlikte davetli olarak Azerbaycan’a gitmiştik. Bakü’de kaldığımız süre içinde hem sempozyumu takip etmiş hem de tarihi ve turistik yerleri gezmiştik.
Sempozyuma, Azerbaycan’dan çok sayıda bilim insanı ve öğretmen katılmıştı. Ayrıca, hatırladığım kadarıyla KKTC’den bir, Yunanistan’dan bir, Kazakistan’dan iki, Kırgızistan’dan iki, Özbekistan’dan iki, Kırım’dan beş kişi katılmıştı. O yıllarda Türk devlet ve topluluklarındaki eğitimciler ile ortak bir kuruluş oluşturma çalışmalarımız vardı.
Sempozyumda çeşitli bildiriler sunulmuş, öğrencilerin de katıldığı uygulamalı anlatımlar yapılmıştı. Ayrıca, program çerçevesinde bazı reyonlardaki okullar ziyaret edilmişti. Tabii ki okulları ülkemizdeki okullarla kıyaslamak mümkün değildi. Gittiğimiz okulların tabelalarında isim yerine 6 numaralı mektep, 41 numaralı mektep gibi yazılar vardı.
Sınıflarda öğrencilerle sohbet etmiştik: Okuma ve eğitim konusunda çok isteklilerdi. Özellikle Türklük, vatan ve bayrak gibi hususlarda heyecanlarını gördük. Türkiye’yi çok sevdiklerini, Türkiye’de okumak istediklerini söyleyenler vardı.
Gerek sempozyum sırasında gerekse gezmek için gittiğimiz okullarda öğretmenlerle de görüştük. Çok sıkıntıları ve şikayetleri vardı: Anlatılanlara göre o tarihlerde öğretmenler 30 dolar civarında maaş alıyorlardı.
Tarihi ve turistik yerlere geziler düzenlenmişti. Bakü şehir merkezini gezdik; cadde ve sokaklar kötü durumdaydı. Bakü belediye başkanı yeni atanmıştı. Çevredeki reyonlara yaptığımız gezilerde de gözlemlediğim kadarıyla yol güzergahındaki şehirler ve köyler bakımsızdı.
(Çok istediğim ve merak ettiğim halde Azerbaycan’a gitmek bir daha nasip olmadı. Hem dernek başkanı Melahat Mürşüdlü hanımla görüşmelerimizden hem de gidip gelenlerden duyduklarıma göre Azerbaycan çok değişmiş, güzelleşmiş, gelişmiş.)
Kaldığımız otel, bugün “Azadlık Meydanı” denilen eski Kızıl Meydan’da bir devlet oteliydi. Odam Azadlık Meydanı’nı ve Bakü Limanı’nı görüyordu. Meydanın karşı tarafında Türkiye’den gelenler tarafından işletilen bir otel daha vardı. Hatta yanılmıyorsam, o günlerde Dünya Gençler Güreş Şampiyonası vardı ve bizim güreşçiler burada kalıyorlardı; ziyaretlerine gitmiştik. Azadlık Meydanı’nın diğer yanlarında çok görkemli bir devlet kurumu binası ve Bakü Limanı vardı.
Bakü gezimizde “Şehitler Hıyabanı”nı ziyaret ettik; dualar edip karanfiller bıraktık. Şehitlikte, 1918 yılında Bakü’nün kurtarılması sırasında Nuri Paşa komutasındaki Kafkas Ordusu’ndan şehit düşen askerlerimiz adına yaptırılan sembolik “Türk Şehitliği” ile 20 Ocak 1990 Rus işgali sırasında şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimizin mezarları bulunmaktadır. Ayrıca, biraz yukarıda devlet adamlarının ve ünlü kişilerin defnedildiği mezarlığı da ziyaret ettik. Şehitlikleri ziyarette çok duygulu anlar yaşadık; özellikle 22 Ağustos 2000 tarihinde Ankara’da vefat eden Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’in mezarında uzun süre kaldık ve dualar ettik.
Gezimiz sırasında en çok duygulandığım anlardan biri, yol güzergâhı üzerinde Türkiye ve Azerbaycan Bayraklarının ve bir anıtın olduğu şehitliği görünce yaşadım. Daha geride tarlaların içinde (arkasında küçük tepeler olan) bir mezar… Mezar kimliği belirsiz bir Türk askeri için yapılmış ve taşındaki kitabede şu yazıyordu: “Bu mezar, Osmanlı Alayı birliklerinden bir zabitin kabridir. Kafkas’a geldi, çarpıştı ve şehit oldu. 1918 yılında şerefli şahadeti tattı. İlgarını seçti. Ruhu şad olsun!”
Yine en çok dikkatimi çeken yer; Bakü’den 60 km kadar uzakta “Gobustan” denilen kayalıkların bulunduğu açık hava müzesi oldu. Burası, “Dünya ve Türk Tarihi” açısından çok önemli olan ve tarihi 4.000 yıldan daha eski “kaya resimleri”nin olduğu bir yerleşim yeri.
