Evimiz; Elbistan Güneşli Mahallesinde, bugünkü Atatürk İlkokulu’nun batı tarafında, kendi soyadımızla anılan “Yeniçeriler Sokak”taydı. Okula bir yıl kayıtsız gittikten sonra, 1960-1961 öğretim yılında ilkokula başladım. Beni Cumhuriyet İlkokulu’na kaydettirdiler. Her çocuğun olduğu gibi benim de hiç unutmadığım bir ilkokul öğretmenim vardı. Adı Halil KIŞLAL.
Kaydolduğumda Cumhuriyet İlkokulu ile Atatürk İlkokulu aynı binadaydı. Zannediyorum, Cumhuriyet İlkokulu binası yeniden yapılıyordu. Bir yılı aşkın Atatürk İlkokulu’nda, Cumhuriyet İlkokulu öğrencisi olarak öğrenime devam ettim. Her iki okul sabahçı-öğlenci şeklinde ayrı ayrı ders yapıyorlardı. Cumhuriyet İlkokulu; binasının yapımı tamamlanınca, Atatürk İlkokulu’ndan ayrılarak tek katlı yeni binasına taşındı.
Evimiz Atatürk İlkokulu yanında olduğu için, tabii olarak kaydımı Atatürk İlkokulu’na almak istedik. Ancak, Öğretmenim Halil KIŞLAL; babama, “Yaşar’ı ben okutacağım, çok uzak değil, gelsin gitsin.” demiş, dolayısıyla nakil işim olmadı.
O zamanlar Elbistan bugünkü kadar büyük bir ilçe değildi. Genelde herkes birbirini tanırdı. Öğretmenim Halil KIŞLAL’ın evi de bizim eve çok uzak sayılmazdı. Ailecek görüşülmese de, aynı mahallede oturduğumuzdan aileler birbirini tanırlardı.
Ben, yaradılış olarak; bir çocukta olması gerekenden daha fazla sakin, duygusal, sıkılgan, çekingen ve cesaretsiz bir çocuktum. Belki bu yıllarda çocukların pek çoğu öyleydi. Yaramaz(!) olanlarımız da vardı. Bugünkü öğrenciler gibi, öğretmenlerle rahat konuşamazdık. Öğretmenlerimizi sokakta görsek, acaba bir şey söyler mi diye yolumuzu değiştirirdik. Çünkü “Sokakta ne geziyorsun. Evine git, dersine çalış” diye kızar, azarlayabilirdi. Kaçamayacak bir durumdaysak, selam vermek için “hazır ol”a geçer beklerdik.
Bugün, öğrencilerin okullardaki rahatlıklarına -yoksa laçkalıklara mı desek- bakarak değerlendirince; bazı eğitimciler gibi, “o gün fazla disiplin vardı” diye düşünülebilir. Ancak, bugün bir çok öğretmenin, öğrencilerin davranışlarından şikayetçi olduklarını da biliyoruz.
Halil KIŞLAL, beş yıl beni okuttu. Bu beş yıllık sürede öğretmenimle ilgili başka hatıralarımız da oldu. Bunlar özel hatıralar değil, hemen hemen sınıftaki tüm öğrencilerin hatıralarıdır. Bunlardan bir kaçını yazmak istedim.
Çocuklar olarak; vatan ve millet sevgisini ne olduğunu öğrendiğimiz, belki de soydaş terimini ilk defa duyduğumuz, en duygu dolu hatıradan başlamak isterim. İlk toplumsal üzüntüyü, acıyı duyduğumuz, gözyaşı akıttığımız bir olaydı bu…
24 Aralık 1963. Kıbrıs’ta Türklere karşı katliamların yapıldığı “Kanlı Noel” diye anılan günler. Bir gün öğretmenimiz Halil KIŞLAL, elinde Hürriyet Gazetesi ile sınıfa girdi. Gazetenin ön yüzünü sınıfa döndürerek sayfadaki fotografları gösterdi ve sonrada: “Görüyor musunuz çocuklar” dedi. “Kıbrıs’ta soydaşlarımıza katliam yapılıyor, bakın bu fotograflar Lefkoşe’de Doktor Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet İlhan ile çocukları Murat, Kutsi ve Hakan’ın vahşice öldürüldükleri fotograflar, banyo küvetinde Yunan askerleri tarafından kurşun yağmuruna tutulmuşlar, delik deşik edilmişler.” dedi. Şimdi pek hatırlayamadığım başka cümleler de söyleyerek yaşananları anlattı. Kendisi -ne kadar fark ettirmemeye çalışsa da- için için ağlıyordu. Çünkü gözleri yaşarmıştı. Biz öğrencilerse, bütün sınıf hep birlikte ağlıyorduk.
