Hanlar atası Oğuz Han söyledi
Böyle töre yol ve erkân yapıldı:
İşbu resm ile vaziyet kıldı ol,
Tâ ola oğlanlarına töre, yol.
Didi: Kayı çünki sonra han ola
Töremiz beğlerbeği hem sol kola
Şîlekârındır ki Bayındur ola
Töre ve yol ve ağırlamak dahi
İşbu tertib üzere ola ay ahî
Kim Kayı o töre andan son Bayat
Sonra halka oldukta Ulu Basbat
Pîş o töre Yazır ve andan Döğer
Pîş Todurgay’la Yapurlu meğer
Avşar ve Kızık ve sonra Beğdili
Sağ Kol’un en sonu Kızık’ındır beli
Sol Kol’un başında Bayındır gerek
Andan alçak kiçi kardaş Bicinek
Pîş Çavundur o töre Çepni bile
Dahi Salur otura Eymür’le
Pîş Alayuntlu ve Üregir, Biyik
İğdir ve Büğdür ve Yıvak ve Kınık
İşbu tertib üzere oturmuş gerek
Önlerinde müçler turmak gerek
Kımız ve karanda bu tirtib ile
Ağa ve ini arasında içile
Mansıp ve beğlik dahi bu resmile
Uruğ ve soyuna göre virile
İşbu soylardan kamuya vireler
Artarsa ayruğu hoş göreler.
(Not: Bazı kelimelerin anlamını bulamadım. Pîş: yan, ileri; Kiçi: Küçük; Ağa: Büyük Kardeş; İni: Küçük Kardeş)
I.Alâeddin Keykûbâd, büyük bir şenlikle Konya’da tahta çıkar. Bütün merasim Oğuz töresi üzere yapılır. Töreni niteleyen İbn Bîbî diyor ki: “Bunun ve oğullarının zamanına değin bu beyitler tertibince töre sürülürdü. Sağ kol beylerbeyliği Kayı ve Bayat Beğine, sol kol beylerbeyliği Bayındur ve Çavundur Beğine verilirdi. Kalan beğlikler de bu yirmi dört boyun beğleri oğullarına verilmeyince başkasına verilmezdi.”
30-35 yıl kadar önce aldığım, ancak okumak için bir türlü fırsat bulamadığım Dr.Rıza Nur’un 12 ciltlik “Türk Tarihi”ni bugünler de bitirdim. Açıkçası “okurken hiç sıkılmadım” desem yeridir. Bu şiir; 3.cildin (İstanbul 1979 baskısı) 93 üncü sayfasında Anadolu Selçuklu Devleti sultanları anlatılırken I.Alaeddin Keykubat bahsinde geçmektedir. Şiir dikkatimi çekti: “Oğuz Boyları”nın kurultaylarda, törenlerde uyması gereken kuralları öğütlüyordu. Bugün ki anlamda protokol düzenlemesi yapılmıştı.
Kitapta şiirle birlikte İbn Bîbî isimli, o dönemde yaşamış birinden de bahsedilmektedir. Anladığım kadarıyla sarayda yaşamış ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1192-1280 yılları arası) dönemini yazmıştır. İbn Bîbî’nin doğum ve ölüm tarihi ile ilgili fazla bir bilgi yok. TDV İslâm Ansiklopedisi (cilt 19, sayfa 379-382)’nde şöyle denmektedir (kısaltılarak):
“Babasının (Mart 1272) ölümünden sonra onun görevleri İbn Bîbî’ye verildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yaklaşık bir asırlık dönemi için en önemli kaynaklardan biri olan (el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye fi’l-umûri’l-ʿAlâʾiyye) isimli kitabıdır.
