Türk Milleti’nin değerlerinden biri olan Dede Korkut’u / Korkut Ata’yı tanıtmadan önce yeni yılla ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum. İnşallah! 2022 yılını salgın, kıtlık, deprem, yangın, sel gibi felaketlerle karşılaşmadan sevgi, barış, huzur ve mutluluk içinde geçiririz.
Tüm dünyada olduğu gibi yılbaşı çeşitli etkinliklerle kutlandı; gençler çılgınca eğlendi, çocuklara hediyeler verildi. (Noel Baba’nın, IV.yüzyılda Antalya’nın Demre İlçesi’nde Aziz Nikolas adıyla yaşadığı belirtilmektedir. 1985 yılında bir kurs gezisinde kiliseye uğramıştık.)
Teknolojinin ve iletişimin bu kadar geliştiği bir ortamda, benzer kutlamaların ülkemizde de yapılması, çok yadırganmamalıdır. Bunu vaazlar verdirerek, hutbeler okutarak önlemeniz mümkün değildir. Hele de dinin en çok istismar edildiği, diyanete inancın ve güvenin kalmadığı bir dönemde beyhude bir çaba… Zaten sosyal medyada bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz.
Türklerin eski inanç ve düşünce sisteminde “Akçam, Hayat Ağacı, Ayaz Ata” gibi semboller vardır. Doğada ağaç süslemek, ışık yakmak, dilekte bulunmak geçmiş geleneklerimizdir ve Batı kültürüne bizden geçmiştir. Bunu fazla abartmamak lâzımdır.
Biliyorsunuz bu dönem, “Değerler Eğitimi”nin en çok konuşulduğu bir dönemdi; ama göstermelik faaliyetlerden öteye geçemedi. Aksine buldozer gibi tümünün üstünden geçildi. Millî değerlerimiz bir tarafa, dinî değerlerimiz bile yerle yeksan edildi.
Her şeye rağmen çocuklarımızın, gençlerimizin eğitiminde; başta biz ebeveynler olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na düşen görevler bulunmaktadır: Millî kültürümüze dönmek ve kendi kültürümüzden seçtiğimiz değerleri öğretmektir.
Dede Korkut / Korkut Ata
“Bilge kişi” olarak bilinen bir halk ozanıdır. Kopuzu elinde Orta Asya’da Oğuz boyları ve kabileleri arasında dolaşır. Hakanlara, hanlara, beylere, başına toplanan erkek-kadın, yaşlı-genç herkese Türk inancını, töresini, ahlâkını, geleneklerini, kahramanlıkları hikâye şeklinde anlatan tarihî kişiliktir.
İnsanların sıkıntılarına, dertlerine çare aradığı için bir kısım halk kam, baksı (şaman) olarak tanır. Bazıları da hükümdarlara vezirlik, danışmanlık yapan bir Türk velisi olarak bilir.
Halk; onun aydın, berrak gözlü bir dev kızından dünyaya geldiğini söyler; oysa o bir insandır. Doğum tarihi bilinmez; 8.yüzyılda, yani 700’lü yıllarda Göktürkler döneminde yaşadığı söylenir. Kaç yıl yaşadığı tam bilinmese de uzun bir hayatı olmuştur: Kimisi 100 yıl, kimisi 295 yıl yaşadığını belirtmektedir.
Bazılarına göre Aral Gölü’ne dökülen Seyhun (Sir-i Derya) nehrinin sol tarafında kurulmuş bir Kazak obasında, bazıları da Derbent Bölgesinde yaşadığını yazar. (Derbent: Şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti ile Rusya’nın Dağıstan Özerk Cumhuriyeti arasında bir dağ geçididir. Eski kaynaklarda Hun Geçidi olarak geçer.)
Mezarının yeri hakkında;
- Seyhun (Sir-i Derya) nehrinin sağ tarafına gömüldüğü,
- Alman İmparatoru’nun Moskova ve İran elçisi Adam Olearius; hatırasında 1638’de Demirkapı-Derbent şehri yakınlarında “İmam Korkut” adlı bir velinin mezarını gördüğü,
- Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, 1647’de Demirkapı’da gördüğü ziyaretgâhın Dede Korkut’a ait olduğu,
- Kalinski ile Kızılorda şehirleri arasında Seyhun (Sir-i Derya) nehrinin Aral gölüne yakın sahilde havzada yaşayan Kırgız, Kazak, Karakalpak ve Türkmenler tarafından Korkut Ata'nın kabri diye ziyaret edilen bir mezar olduğu,
- Azerbaycan’da ve Anadolu’da mezarının olduğu,
- Bayburt'un Masat köyü çıkışında, halk arasında Ali Baba türbesi denen Türkmen türbesinin Dede Korkut’a ait olduğu (Orhan Şaik Gökyay'ın ifadesidir) gibi birçok iddia bulunmaktadır.
