25/06/2001 tarihinde 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu kabul edilerek 12/07/2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 12/08/2001 tarihinden itibaren yürürlüğe girmişti.
Kanunun geçici 6 ncı maddesiyle, sendikalara sekiz aylık süre verilmiş ve mevcut tüzüklerine göre olağanüstü genel kurullarını yaparak, tüzük ve örgütlenmelerini bu kanun hükümlerine göre düzenlemeleri istenmişti.
Kanun mecliste görüşülürken yeni tüzük çalışmalarımızı yapmıştık. Ayrıca, kanunun yayımı ile birlikte 500 üyeyi geçen şehirlerde şubeleri yeniden oluşturmuştuk. Bu şubelerden gelen 217 delege ile Ankara’da 8 Eylül 2001 tarihinde tüzük genel kurulu yapılmış ve yeni hazırlanan tüzük, delegelerin değişiklik önergeleri dikkate alınarak kabul edilmişti.
Yasa gereği seçimli olağan merkez genel kurulunun kısa sürede yapılacak olması nedeniyle yeni tüzükle mevcut yönetim kurulu üyelerinden (Şuayip Özcan, Ahmet Şenses, Yaşar Yeniçerioğlu, Fahrettin Alişar, Firdes Işık, Vedat Pürçek ve Abdulmuttalip Geylan) kurucular kurulu oluşturulmuştu.
Yeni tüzüğü ve kurucular kurulu listesini teslim etmek üzere 11 Eylül 2001 tarihinde saat 14.00 sıralarında ben ve Ahmet Şenses, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na gittik. Arabayı park ettiğimiz alanda bulunan görevlilerin heyecanlı heyecanlı konuştuklarını duyduk ve meraktan “Ne olmuş?” diye sorduk. “ABD’de New York’daki gökdelenlere uçaklar çarpmış, çok ölü varmış” dediler. Evrakları Bakanlığa teslim edip genel merkeze dönünce haberleri dinledik ve hayretler içinde kaldık.
11 Eylül 2001
11 Eylül 2020 Cuma akşamı haberlerden sonra bu yazıyı yazmaya başladım. Hâlâ tartışması devam eden ABD’deki ikiz kulelerin vurulması olayı gerçekten dehşet verici bir olay… “Dünyanın en güçlü devleti ve dünyanın jandarması” denilen ve güçlü istihbarata sahip olduğu söylenen ABD’nin; böyle bir olaya maruz kalması, tabii ki insanı şaşırtıyor.
Vikipedi’de olay şöyle aktarılmış (kısaltarak): “ABD’de iç sefer yapan dört yolcu uçağı, el-Kaide üyesi 19 kişi tarafından kaçırıldı. İki uçak Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey ve güney kulelerine çarptı. İki saat içinde 110 katlı binalar çöktü. Üçüncü uçak Virginia Eyaleti’nde yer alan ABD Savunma Bakanlığı karargâhı Pentagon’a çarptı. Dördüncü uçak ise Washington’u hedeflemişti, ancak yolcuların uçağı kaçıranlara müdahalesi sonrası Shanksville yakınlarında düştü. Hava korsanları dahil 2.996 kişi hayatını kaybetti.
FBI tarafından yürütülen araştırma neticesinde saldırıları gerçekleştiren kişilerin, Usame bin Ladin’in liderliğindeki el-Kaide ile bağlantılı olduğu belirlendi. Olay sonrasında ABD tarafından ‘Terörizmle Savaş’ adı verilen bir kampanya başlatıldı ve el-Kaide’nin etkin olarak faaliyet gösterdiği Afganistan’a karşı, birçok ülkenin de desteklediği savaşa girişildi. Usame bin Ladin ise Mayıs 2011’de Amerika Birleşik Devletleri kuvvetleri tarafından düzenlenen bir operasyonla öldürüldü.”
Olayla ilgili bir çok komplo teorisi de peş peşe piyasaya sürüldü. Bazı stratejistler, bu olayın ardından “Yeşil Kuşak, Ilımlı İslâm, Radikal İslâmî Örgütlerle Mücadele” gibi bazı projeleri uygulamaya koyacağını ileri sürdükleri Amerika’nın, bu olaya bilerek göz yumduğunu belirtiyorlar. Bir çok devletin, kendi ülkelerinin geleceği veya menfaati için ya da yürürlüğe koyacakları projeleri / planları kamuoyuna kabullendirmek için bu tür eylemler gerçekleştirdiklerini söylüyorlar.