Askerî eğitim
Otobüsle Hazar Denizi boyunca giderken kıyıdan uzaklaşıp içeri doğru döndük; tarlalardan ve vadiden geçmeye başladık. Bu arada Melahat Hanım yan koltukta oturuyordu. Etrafı seyrederken Melahat Hanım: “Yaşar bey” dedi, ona döndüm: “Şu tepenin arkasında Türkiye’den gelen subaylar Azerbaycan ordusunu eğitiyorlar” dedi. Tabii ki hem sevindim hem de gururlandım.
Eğer son günlerde medyadaki köşe yazılarını okuyorsanız, bu çalışmaların içinde hangi subaylarımızın görev aldıklarını öğrenmişsinizdir. Bir tanıdığım da Azerbaycan’da görev yapmıştı. Türk Dünyası’na olan ilgim sebebiyle zaman zaman sohbet ederdik; bazı hususları anlatırdı. Aklımda kaldığı kadarıyla: “Sovyetler döneminde Azerbaycanlı askerlerin hep geri hizmetlerde çalıştırıldıklarını, askeri eğitimlerden ve silahtan uzak tutulduklarını, bu yüzden askerliği ve savaşmayı bilmediklerini, dolayısıyla öz güvenlerinin olmadığını, çekingen ve korkak davrandıklarını” söylerdi. “Öncelikle özgüvenlerini sağlamaya çalışıyoruz, sonra askerlik öğretiyoruz” derdi.
Bugün Azerbaycan ordusunun başarılı bir harekât yürütmesinin arkasında bu eğitimlerin rolü çok olmuştur.
İlişkilerimiz
Evet. Devletler arasında menfaat ilişkileri vardır: Bu durum Türk Devletleri arasında da olacaktır ama asıl düşmanlara karşı “Türk Dünyası bir olmak, birbirini desteklemek ve gerektiğinde birbirlerine her türlü yardımı yapmak zorundadırlar.”
Öncelikle Türk Devletleri arasında karşılıklı güven çok önemlidir. İlişkilerimizde her devlet mutlaka kendi ülke çıkarlarını düşünse de birbirimize niyetimizin iyi olduğunu göstermek zorundayız.
Ülkelerin idarî sistemlerini de yöneticilerini de tartışmayalım; bırakalım meselelerini kendi içlerinde halletsinler. Bizler, “Türk halklarının birbirlerine yaklaşmaları, birbirlerini dinlemeleri, anlamaları ve ortak şuura ermeleri için çaba sarf etmeliyiz.”
Düşmanlarımız bu kadar çokken birbirimize düşmanlık yapmayalım. Zaten içimizde de epey hainimiz ve fitnecilerimiz var.
Biliyorsunuz; emperyalist devletler, hedef ülkelere barış, huzur ve medeniyet götürecekleri iddiasıyla algı oluşturup gidiyorlar. Oysa gerçekleşenler tam tersidir. Bu nedenle;
- ABD’nin oyunları karşısında dikkatli olmalıyız.
- Kırım’ı ilhak eden, Suriye’de, Libya’da oyun hazırlayan Rusya’ya karşı dikkatli olmalıyız.
- Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza soykırım uygulayan, her türlü rezaleti yapan, kamplarda işkence eden, Uygur ailelerinin evlerine ahlâksızca Çinli gençleri yerleştiren Çin’e karşı dikkatli olmalıyız.
- Bünyesindeki 40-45 milyon Türk’e mezhep birliği kisvesi altında baskı yapan, öne çıkan Türkleri “Türk Milliyetçiliği” yapıyor diye idama mahkûm eden İran’a karşı dikkatli olmalıyız.
- Diğer tüm düşmanlara karşı uyanık olmalıyız. “Sü (asker) uyur düşman uyumaz.”
Biz, ortaya yeni çıkmış bir millet değiliz; kadim bir tarihimiz var. Yahya Kemal’in sözüyle “Kökü mazide olan âtiyiz.” Dünyanın tüm coğrafyalarında bulunmuş, yurtlar edinmiş ve devletler kurmuşuz. Kadim yurtlarımız dolu. İşte bu yurtlardan biri de Azerbaycan coğrafyasıdır. Anadolu’ya her gelişimizde buradan geçmişiz. Çünkü Kafkasya geçiş bölgesi… “Derbent (Hun) Geçidi”ni bilir misiniz?
İnşallah, Azerbaycan ordusu başarılı olacak ve Karabağ dahil işgal altındaki topraklarını kurtaracaktır. Gönlümden geçense; Ermenistan’ın İran’a yakın bölgelerinin ele geçirilip Nahcivan’a bağlantı sağlanmasıdır.