Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 2007 yılında bastırılan Dr. Tahsin PARLAK’ın “Tûr-An Yolunda ARAL’IN SIRLARI” adlı kitabından yararlanmaya devam edelim.
“Günümüzde etnogenetik araştırmalar, çok büyük ve karışık problemlere dönüşmüştür. Bu problemlere çözüm için; etnografya, arkeoloji, antropoloji, tarih ve dil bilimlerinin yaptığı yorumların, komple bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
Maalesef! Bugüne kadar Türk halkının etnogenetiğini bir sisteme koymaya uğraşanlarda da göçebelik teorileri ağır basmıştır. Oysaki birçok insan, hayatın altın beşiği olan Ata yurdumuz Tur-an’dan dünyanın dört bucağına yayılmıştır.
Bizler için Türk tarihini bilmek Tur-an’ın tarihini bilmekle başlar. Turan Ülkesi, eski Turan Denizi’nin yaşamak için elverişli olan toprakları, insanoğlunun altın beşiğidir. Onun için Tur-An Yolu ve devamı İpek Yolu, Türü-İlkler’in ata-baba toprakları olan Turan Ülkesi’nden geçmiştir.
Orta Asya olarak adlandırılan uçsuz bucaksız bölge, dağ silsileleri, çöller, bozkırlar ve yaylalardan meydana gelmiş oldukça geniş bir sahadır. Bu bölgede, Türk kavimleri meskûn bulunduğundan buraya Türkistan da denir. Eski Persler’in, yine bu bölgeye “Turan” adını verdikleri bilinmektedir. İran tarihini anlatan “Avesta” destanında, “Turan” ve “Türkistan” kelimeleri görülür.
Türkler İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Araplar Türkistan’ı “Bilad el-Türk” şeklinde adlandırmışlardır. Bunun da Türk dilinde karşılığı “Türk İli” anlamına gelmektedir. Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati’t Türk adlı eserinde; “Bilad el-Türk”ün sınırlarının, Çin’den Hazar Denizi’ne, Bizans, Kıpçak bozkırları ile birlikte uçsuz bucaksız Rus ülkelerine kadar uzanan toprakları içine almakta olduğunu ifade etmektedir.
“Türkiye” tabiri ise, VI. yüzyılda Orta Asya için kullanılmıştır. IX ve X. yüzyıllarda Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adı verilmiştir. XI-XII. yüzyılda Mısır ve Suriye’ye Türkiye denmiş, Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmıştır.
Bu bölge dünyanın en eski kültür merkezlerinden biri olarak yüz yıllar boyunca çeşitli medeniyetlere sahne olmuş, ismini “Turan”a veren uzun ve sistemli dünya tur ticareti AK-YOL, ince bir şehir hayatı ve kültürü AK-KURGAN, yarı göçebe hayatı içinde barındıran AK-KIR kültürünün yan yana devam ettiği müşahede edilmiştir.
Asırlar öncesi ortaya çıkan bu üç kültürün bir arada hüküm sürmesi, iç Asya’nın alabildiğine uzayan bozkırlarında, Türklerin geleneklerini muhafaza etmelerinin de temelini oluşturmuştur. Yüz yıllar boyunca devam eden bu kültür hareketleri içerisinde, Orta Asya’da yaklaşık olarak M.Ö. VII. ve M.S. VII. yüzyıllar arasında, Hunlar yeryüzünün ilk büyük devletini kurarak büyük fetihler başarmış, geniş kültürlere hükmetmiş, sanat ve kültürünü ortaya koymuştur. Hunların bir devamı olan Kök-Türkler, Avarlardan (Apar) sonra hâkimiyeti ele aldılar. Köktürklerden sonra onların yerine geçen topluluk, gerek dil gerek ırk yönünden Köktürklerin karındaşı Uygurlardır.
Kaşgarlı Mahmud, Siri Derya nehrine paralel olarak Karaşuk Dağı’nı Oğuz Yurdu olarak göstermektedir. O dönemlerde Siri Derya (Seyhun), Amu Derya (Ceyhun), Aral ve Hazar arasında sal ve kayık taşımacılığı bilinmektedir.
Aral Gölü’nün, öteden beri yöresindeki halkların yaşantısında önemli bir yeri vardır. Onun yazgısının bütün dünya halklarını derinden etkilediği herkesçe bilinmektedir. Zaman olmuş küçük bir göl olmuş ve etrafına şehirler kurulmuş, zaman olmuş hepsini yutarak dağları ve yükseklikleri süsleyen Gökçe Deniz/Gökdeniz olmuştur.
XI. asırdan itibaren Jent (Cend) şehri ünlenmeye başlamıştır. O zamanlarda Aral Denizi, Jent (Cend) denizi olarak adlandırılıyordu. 1000’li yıllarda, Harezm Ülkesi’nin sağ tarafında Aral Gölü’nün bir parçası olan Kerderi Gölü’nün bulunduğu, iki şehrin su altında kaldığı yönünde, belgeler bahsetmektedir.
Otrar, şimdiki Çimkent İli’ndeki Otrar Vadisi’nde kurulmuştur. Onun bir kısmında Siri Derya’nın orta kısmındaki Turan çukurluğu, diğer bir kısmında Kızılkum (orta Siri Derya) vadisi yer almaktadır.
Tur sözü, turlamaktan gelmektedir. An ise, hayvanlara özellikle koyuna verilen isimdir. Ön-Türklerde AN damgası ile gösterilmektedir. Türkler, hayvanlarını beslemek için devamlı çeşitli yaylalar ve otlaklar arasında tur atmışlardır. Yani Tur-An demek “Hayvan turlayıcıları” anlamına gelebilir. Çünkü koyunun diğer bir isminin ise, Bar-an olduğunu daha önce belirtmiştik. Anadolu’da …sürüye liderlik eden koça “Baran” denilmektedir.
Avrasya coğrafyasının; Saka/İskit (M.Ö. VII-II) devrinden 18.yüzyıla kadar uzanan zaman çizgisinde, Türk tarihi ve dolayısıyla da dünya tarihinin aydınlatılmasında arkeoloji biliminin verilerine mutlak ihtiyaç vardır. Bu coğrafyada yapılacak olan kazı çalışmalarının Türk tarihini bugünkü bilinen seyrini değiştireceğine ve Türk medeniyetinin dünya yüzündeki gerçek yerini almasına yardımcı olacağına inanıyoruz.
Avrasya coğrafyasında yerleşik hayat genelde nehir havzalarında yoğunlaşmıştır. Bu geniş coğrafyada yapılacak çalışmalar da, ağırlıklı olarak Orhun, Selenga, Kerülen, Yenisey, Talas, Çu, Amuderya ve Siriderya gibi büyük nehirler ile bunları besleyen diğer nehir havzalarında yoğunlaşmalıdır.
Türk medeniyet tarihi bakımından; konumu son derece önem arz eden Siriderya Irmağı’nın kaynağından, Aral Gölü’ne kadar uzanan havza ile bu nehri besleyen diğer nehir havzaları, yerleşik Türk medeniyetini bünyesinde saklamaktadır. Bu nedenle bu coğrafyada yapılacak kazılar Türk tarihini birinci derecede ilgilendirmektedir.”
Haftaya devam…