Bir başka hatıram: Bir gün derste “Yaşar, tahtaya geç bakalım” dedi. Tahtaya kalktım, “Seslice ezanı oku”mamı istedi. Belirttiğim gibi çok sıkılgan bir öğrenciydim. Ezberden ve açıktan ezanı okudum, ama neler yaşadığımı, nasıl terlediğimi ben bilirim.
Diğer önemli hatırama gelince: Bizim zamanımızda ilkokuldan mezun olmak için, beş yıl boyunca görülen tüm konulardan mesul olduğumuz yıl sonu sınavı yapılırdı. Bu sınavda başarılı olursak mezun olurduk. (Aynı şekilde ortaokul ve lise bitirirken de sınav yapılırdı.) Tabii çocuk olarak endişelerimiz vardı, ya başaramazsak diye… Bu yüzden öğrenciler, nakillerini köy okullarına aldırarak, imtihana orada girerlerdi. Köy okullarının eğitimini daha zayıf bulurduk herhalde!… Ben de -itiraf ediyorum(!) çok çalışkan değildim, vasat bir öğrenciydim- Elbistan’a çok yakın olan Karaelbistan Köyü İlkokulu’na kaydımı aldırdım. Köy öğretmeni de mahalleden tanıdığımızdı. Bir hafta kadar köydeki okula devam ettim. (Ayrıca eskiden köy okulları bir ay kadar önce “erken” tatile girerdi.)
Ancak, Öğretmenim Halil KIŞLAL, bir gün babamı çarşıda görmüş ve benim tekrar okula getirilmemi istemiş. Öğretmenin dediği yapılırdı. Kaydım yeniden Cumhuriyet İlkokulu’na alındı. Yıl sonu bitirme sınavlarına Cumhuriyet İlkokulu’nda, Öğretmenim Halil KIŞLAL’ın da olduğu komisyon önünde girdim ve buradan mezun oldum.
Başka bir hatıramız: 1964 yılı Mayıs ayıydı sanıyorum! Öğretmenimiz Halil KIŞLAL: “Yarın okul badana olacak, herkes evden öğle yemeği hazırlatsın, Pınarbaşı’na gideceğiz.” dedi. Hepimiz çok sevinmiştik. Bazen güzel havalarda dersleri dışarıda yapardık, ama bu başka idi. Okuldan en az 3-4 km. yürüyerek gidecektik. Bir Cuma günüydü sanıyorum, sabah okulda toplandık. Herkesin elinde öğle için hazırlanan azıklar var: Kimi sarı kese kâğıdına, kimi bez torbaya koymuş; kimi eski bir gazeteye sarmış… Yürüyerek öğleye doğru Ceyhan Nehri’nin doğduğu Pınarbaşı mesire yerine vardık.
Herkes yanında getirdiği küçük kilimleri, bezleri yere serdi. Hizmetliler (Hademeler) büyük ağaçların dallarına salıncaklar kurdu. Bazıları “naylon” toplarla oynadı. Bazıları salıncakta sallandı. Kızlar ip atladı. Her öğretmen kendi sınıfı ile ilgilendi. Öğretmenimiz Halil KIŞLAL da bizimle ilgilendi, bizimle çocuk oldu diyebilirim. İkindiye kadar burada oyalandık ve tekrar yürüyerek evlerimize döndük.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmenliği Kabul Edişlerinin Yıldönümü” olan 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle Öğretmenim Halil KIŞLAL’ı anmak için bu yazıyı kaleme aldım.
Öğretmenim Halil KIŞLAL’ı rahmet ve minnetle anarken, tüm öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü” kutlu ve mutlu olsun.
(Notlar:1.Araştırmam sonucu Cumhuriyet İlkokulu’nun şu anda olmadığını ve Cumhuriyet Ortaokulu’na çevrildiğini anladım. Bu okulun sitesinde “Tarihçe” bölümünde, Atatürk İlkokulu’nun ortak kullanılmasıyla ilgili bir ifadenin olmadığı, “… 1961 yılına kadar bu binada tedrisat devam etmiş olup, 1961 yılında bir şirket tarafından 6 derslikli prefabrik bina yapılmış,…” ifadesinin bulunduğunu gördüm.
2.Eskiden ilçelerde milli eğitim müdürlükleri yoktu, ilköğretim müdürlükleri vardı. İlkokulların ve öğretmenlerinin özlük işleri burada yürütülürdü. Ortaokul ve liselerin iş ve işlemleri ise İl’de yapılırdı.
3.İlkokullarda eskiden müdür yoktu, genelde kıdemli öğretmen okulu yönetirdi ve kendisine “Başöğretmen” denirdi.)