Korkut Ata’nın, Oğuzların Kayı veya Bayat boyundan olduğu söylenir. O kendisini bütün Türk boylarından sayar. Çünkü o tarihlerde Oğuz boyları arasında iç kavgalar oluyordu. Bu durum düşman karşısında zayıf düşürüyordu. Sevgiye, aşka, yiğitliğe, fedakârlığa ve birliğe çağırıyor; kabileleri barıştırıyordu.
Destanlarımızdan, atasözlerimizden, deyimlerimizden, kahramanlıklardan yararlanarak halka iyiyi, güzeli, doğruyu aktarıyordu.
Oğuz Türkçesi konuşuyor; öyküyü anlatırken arada şiirler söyleyip, kopuzla türküler okuyordu. Hatta bazen olağanüstü güçleri olan yaratıkları ve kahramanları hikâyelerine katıyordu.
O dönemde Türklerde kadına çok büyük değer verilirdi; en üst makam kadına aitti. Kadının her konuda söz hakkı vardı. Oğuz beyleri dahil erkekler tek eşli olup aile; anne, baba ve çocuktan oluşurdu. Ailede sadakat, şeref ve namus anlayışına çok değer verilirdi. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler sevgi, saygı, bağlılık ve yardımlaşma üzerineydi.
Doğan çocuğa ad verilmesi büyük önem taşırdı. Çocuklar belli bir yaşa gelince, yaptığı kahramanlığa veya işe bakılarak Korkut Ata tarafından adı verilirdi. Mesela: Boğaç Han; ismini, çocuklarla oynarken kendilerine saldıran boğayı öldürmesi dolayısıyla almıştır.
Oğuzlar, önemli konuları görüşmek ve karar vermek için kurultaylar toplarlardı. Nevruz gibi özel günlerde ve bayramlarda beyler ve halk bir araya gelip toy düzenler, şölenler-şenlikler yapar, eğlenirlerdi. Bahar aylarında topluca dağlara çıkılır; ekinlerin ve hayvanların çok olması için Tanrı’ya dua edilir ve kurban kesilirdi. Herkes en güzel elbiseleri ile bu eğlencelere katılır; kızlı erkekli çeşitli yarışlar yapılır, güreş tutulur, oyunlar oynanırdı. Baş konuk Dedem Korkut’tu.
Ölümlerde yas tutulur; yasa katılanlar hem giyecekleriyle hem de davranışlarıyla bunu belli ederlerdi. Ölenin ruhu huzur bulsun diye halka yemek (aş) verilirdi.
Bozkır hayatı çok zorlu bir hayattı ama aynı zamanda insanları güçlü kılardı.
Hikâyeler
15.yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Oğuzların yaşam biçimlerinden ekonomisine, inançlarından giyinişlerine, beslenmelerinden içinde yaşadıkları doğaya kadar pek çok konuda bilgi sağlayan bir kaynaktır. Günümüze ulaşan iki el yazması nüshadan birisi Dresden Kütüphanesi’nde, birisi de Vatikan Kütüphanesi’ndedir.
Eserde, X-XI.yüzyılda yaşanmış 12 öykü bulunmaktadır. Bu öyküler: 1.Dirse Han Oğlu Boğaç Han, 2.Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması, 3.Bay Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek, 4.Kazan Oğlu Uruz’un Tutsak Olması, 5.Duha Koca Oğlu Deli Dumrul, 6.Kazlık Koca Oğlu Bey Yiğenek, 7.Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı, 8.Başat ile Tepegöz, 9.Beğil Oğlu İmren, 10.Uşun Koca Oğlu Zeyrek, 11.Salur Kazan’ın Tutsak Olması, 12-Dış Oğuz’un İç Oğuza Baş Kaldırması.
Hikâyelerin hepsi bir toyla (eğlenceyle) başlar; farklı dualarla biter. Örnek olarak Deli Dumrul hikâyesindeki duayı alalım:
“Yücelerden Yücesin,
Kimse bilmez nicesin.
Güzel Tanrı,
Nice cahiller seni gökte arar yerde ister.
Sen bizzat müminlerin gönlündesin.
Daim duran Cebbar Tanrı.
Baki kalan Settar Tanrı.
Ulu yollar üzerine imaretler yapayım senin için.
Aç görsem donatayım senin için.
Alırsan ikimizin canını beraber al.
Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak,
Keremi çok Kadir Tanrı.”
Unutmayalım! Kendi milletine bağlılık, mensubiyet ve aidiyet duygusu; önce milletinin kadim tarihini, değerlerini, kahramanlarını bilmekle başlar.