Eylemleri kendi istihbarat elemanlarına yaptırdıkları gibi gerektiğinde taşeron örgütleri de kullanmaktadırlar. Bu sayede hem kendi kamuoyunu hem de dünya kamuoyunu hazırlıyorlar; yani ortamı hazırlayıp arkasından eylemin gerçekleşmesini sağlıyorlar. En azından kendi vatandaşlarını ikna etmiş oluyorlar. İşte "algı operasyonu" denilen şey bu…
12 Eylül 1980
Hatırlayın! 12 Eylül 1980 Askeri darbesi öncesinde ülkemizde de benzerleri olmadı mı? Evet, bir “sağ-sol çatışması” veya “kardeş kavgası” dedikleri anarşi ortamı vardı; ama sağ veya sol grupların yapamayacakları büyük eylemler de oluyordu. 11 Eylül günü (darbeden bir gün önce) Milli Eğitim Bakanlığı önündeki, Kızılay Güven Park’ında güpe gündüz bombalar patlıyordu. Ve darbeciler ne demişti: “Darbeyi daha önce yapacaktık ama şartların olgunlaşmasını bekledik.” Her gün onlarca genç ölürken, yer yer katliamlar yapılırken; darbenin ertesi günü bıçak gibi kesildi ve halkımız büyük bir sevinç yaşadı!..
Kıbrıs Türklerine baskıların arttığı tarihlerde (11 Eylül 1954) Ankara’da “Kıbrıs Türktür Komitesi” kuruluyor. Bir yıl sonra “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalanmış” şayiasıyla 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da büyük olaylar yaşanıyor. Provokasyon veya değil, ama üzerinde hep düşünülmesi gereken olaylar.
Esasen bu konulardaki araştırmaları, kitapları, makaleleri okuduğunuzda; olayların gelişimini görüyor veya tahmin edebiliyorsunuz. Yeter ki biraz farklı kaynaklar okuyalım, araştıralım, sorgulayalım, analiz edelim. Yaşanan süreçler de bunu ortaya koyuyor.
Algı operasyonları bizde de yapılıyor. Hele son yıllarda hem içten hem dıştan büyük bir algı operasyonu altındayız. Tabii ki, her habere, her görüntüye körü körüne inanmayanlar, aldanmayanlar, uyanık olanlar için her şey açık!..
Ankara’da 1957 sel felaketi
Yazımı kısa tutacaktım ama gazeteyi okurken geçmişten bir haber dikkatimi çekti: 11 Eylül 1957’de Ankara’da sel felaketi…
6 Eylül 1974’de MEB’nda memuriyete başladığımda dairemizde yaşlı çalışanlar vardı. Bunlardan biri de Ankara’nın İsmetpaşa Mahallesinde büyüyen İsmet Tümtürk’tü; Ankara’dan evli olduğum için bana enişte derdi. Zaman zaman sohbet ederdik; Ankara’nın eski durumundan bahsederdi: “Çocukluğumuzda Kızılay çevresi bataklıktı, manda yayardık” derdi ve bu felaketi de anlatmıştı.
Tüm şehirlerimiz gibi eskiden Ankara da derelerle ve bataklıklarla doluymuş. Mesela; Ankara’nın güneyindeki İncesu Deresi, kuzeyindeki Çubuk Çayı ve doğusundaki Hatip Çayı (Bent Deresi) Akköprü’de birleşir ve Sakarya Nehrinin bir kolu olan Ankara Çayını oluştururlar.
11 Eylül 1957’de Ankara tarihinin en büyük doğal afetiyle karşılaşıyor. Yoğun sağanak yağış sebebiyle Elmadağ’dan başlayan sel suları Hatip Çayı Vadisi boyunca Lalahan, Hasanoğlan, Kayaş, Üreğil, Mamak, Saimekadın, Gülveren, Demirlibahçe, Bent Deresi, İsmetpaşa Mahallesi, Atıfbey, Dışkapı, Kazıkiçi Bostanları ve Akköprü semtlerini su altında bırakıyor. Çevredeki tüm gecekonduları yıkıyor ve önüne gelen her şeyi götürüyor.
Bu felakette 133 kişinin öldüğü kaydediliyor. Ankaralılar bu felaketi biliyorlar mı ya da bilenler hatırlıyorlar mı yoksa hafızalarından silindi mi, bilemiyorum?
Ağustos ayını hep “zaferler ayı” olarak anarız. Oysa yakın tarihimizde Ağustos ayında başlayan ve Eylül ayında kazanılan bir çok zaferlerimiz vardır. Örneğin, 9 Eylül 1922’de İzmir’in, 11 Eylül 1922’de de Bursa’nın Yunan işgalinden kurtarılması da çok önemlidir.
Son cümle olarak; Mehmet Akif Ersoy’un 8 Temmuz 1920’de Yunanlıların Bursa’yı işgali üzerine yazdığı meşhur “Bülbül” adlı şiirini okumanızı tavsiye ederim.