Eserin I.Alâeddin Keykubad devrine ait kısmı, olaylara şahit olan kimselerden aldığı bilgilere dayanması sebebiyle Anadolu Selçuklu tarihinin bu dönemi için en önemli yerli kaynaktır. I.Alâeddin Keykubad’dan sonraki dönemde Selçuklu hânedanının içine düştüğü durumu, devrin siyasî ve idarî aksaklıklarını gözler önüne sermiştir. İbn Bîbî, tarihî olayları bütün ayrıntılarıyla ortaya koymak yerine edebî ve sanatkârane bir üslûp içinde nakletmeyi tercih ettiği için ediplik yönü tarihçilik yönünden daha ağır basmaktadır. Bu yüzden birçok hadisenin tarihini kaydetmemiş, buna karşılık Şark-İslâm edebiyatında asırlardır bilinen nasihat ve tavsiyelere yer vermiştir.
İbn Bîbî eserinde ağır ve muğlak ifadeleri tercih etmiş, Arapça ibarelere ve secili ifadelere yer vermiştir. Kitapta 1400 beyitten fazla şiir vardır. Bu bakımdan el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye, Farsça yazılmış mensur eserler arasında üslûbunun ağırlığı ve edebî karakteriyle özel bir yer işgal eder.
Müellifin Selçuklu hânedanına karşı şükran duyguları beslemesi ve olayları anlatırken bunların etkisinde kalması sebebiyle verdiği bilgiler diğer kaynaklarla mukayese edilerek kullanılmalıdır.
el-Evâmirü’l-ʿAlâʾiyye’yi bir tarih kitabı olmaktan çok XIII.yüzyıldaki parlak İslâm kültürünü yansıtan bir hâtırat kitabı olarak değerlendirmek daha doğrudur. İbn Bîbî Anadolu Selçuklu Devleti’nin sadık bir hizmetkârı, saray görevlisi ve yüksek bürokrasisinin bir mümessili sıfatıyla kaleme aldığı eserinde Anadolu’nun siyasî, içtimaî, idarî, iktisadî ve kültürel hayatından hakiki ve cazip tablolar çizmiştir.”
Yine kitapta; “Türkiye Devleti’nde de ilk sülale olan Selçuklular’ın son padişahı Sultan Alâeddin’in vefatiyle saltanat Osman Gazi’ye geçmiştir. …Çünkü Sultan Alâeddin, vefatından evvel saltanatın Osman Gazi’ye geçmesini vasiyet etmiştir. Devletin ricali de bunu münasip görmüşlerdir. … “Didi, Kayı çünkü sonra Han ola…” Selçuklular zamanında Kayılar 24 Boy’un en muteberi olup padişahın sağında otururlardı” denmektedir.
Biliyorsunuz, “Oğuzlar”; “Bozoklar ve Üçoklar” olmak üzere (3’er oğul x 4’er boy) 12’şerli gruplar halinde 24 boydan oluşur. Her boyun bir damgası (bayrağı) ve bir sembolü (ongunu) bulunmaktadır. Oğuz boylarının adları şunlardır;
Bozoklar: 1- Kayı, 2- Bayat, 3- Alka Bölük (Alka Evli), 4- Kara Bölük (Kara Evli), 5- Yazır (Yazgır), 6- Döğer (Töker), 7- Dodurga (Totırka), 8- Yaparlı, 9- Avşar (Afşar) 10- Kızık, 11- Beg-Dili (Beg-Tili), 12- Karkın;
Üçoklar: 13- Bayındır (Bayundur), 14- Peçenek (Beçenek), 15- Çavuldur, 16- Çepni (Çebni), 17- Salur (Salgur), 18- Eymür, 19- Ala-Yuntlu, 20- Yüregir (Üregir), 21- İğdır (Yiğdir), 22- Bügdüz, 23- Yıva (İva), 24- Kınık.
Yazımı, yine kitaptan bir Türkmen “sofra tapşırma (dua)’sı” ile bitireyim: “Açdır, taşdır, / Yahşıya yanaşdır, / Yamandan uzaşdır! / Balabun ola, / Bereket dola! / Yalvac’a selam ola! / Tangrı yoluna / Bismillah, Allah-Ekber.”